Bir Delinin Günlüğü

sabah radyosu omuzunda, kulağı radyoya dayalı, hasan yürüyor
radyoda o türkü ,kimsenin anlam veremediği
yazıklar olsun, yazıklar olsun
kaderin böylesine, yazıklar olsun
büfenin önünde dikiliyor, cebini karıştırıp birkaç bozukluk çıkarıyor
gazetesini alıp uzaklaşıyor, uzağa, uzakta ki evine gidiyor 

önüne alıyor orta sehpayı
gazetenin sayfalarını bir bir çeviriyor 
bir. iki. üç. dört. beş... sürmanşet 
göz gezdiriyor manşetlerde işine yarayacak bir harf var mı diye  
varsa , ilk sayfaya dönüyor
kesip alıyor  işine yarayacak harfleri makasla 
tasnif ediyor ,sayfalarda aradığı sayı varsa kesip alıyor onları da 
gazete kenarda ,harfler ve sayılar masada

açıyor televizyonu
ekranda gördüğü malum harf ve sayıları çekip alamayışına öfkeleniyor 
ekrandaki harfleri, sayıları alamayacağımı sanki bilmiyorum diye 
söylenip kapatıyor televizyonu 
gazete ve afişlerle yetinmesi gerektiğini düşünüyor 
onlarla yetinmesi gerektiğini biliyor da
her şeye sebep olan o gün hatırına geliyor 
sebep demek doğru mu, diye düşünüyor, düşünüyor…

kuşluk ertesi, evden çıkıyor cebindekileri yoklayıp 
radyosu her zamanki gibi omzunda. o türkü çalıyor yine
batsın bu dünya, bitsin bu rüya
ağlatıp da gülene, yazıklar olsun
kimsenin ne olduğunu bilmediği, işitmediği o türkü 
geçen zamanı bir elbise gibi giyen yolda ilerliyor 
zamanın üstüne bastığının farkında olmadan 
reklam panolarını hızlıca geçiyor, gözlerini kaçırıyor panolardan

diğer eli cebinde, cebindekilerin varlığıyla huzur bulduğunu hissediyor
bastığı yerler daha sağlam ,bir ecza deposunda son buluyor yolu
son tüketim tarihi geçmiş ilaçlar için ayrılan bölüme giriyor
her zamanki gibi. her zaman girdiği yerden
etrafı kolaçan edip ilaçları karıştırıyor, aradığı  ilaçları buluyor
sesler geliyor uzaktan ,aceleyle ceplerine dolduruveriyor ilaçları

annesi sesleniyor ona, sanki onun sesini duyuyor
utanmıyor musun oğlum… 
yutkunuyor. 
derin bir nefes çekip hızlı hızlı kafasını sağa sola sallıyor 
duyuyor muyum bu sesi gerçekten, diye yokluyor kendini
tekrar yutkunuyor, emin değil , ayrılıyor depodan telaşla
geldiği gibi, acil çıkış kapısından

radyoda çalan türkü  aynı 
ben ne yaptım, kader sana
mahkum etti, beni bana
tarih 12  eylül, yıllardan seksen  ayın son cuması
kırmızı gelinliğiyle bir döşek odada güneş gibi parlıyor
pencerenin önünde duran radyodan alçak ses yükseliyor 
odanın döşemelerine sızıyor 
arada cızırtı, hasanı kuru bir öksürük kaldırıyor  yerinden 
bakıyor annesinin gözlerine ,okuyor gözlerini ,öksürüyor annesi

telaş ,ilaç kutusunu yokluyor, öksürüyor annesi
elleri titriyor hasanın, yok, öksürüyor annesi 
yere düşürüyor kutuyu, alayım derken düşürüyor tekrar 
daha kuru öksürüyor annesi
telaşla, alıp bakıyor, çöp olmuşlar ,öksürüyor annesi 
tek tek yokluyor, tek bir hap bile kalmamış
telaş ve yutkunma ,azalıyor öksürük
daha da azalıyor ,kalmıyor azalmaya yetecek nefes ,kesiliyor
türkü sürüyor radyoda,  gece sokaklar sakin
şaşıran sen mi yoksa ben mi, anlayamadım
öyle bir dert verdin ki, kendime gelemedim
of...of...of...of...of...of..of..of.....

