Okulun ilk günüydü... Uyandım, sabahın bile henüz aydınlatamadığı odanın kısık nefesinde. Ayrıca uyanmamak ne mümkün, "ah bir büyüsem" süsleyeceğim yarınlarımı, hayallerimin en işlek tepesinde. 

Özenle hazırlanmış, yanağından tebessüm damlayan en sevdiğim mavi önlüğüm; yakasına işlenmiş taptaze bembeyaz heyecanlarım... Önlüğümün yanından bana göz kırpan içleri kıpır kıpır pabuçlarım... 

Müsaadenizle; ben çocukluğumun en güzel anlarında bir müddet kalırım. 

Saçlarım annem tarafından itinayla örülmüş ilmek ilmek, bir de kurdeleler tutturulmuş saçlarıma, ben okullu oldum demek. Çantamdan taşan balon yüklü kırmızı, yeşil, sarı şekerler; çikolata kaplı bulutlara doğru süzülürdü annemle yürüdüğümüz okul yollarında. Az yürümedim pabuçlarımın camından akan ayazın karında... 
Ağlamalar, bağırmalar, haykırmalar "Anne, anne! " diye okul koridorlarında... 
Yavrum, evladım annen gelecek sen otur, çiçek ol bakalım biraz... 
Bir iki üç tıp, o zamanlarda tabi şampuan kokulu düşlerin kiri daha az... 

Pembe tonlarındaki sıra örtüsünün, cetvelsiz çizilmiş çizgilerinde çiçek oldum dinliyorum öğretmenim, "772 Büşra burada öğretmenim! " Gidemem ki bir yere, dünden kalan bugünün nöbetçisi benim. Alfabe: A, B, C'si derken geldik mi Türkçe, matematik, İngilizce, hayat bilgisi... Teneffüs aralarında bitmek bilmeyen hayat enerjisi, nasıl da yüklenirdi alabildiğince oyun eğlencesi... Ah, bu okulun duvarında yankılanan ziller; bazen sözlüden kurtuluş bazen de salçalı ekmeğin arasındaki salça gibi eriyip yok oluş... 
Ödevlerini tamıtamına yapan, her sorulan soruyu cevaplayan sınıfın çalışkanı, tâbiri caizse birazcık kıyısından köşesinden bendim sınıfın inek öğrencisi. Babaannemle dedemin de yegâne birincisi. 

Kışları soba yanardı evimizde, tüm aile aynı odanın içerisinde: 
Babaannem namazda "amin" demekte. 
Dedem radyo dinlemekte. (-yarısı beyaz yarısı siyahı andıran mor renklerinde bir radyo. Radyonun uzunca bir bölümünde feneri de vardı, anlayacağınız kıymetliydi dedem için. - ) 
Annem çay koymakta.( -çaydanlığımız tek katlıydı fakat çok bereketliydi. Yokluk değil de gönüller toktu diyelim. -) 
Ben ise sobanın yanına kıvrılmış; kurşun kalemimin vagonunda yolumu çizmekte. 

Küçük bir masam vardı; ceviz kabuğu renginde, arada teklerdi bir bacağı kırık beni beklerdi. Üzerinde her yazı yazmaya çalıştığımda ne yazık ki beni hep üzerdi ama bilirdim yine de beni severdi. Ben de onu severdim belki de sevmek zorundaydım. Çünkü en azından kırık da olsa bir masam vardı. 
Kat kat giyinsem de hastalık kaçınılmaz olurdu çoğunlukla, e tabi bizim evde musluktan sıcak su akmazdı. 
Güğümümüz her daim sobanın üzerinde durur, suyu ılıklaştırmak üzere görevini aksatmazdı. Yine de öksürük, hapşırık peşimizi bırakmazdı. 

Babaannem dua dua üstüne, nazar var benim yavrumda diyerek ayet'el kürsi, felak, nas, ihlas hepsini defalarca kez okuyup üflerdi bana... 
Dağlara, taşlara gitsin yavrumun nazarı diyerek de pencereden baktırırdı, bana da inanmak düşerdi şifasına... 

İnandım ve inanmaya da devam edeceğim geçip giden yılların saklı kalmış şifasına... 

BÜŞRA DALGIÇ

( Büşra Burada Öğretmenim başlıklı yazı Gülen Düş tarafından 11.08.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu