‘’Bir
kişi bile değilim yalnızlıktan
Gözlerim ormanlara asılı
Ağaçlar, kırlar ve şehirler geçiyor kaputumdan
O kadar geçiyorlar ki, sadece duruyorum
Bir an bir yerde ölümü tanımazlığımdan.
Ben bu
kadar değilim
Kışlada ölü bir zaman.’’(Edip Cansever)
Çoğaltılmış
imgelerin bir de yeni yazacağım şiirin dumanı üstünde, mirim ruhumsa komünist
bir yenilgi göğün tutamağı iken sözcüklerle sevişen ilham perim bir de dumura
uğradım mı bir akşam vakti…
Ah, mavi çivit
gözlerinde annemin kendimi bulduğum oysaki ben değil miydim sürgün edildiğim
acılarda yediğim vurgun tadında b/atıl bir alfabe: hani, o soluk yirmi dokuz
cinsiyetsiz harfin tesellisi tecelli etti mi de demlediğim çayın tortusunda ve
o silik izim değil coşkulu gizimdir yansıyan benliğimden ne tortusu diner
yalnızlığın ne de bültenlere alt yazı geçen cebbar varlığım.
Ben bu kadar
değilim, efendiler:
Yangında ilk
kurtardığım iken çekincelerim varsın bıçkın bir çekirge gibi bir duygudan
diğerine sekeyim.
Hamdım halen de.
Hamt ettiğim kadar
olgunlaşırken yüreğimin ham meyveleri varsın koparsın her bir beşer yandan
çarklı çingene vapuru gibi de uğradığım her liman her köşe başı:
Aşkı aforoz eden
bir derviş misali uyumsuz şeceremden sökün ederken bir fikrim bir de zikrim
eşleşen ve cebelleştiğim evren ve iç sesimle büyüyen bir yangınım ben:
Şiirlerimse birer
kıvılcım mahiyetinde ve b/akınız omuzlarımda saklı o ihtişamlı apolete:
Ne o, göremediniz
mi?
Seyyah sözcükler
iken şairin küpünü doldurduğu ve mademki anlamadınız ne dediğimi öfkem iken
köpüren denizin denizaltısı yoksa sair denizatı mıdır kıyıya vuran?
Bir serpinti.
Bir de esinti.
Dolmayan miadın
gece yarısını vurduğu ve vurgulandığı üzere ruhumun geride bıraktığı izi sakın
ha, silmeyiniz ve her yanılgımla yenildiğimi de düşünmeyiniz, efendiler!
Ben ki; aşkın ve
zamanın sarkacı.
Ben ki: sözcüklerin
sarnıcı.
Görmez misiniz onca
kıyamet alametini mi?
Denizler donmuşken
Antarktika’da…
Çehreler solmuşken
güneşin kızıştığında.
Zanlar ve o esaret
ve işte bulduğum kadar cesaret yazıyorum harbiden yazıyorum mezun olduğum Harp
mektebinden de öte ben ki: asker adımlarında yalnızlığın her dem zan altında ve
de arkasında durduğum kadar mazlumların ulu orta sevdiğimi de söyleyemem elbet
kimse burnundan kıl aldırmayan ve de yerleşkesi iken Kafdağı:
Aşkın da mektebidir
şiir…
Ah, şiir seninle
olan geç tanışıklığım ve feryadım ve isyanım sökün ederken içimin rahlesinde
arzı endam eden her duygudan yansıyandır mizacım.
Bir milat iken
şiirle yolumun kesiştiği ve ilerlediğim o minvalde sanmayın ki: söyleyeceklerim
bunlardan ibaret…
Siz bilmezsiniz
benim mazimi sorun ya da sormayın sadece ışık tutun ve işte karanlığı delen
kalp gözümle hunharca bir hayattan geri durduğum kadar yağız bir delikanlıdır
benim kalemim:
Alabildiğine bıçkın
ve de hırçın bir rüzgârım da mademki.
Marifet olansa
susmak ben çoktan yerimi aldım Sağır Sultanın safında ve şunun şurasında kaç
zamandır şiir yazıyorum ki ve işte tutulan nutkuma ses olan soluk veren
solmadığım kadar da sönmeyen bir balondur ruhum ve tutunduğum umut ve işte
ufkunda kâinatın umarsızca kimse ruhumu katleden ben hepten âşık iken celladıma
ve sürgün edildiğim kıtalardan esen Poyrazım belki de Karayel ve şafağın
taşlandığı minvalde şakağıma dayalı kalemimle hasbıhal etmemin nesi yanlış,
sorarım size, efendiler…
Ben bu kadar mıyım,
sanırsınız?
Sadece şiirden mi
ibaretim?
Ya, dünümde yatan
yüzlerce hikâyem ve de nesri iken her biri bir şiire daha gebe esintinin
nefesinde şakırken iç sesim.
Saçıma yağan kar…
Şunun şurasında kaç
zamandır esir kaldımsa yağmura kara kışa?
Seçimlerimse afaki.
Sözcüklerim
kıvılcım.
Yangın öncesi
döktüm mü de benzini o boş ve bakir beyaz sayfaya…
Tüketilmiş değildir
ruhumun cumhuriyeti: ne faşist ne anarşist tüm derdim kendimle tüm
darboğazlardan geçebilmemin de tek şartı iken iman gücü ve şiir.
Debdebeli söylemlere
takılı kalmadığım kadar ak alnımdan terim yağar bir bir sözcüklere ve alın
terimle yaşadığım yaşattığım kadar da hayallerimi ve umudumu saf tuttuğum İman
Denizinde köpüren her dalgadır ufkum ve utkum.
Ziyadesiyle narin.
Ziyadesiyle talepkâr.
Ziyadesiyle sevgi
dolu.
Bir o kadar hırçın
genelde sakin addedilse de mizacım.
Belki de sır küpü:
Ben sadece
bunlardan ibaret olmadığım kadar elbet bu kadar da değilim.
Ömrüm kışlada
geçmemiş olsa bile tabi tutulduğum kadar emir-komuta zincirine ve Hitlerin rüzgârını
yaşatan yasaklarla babamın emir ve baskılarıyla yaşadığım kadar da içimde
saklıdır hali hazırda bana sunulan tüm yasaklar ve emirler ve o Nazi kampı iken
alelade bir sıradanlığın dışında sıra dışı ruhumla ve kendime yaptığım baskı
ile de tüter şiirlerimin üzerinde duman.
Özneme sadık.
Özlemimle sabır
yüklü.
Özverimle iştigal.
Ön sözü de
söylediğim kadar…
Ben bu kadar
değilim elbet ta ki son sözü söyleyene değin kader…