sabah bakmaya cesaret edemediği reklam panolarına gidiyor
etrafı kolaçan ediyor, afişlerin önünde duruyor, eli belinde 
şöyle bir bakıyor panoyu boydan boya kaplayan afişlere
göğsü sıkışıyor, eli belinden göğsünün soluna gidiyor
omuzunu sıvazlıyor, koluna iniyor…
bu harf ve sayıları halletmeliyim, düşüncesi 
harekete geçiriyor onu 
sol tarafını görmezden geliyor, eve gidiyor 
cebindeki ilaçları, onlar için ayırdığı kutuya koyuyor
portmantodan çakıyı alıp çıkıyor

radyosu omuzunda, reklam panolarının yanına dönüyor
içinde zayıflayan bir acı, 
malum harfleri görmesiyle kendini hissettiriyor 
hareketli bir şey gibi vücudunu kaplıyor 
radyoyu kenara bırakıyor , uzaktan kulağı onda
batsın bu dünya, bitsin bu rüya
aşksız geçen ömrüme, yazıklar olsun
nadiren geçen araçlar dışında onu rahatsız eden bir şey yok 
ayağını panonun kenarındaki çıkıntıya yerleştirip 
malum harfleri afişlerden kazıyor birer birer

yoruldukça duruyor ,radyosunu omuzuna alıyor 
dinlenince geri bırakıyor, kazımaya devam ediyor
türkü çalıyor
ben ne yaptım, kader sana
mahkum etti, beni bana
kazıdığı harfleri alıp eve dönüyor hasan omuzunda radyosu
afişlerden kazıdığı parçaları sehpaya bırakıp uyumaya çalışıyor 
o ses uyutmuyor onu ,tükenmek bilmiyor sözler
birbirine çengellenip zincir oluşturmuşlar
ucu da geceye düğümlenmiş

depoda yankılanan ses, uyumadan kabus yaşatıyor hasana 
bir sağa dönüyor bir sola, hasan baş edemeyeceğini anlıyor
bu sesten nasıl kurtulabilirim diyor
bir yandan da sesin sahibi onu işitir mi diye 
korkarak sesiz söylüyor bunları, içinden
karanlıkta gözleri bir yere kitleniyor
o ses kanlı canlı bir kılığa girip dikiliyor karşısına
öyle sanıyor, yahut gerçekten görüyor annesini
görüyor muyum yoksa bunların tümü hayal mi, diyor kısık sesiyle 
yutkunuyor ki yutkunması yankılanıyor karanlıkta
o sesi tekrar işitiyor 
yankılanıyor, yankılanıyor, yankılanıyor, yankılanıyor… tekrar

nasıl kurtulurum bu sesten, diyor hasan
tekrar tekrar tekrar o sesi söyleyeni odada görüyor 
utanmıyorum anne, utanmıyorum anne…haykırıyor avazı çıktığı kadar 
görüntü bulanıklaşıyor ve hemen kayboluyor
tüm bunlar oluyor muydu şu an, diye düşünüyor
ve içi biraz olsun rahatlıyor ,sağında karar kılıp uykuya dalıyor

cumartesi  hapları ceplerine dolduruyor, radyosu omuzunda
radyoda yine aynı şarkı
öyle bir dert verdin ki, kendime gelemedim
çıkmaz bir sokaktayım, yolumu bulamadım
of...of...of...of...of...of..of..of.....

