Bir gece ansızın aldım paltomu, uyku modunda olan raftan. Paltoyu sırtıma güzelce geçirdim ve giyerken de hayıflanmadan edemedim. "Allah'ım ne kadar ağır bir palto, üzerime yığınlarca beton dökülürmüşcesine sanki bir kaftan." Kapıyı çarpmak istedim dünyanın çok yüzlülüğüne, zulmüne karşılık verircesine. Anahtarımı da aldım kilitledim kapıyı, dünyayı bu kapının ardında bırakmak istercesine. Yürüdüm, yürüdüm, yürüdüm fütursuzcasına ya da belki de lüzumsuzcasına... 

Burnuma acının hoşafa batırılmış tarzda ıslak yeşilimsi kokusu geliyordu, kulaklarım çığlıkların sisli ve puslu karmaşasında sıkışıp kalıyordu, insanlar kaçışıyordu; her köşede gözyaşları, feryatlar, yarım kalmışlıklar fışkırmaya başlıyordu en derininden. Ruhum koşuyordu fakat bedenim kendisini "insan" denen uçurumun en alçak tarafından atmak için âdeta çırpınıyordu ve ihtimallerce sürükleniyordu yerinden... Bir sokak lambası patlıyordu "kaldırımın hayat var! burada denilen" kısmından. Her şey yavaş yavaş uzaklaşıyordu aslından. Her ölüm Rabbe duyulan özlemin en güzel tecellisi olarak doğuyordu kastından. En âlâsından benimde vardı bir zamanlar adım ve soyadım. Sokak lambasının karanlığında perdelenen gölgeyi görmek istercesine koşan ruhum durdu, köşesinde. Karanlıklar içerisinde secdeye kapanmış bir çocuk: "Allah'ım annemi aldın. N'olur oyuncağımı da benden alma" diyerek ağlıyordu. O an anladım ki patlayan şey sadece sokak lambası değildi; savaşın ortasında, bombalar arasında tesbihin dağılan taneleri gibi dağılan insanlıktı. Rabbim bu vicdansızlık hangi âlemde, hangi evrende, hangi dünyada adı nasıl konulası bir kılıktı? Evet "savaşın!" tam ortasındaydım, ne sağında ne de solunda tam ortasında. 

Yok olmak istedim, paltomun kanayan ucundan genzime dolan gözyaşımı görünce. İN! SAN! diye "inanılan" ya da İN! SAN! "sanılan" bazı bedenler nasıl da müsait değişime gözü dönünce. Paltomun yörüngesinden fırlatmak istedim; ağırlık yapan tüm kötülükleri ve üzerime sinen tüm umutsuzlukları. Buruşturup atmak istedim teker teker tüm mutsuzlukları. 

Yalınayak bastım; gökyüzünden yeryüzüne düşen bombaların kara kaplı sayfalarına. Her sayfada yıkık dökük harabeye dönmüş evler ve o evlerde zulmün her çeşidine tanıklık etmiş tenler; şaşkınlık verici gelenler, gidenler... 

Yere her basışımda : "Sen hiç her şeyini kaybetmek zorunda kaldın mı? Sen hiç inancın yüzünden öldürülmek zorunda kaldın mı? Sen hiç hayallerin varken ailenle sonsuz bir uykuya daldın mı? Sesinin duyulmaması nasıl bir şey bilir misin sen? Bağırsan bile vicdansızlığın çitlerine takılı kalmanın ne olduğunu bilir misin sen? Bir avuç toprakta esir edilmeye çalışılırken özgürlüğün ne demek olduğunu bilir misin sen?" sesleri kazındı yine yeniden tarihin tozlu raflarına... 

BÜŞRA DALGIÇ




( Bir Gece Ansızın başlıklı yazı Gülen Düş tarafından 4.08.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu