Karşılaşma
Kafede tek başına
oturuyordum, kahvemi yudumlarken sokakta geçenleri izliyordum. Akşam karanlığı
ufukta çökmez üzereydi aydınlığın üzerine. Kafenin sahibi düğmelere dokunarak dükkânın
tepesindeki ve içerideki lambaları hafif bir dokunuşuyla yaktı. Az ilerideki
sandalyeye oturdu, içeride bir ben bir o vardı. Az ileride masanın üzerinde
kırık bir vazo içinde solmuş çiçekler vardı. Unutulmuş gibiydi sanki unutulmamayı
hatırlatmak için, unutmalar olmasın diye masaya konulmuş olabilirdi. Saatlerce
gözüm daldı kaldı, unutulmuşluğun sözünü hatırladıkça.
Gözlerim, yağmurlu bir
günde parlayan bir yıldız gibi parlıyordu. Kafe penceresinin buğulu camının
arkasında oturmuş, sıcak bir kahveyi yudumlarken, içeri aniden giren soğuk rüzgâr,
kalbimde bir kıpırtı uyandırdı. O an, hayatımda daha önce hiç karşılaşmadığım
biri girdi içeri. Masama oturdu.
-Üzgünüm, bu masayı işgal
ettiğim için, dedi, ince sesiyle. Gözlerinin derinliği, istemsizce kalbimin ritmini
hızlandırdı. O an, bu kafe benim için sadece bir mekân değil, kaderimin yeniden
şekilleneceği bir yer haline gelmişti.
-Hayır, lütfen oturun, diyerek
ona izin verdim.
Gözlerim, gülümsemesiyle
birlikte dondurucu sıcaklıkta bir kar fırtınası gibi her şeyin altını üstüne
getiriyordu. Adı Gülşen di. Her kelimesi, derin bir deniz gibi içimi sarmalayan
bir akışla/bakışla doluydu.
Gülşen’in, hareket
halinde sallanan çiçeklerle süslenmiş gümüş bir bilezik vardı kolunda. Ona
kinayeli olarak.
-Benimle bir yudum kahve
içmek istiyorsunuz galiba, bu soğuk günün sıcaklığında bir yudum dostluk
katarsan, harika olabilir, katabilir misiniz?
-Dostluk mu? Dedi.
-Belki de dostluktan öte bir bağ kurabiliriz
seninle bu asi cüretinizin karşılığında. Hayat, ne kadar öngörülemez, değil mi?
İki insanın bir araya gelmesi, evrenin bilinmeyen yollarında eşsiz bir
yolculuğa çıkmak gibi geliyor galiba sizin için, aniden ne istediğini bilmeden
yanında oturmak, onun hayatına karışmak gibi.
Gülşen, düşünceli bir
ifadeyle bakarken, içten içe kendime bir söz verdim. Bu gözler, kaybettiğim her
şeyin yeniden doğacağı bir yolun başlangıcıydı onu kazanmalıydım. Kalbimdeki
heyecan, adeta bir ateş böceği gibi dans ediyordu. İçinden kim bilir “Belki de
şansın peşinden gitme zamanıdır, ya da kaçma zamanıdır diye” diye düşünüyordur.
Uzun bir sessizlik oldu.
Kafenin içindeki sıcak
hava, dışarıda yağan yağmurla birleşince, kendimizi adeta bir dünyanın içinde
bulmuştuk. Konuştukça, Gülşen’in sıcak gülümsemesi ve derin bakışları, kalbimde
yeni bir şeyler yeşertiyordu.
-En sevdiğin kitap nedir?
Diye sordu, bu sırada kahvesinden bir yudum alarak. Cevabım, onu daha yakından
tanımak için bir fırsattı.
-Tolstoy’un ‘Anna Karenina
kitabıyla büyülenmişimdir, aşkın karmaşıklığı, tutku dolu ilişkiler ile
toplumsal normlar arasındaki çatışma beni her zaman etkilemiştir.
Gülşen, gözlerini bana
sabitleyerek dinliyordu.
-Yani, aşk sadece bir
duygu değil, aynı zamanda bir savaş alanı mı? Böyle düşünüp üzerine tartışmak
çok ilginç. Aşkın hayatta bir anlamı olmalı. Bazen o anlamı bulmak için
savaşmak gerekiyor.
-Savaşacaksak,
birbirimizin yanında olmamız gereken bir dünyada yaşıyoruz demek. Kırgınlıklar,
hayal kırıklıkları ile dolu; ama belki de bu duygular bizi daha güçlü kılar,
dedim, içimdeki hisleri kelimelere dökerken.
O an bir sessizlik oldu.
Cümlelerimiz, sanki olağanüstü bir melodi gibiydi, içimizde yankılanıyordu. Gülşen,
derin bir nefes alarak, kafanın penceresinden dışarı baktı.
-Belki de aşk, en büyük
tutkumuz olmalı. Fakat zamana yenik düşmemek de önemli. Zaman, adeta bir kum
saati gibi, elden kayıp gidiyor.
Ellerimi masanın üzerine
örtmek isterken, parmaklarım Gülşen’nin eline dokundu. Bu, bir kaza değildi;
ikimizin de hissettiği o sıcaklık, o an her şeyi değiştirmeye yetecek kadar
güçlüydü. O an, yaşamakta olduğumuz duygunun gerçek olup olmadığını
sorgulamaktan alıkoyamadım kendimi.
-Biliyorum, belki de seni
bu kadar tanımak için henüz erken, ama sanki bu karşılaşma bir tesadüf değil. Bize
bir kapı açılıyor gibi hissediyorum.
Gülşen, derin bir nefes
alarak gülümsedi.
-Zaman, her şeyin
cevabını getirir. Belki de bizim kaderimizde birbirimizi tanımak var.
Gözlerim, gözlerinde
kaybolmuştu. Bu an, zamanın durduğu bir andı. Kalplerimiz aynı ritimde atıyor,
nefeslerimiz birbirine karışıyordu.
-Belki de dedim
fısıldayarak, bu anı bekliyorduk. Hayatın bizi buraya getirmesi tesadüf olamaz.
Sessizlik, aramızda ki
bağı daha da güçlendiriyordu. Konuşmadan anlaşıyor, bakışlarla iletişim
kuruyorduk. Her kelime, her bakış, içlerimizde bir yerlerde yankılanıyordu. O
an, dışarıdaki yağmurun sesi, içimdeki kalp atışlarını bastırıyordu sanki. Gülşen,
bu soyut duygular içinde kaybolurken, ben de ona daha yakın olabilmek için
içsel bir mücadele veriyordum. Kimin daha önce kendini açacağını merak ederek,
beklemeye karar vermedim, atıldım aşkın denizine onunla yüzmeye başladım, o gün
bu gündür hala bakışarak yüzmeye devam ediyoruz birlikte.
Mehmet Aluç