Düş takviminden bir yaprak kopardım
bir sabah:
İçimin diriliğini yüreğimin
dinginliğini özlediğim gülüşünden çaldım ben takvimin kopan yaprağını.
Öncemde saklı yarınımın muğlak
gölgesi: feraha çıkmak idi iştigalim ölüm değil özlem değil belki de içimde koparılmayı
bekleyen o hüzün takvimi.
Gölgemden de muaf tutuldum bir ömür
gönlüm geniş başım dik sözcüklerim bu aralar kanamalı ve içimin sessizliği
tırmalarken önümde uzanan o boş beyaz sayfayı…
İçtiğim hüzün şerbeti ve annemin
sesi.
Ruhumun kaportası ve çürüyen zemin.
Cümlelerin top yekûn firar ettiği:
Bense bir hatta binlerce yenilgiden
ibaretim kopacak kıyameti ise düne kurdum ve atlattım bir kere daha kıymete
binmediğim kadar kıyametin öncüsü sessizliğimin duvarlarını da bir bir yıkma
gayreti ile ve soludum havayı annemin ciğerlerine kondurup onun yerine derin
bir nefes almanın canımı nasıl yaktığı da aşikâr iken.
Ön sözü mü günün?
Ya, gecenin pedal çevirdiği
karanlığın öldürücü güdüsü mü ruhumu yalayan sıcaklığın yetmedi
yalıtılmışlığımın arka bahçesi.
Sureler saklı içimde.
Simam yabancı da artık bana.
Kumdan inşa ettiğim kalelerim çoktan
yıkıldı ve ruhumun sapkın firarı an itibari ile de hayattan bir çırpıda
vazgeçebilirim hani.
Devrik düşler cumhuriyeti.
Dostlarımın ihaneti.
Tükenmez bildiğim kaleminse artık bir
rivayet olduğu kaçınılmaz işte ve sürmanşet duyguların da vebali boynuma.
Silik bir iz geride kalan
tükenmişliğimin bütçesi türetemediğim şiirlerimin hüzünlü sesi ve annemin
iniltisi.
Bir inde saklıyım adeta.
Kapısı olmayan bacası da olmayan aslında
var olduğuma dair kanıtlar da yok iken elimde ve sırların ayyuka çıktığı sır
dolu aynanın binlerce parçaya b/ölündüğü kalemse tepkisiz ruhum ağlamaklı
arayışımın sonlanan vadesi ve kırık hayaller kırık kalpler durağı.
On iki seneden bu yana her gün ama
her gün yazdığım üstünde dumanı tüten şiirlerimden ve yazılarımdan nemalandığım
kadar da hayattan feyiz aldığım nasıl ki tartışılmaz ve işte beşi bir yerde
düğümün arapsaçına dönüştüğü ötesinde kördüğüm olmuş benliğimin kalemdeki
hâkimiyetini kaybetmesinden kötü daha ne olabilir ki?
Olmaz mı hiç olmaz mı?
Zaten insan, Allah günümü aratmasın
deyip de sığınırken Rabbine ve içimize çekilesin nefesin bile şükre delalet
olduğun nasıl da aşikâr ve işte solan bir çiçek solgun bir yüz derinlerde esen
rüzgâr kaybolmakla iştigal olduğum kadar zemherinin de özlemi var içimde ve
Temmuz sıcağında tek dileğim var evrenden…
Özneme özlemim öz verimle bir ön söz
yazmaktan da ötesi ne olabilir ki ve işte yüzüme kitlenen annemin solgun
bakışları.