evden çıkıyor, büfeye uğrayıp gazete alıyor
beline yerleştirip yola devam ediyor
yolu annesine çıkıyor, radyoyu kapatıyor 
getirdim anne, diyor, çömeliyor toprak yükseltisinin yanına 
radyoyu yanına koyuyor 

başlıyor eşelemeye ,biraz daha, çok az daha 
hah, oldu, diye mırıldanıyor
ilaçları bir bir çıkarıp mezara gömüyor ,ceplerini yokluyor
tek hap kalmadığına emin olunca çukuru kapatıyor 
iyice kapattığına emin olunca ayaklanıyor 
soğuk  beyaz  mermeri okşarken ellerine şöyle bir bakıyor 
çekiyor kendini, elini sıkı bir yumruk yapıyor  
diğer eliyle beyaz mermerdeki toprağı siliyor 
toprak üzerinde yeşeren ot gibi bir pişmanlık peyda oluyor hasanda 
radyosunu alıp uzaklaşıyor hemen 

beyaz mermerin üzerindeki toprak lekesini unutmaya çalışarak gidiyor yolu
evde tükeniyor yol, ellerini ne kadar yıkasa da 
tırnaklarının arasına giren toprakları bir türlü çıkaramıyor 
sehpasının başına geçiyor, gazetesini belinden çıkarıyor
başlıyor sayfalarını çevirmeye.
dünden kalan harflerle bugünkü harfleri birleştiriyor 
sayıları da aynı şekilde
şöyle bir göz gezdiriyor sehpanın üzerindekilere
bu harflerin her defasında ona fısıldadığı eylemi yapıyor. yutkunuyor 

sekiz ve sıfır rakamlarının yazılı olduğu kağıtları lavaboda yakıyor 
sehpanın başına geçip A, N,N E harflerine bir kez daha bakıp  N leri ayırıyor
ayırırken, o taşa her dokunuşunda 
katman katman artan soğukluğu parmak uçlarında hissediyor
yüreği buz kesiliyor. harfleri  bazasının altına koyuyor, diğerlerinin yanına


öteki harfleri lavaboda yakıyor 
dün bu işleri aksattığı için kendisine olan kızgınlığı biraz hafifliyor
açıyor radyoyu, koyuyor komodinin üzerine 
günde hasanın alışılagelmiş şarkısı
yazıklar olsun, yazıklar olsun
kaderin böylesine, yazıklar olsun
büfeye para bırakmasıyla sekteye uğruyor
satıcı, değil hasanın bıraktığı parayı almayı, ona bakmıyor bile 
hasan, duruma anlam yükleme gereği duymadan 
gazetesini alıp geçiyor eve 

sehpasının başında sayfaları çeviriyor  
üçüncü sayfa bir müddet açık kalıyor
buna, aşina olduğu bir kare sebep oluyor
duvarlar, çekyat, perde çok tanıdık, diyor içinden 
diğer karedeyse her sabah konuştuğu fotoğraf var paslanmış çerçevesiyle 
çerçevenin olduğu duvar, çok tanıdık

sayfanın başına yöneliyor bakışları
manşet, alışılagelmiş haberlerden birini
başka türlüsü olmayan ölümün haberini içeriyor
ikinci kareye tekrar dönüyor, sonra karşısındaki duvara
çerçevesi paslanmış fotoğrafa
duvar, bildiğinden başka, bir şeyler karalanmış 
okuyamıyor, duvara bakıyor, okumak için ayaklanıyor 
derinlerden o türkünün sesini işitiyor ama sözlerini seçemiyor
batsın bu dünya, bitsin bu rüya
ağlatıp da gülene, yazıklar olsun

duvara biraz daha yaklaşıyor, okuyor,
yazılanları silmek istiyor 
elleri karalanıyor, yazı istifini bozmadan öylece duruyor
aylardan eylül gün cuma
karşısında annesinin hayali  , öksürüyor  
harflerin her defasında ona fısıldadığı eylemi yapıyor ,yutkunuyor 
sehpanın başına geçip A, N,N E harflerini bir kez daha diziyor 
geri dönüyor çocukluğuna…

hasan annesinin yanında
radyo yok 
şarkı çalmıyor
gazete manşetleri habersiz

redfer

( Bir Delinin Günlüğü başlıklı yazı redfer tarafından 23.07.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu