Eksik etekli bir şiirdim öncemden
firar etmekle kalmadığım, aymazlığında duyguların rötarlı bir zaman tamlaması
yetmedi zamansız mekânsız ruhumun hem güncesi hem rüyası asılı kaldığım
parmaklıkların ruhumu parçalayıp kan revan içerisinde pes ettiğim ne ki pas
ettiğim sözcüklerin neminde bazen t/aşkın kıyısında gezindiğim bazen şaşkın
yüreğime söz geçiremediğim…
Melun makamında çalan o şarkı huzurun
yoldaşı iç sesin kapıştığı rüzgâr misali, derdest edilmiş notalardan tut da
tutamak bildiğin duyguların ihbarında saklı iken hüzün ve umudun zaman aşımına
uğramayan tutulan nutkundan firar eden yalan gibi doğru gibi diyezinde saklı
farkındalık önemsiz bir kâğıt parçasında karalanmış aşkların intiharında
başrolde ve işte nakkaşın kumaşından dökülen iplik parçacıkları gibi b/öldüğüm
b/ölündüğüm her gün her hece her şiirde ararken kendimi.
Heyhat!
Yolluk bildiğim yolumdan sapmasam
bile sapanımın kırdığı her cam her pencere oysaki ben çocukken hiç mi hiç
sokakta oynamadım.
Bir ayrıntı misali geçiştirdiğim
hüznün yüz ölçümünde saklıdır benim çocukluğum.
Yeltendiğim yeltenmediğim ne varsa
tavus kuşu gibi kabarmadı ruhumda pişirdiğim her yemek her tat her duygu.
Randıman almadığım bir fiil:
Sev, emrinde saklı iken.
Sözcüklerin teninde dans eden
dalgalar.
Ve sevip de hiçliğime konan o vakur
gülüş.
Beti benzi atmış gecede saklı o duruş
en çok da durağanlığın bir adım sonrası ve işte ansızın yüreğimden sökün eden
her kurşun ve yastık altımda saklı her kuruş.
Ziynetim zinhar sevgi.
Zil zurna sarhoş gölgemin yok iken
ederi.
Zar tutan kaderde saklı ölü nefsimin
son nefesi ve edimlerde saklı ruhumun kopan kopçası ve işte nice zihniyet ve
işte nice firari imge ve duygu sözlükten değil ruhumdan taşan bir nehir misali
ardı ardına eklediğim zincirlerden bir bileklik oysaki ben çocukluğumu hiç
yitirmedim yiten olsam da ve de oyuna yeltenen ve işte mağdur yüreğin
kıblesinde bir körebe; sözcüklerin hanesinde sobelendiğim belli belirsiz içimde
saklı nice gölge.
Feryadım dinmese de.
Fal açtığım söylemlerin ve kahvenin
kırk yıllık hatırında kırkladığım gözümün şehla duruşunda ve kardığım nice
duygu ve harladığım ve hemhal olduğum dipsiz uyku ve ruhumda saklı o kuyu.
Dibini gördüm ya da hayatın bir kere.
Rahmetini içime çektim ya umudun ve
inancın…
Huzuruna çıktığımda Huda’mın ve
hüznün katedrali ve işte sözcüklerin akıbeti saklı içimde kaç baytsa artık
benden arda kalan ve nicedir beni benden alan gözüm açık gördüğüm her rüya.
Solgun göğün savruk hayallerin ve
sere serpe duyguların kâh ikbali kâh ihmali kâh deştikleri.
Sözcükler birer ceset gibi yığılı
iken gözümün önünde karartma gecelerinin misilleme yaptığı aydınlık kalbimde…
Değil kabıma değil bedenime kabrime
sığamadığım ve Araf’taki sarkacın tik tak sesinde saklı saatli bir bomba gibi
içimde saklı Pişekâr hüzün gibi ve işte fırından yeni çıkan hayallerin uzamında
önce saydığım sonra eksildiğim, beşik kertmem olsa bile vazgeçmenin çok
yakınında belki de bir dudağı yerde bir dudağı gökte o Lala gibi, lal
sözcüklerin ansızın ete kemiğe bürünmesini beklediğim kadar da bekletilmeye
tahammülüm yok iken ve işte bakaya kalan sivri dilli bir imgenin tahayyül
edebildiğinden de öte kanamalı bir şiirin doğuşuna tanıklık ederken Rabbim ve
kıblem ve tüm evren.
Bir peyzaj belki de sair duygu sair
imge.
Kanımın son damlası değil sadece
tetiklenen buhranın sonlanmayan mesaisi içimdeki t/aşkına meyyal ve sınır
tanımadığım kadar bentleri yıkıp geçecekmişçesine dinmek bilmeyen bu Araf’ta
saklı rüya ve her dua.
Tetiklenen ne ise.
Tertip ettiğim bir organizasyon filan
da değil asla.
Fedaisi olduğum duyguların kaç beden
büyük geliyorsa ruhumun esvabından dökülen taşların isyanında değil taçlanmak
taşlanmanın vicdansız bekleyişinde yüz görümü birkaç şiir diliyorum ilham
kaynakçamdan idam fermanı olduğunu bildiğim her şiirin aslında küçük ölçekli
bir şirket misali gider-gelir tablosunda saklı tuttuğum kazancı da kimselere
hissettirmeden için için dolup için için boşalıyorum adeta ruhuma atanan bir kayyum
gibi ve aralıksız kum döken yüreğimde saklı o firari kum saati.
Muhalif olduğum kadar da ömre ve her
ne kadar muadili olsam da kesif ve tezat bir yürekten firar ediyorum tüm hüznün
bekasında tüm gölgelerin vedasında terasta saklı bir koltuk gibi hümayunum iken
Rabbin meşakkatli merhametinde sadece ve sadece sızı-yorum ruhumun çatlağından
sadece seziyor filan da değilim ve seken her kurşundan bir nebze de olsa
nemalanıp aslında kalemimin şakağından vuruluyorum ve çorap söküğü gibi geliyor
cümleler ve şiirler.
Serkeş bir tınısı var bozguna
uğratılmış hayatımın.
Sarhoş nidaların değil sefil
naraların hiç değil saydam yüreklerin nazarında bir değer bulmalıyım ve de
değmeyeceğini bilsem bile sevgimden feragat etmeme çabası içerisindeyim hem
kendime uzak hem kendime tutsak bir firarinin de güncesi iken ve işte son
kurşunu kendime sakladığım kadar da var en çok da heveslenip arşı alaya çıkan
iç sesim en çok da vazgeçip nihayetinden kendimden geçtiğim öncemde kendimi tek
geçtiğim kadar kurşungeçirmez yeleğinde kurşun kalemimin de kursağında kalan
son imge gibi son şiir gibi…
Sonlanmakla iştigal diğer yandan
bastıran iç sesim:
İhbar ettiğimden de öte vurgun
yediğim dış sesin asla tahayyül edemeyeceği bir minvaldeyim:
Kimsesiz değil kılıksız hiç değil
belki kifayetsiz belki reddi güç kabulü güç ve geceyi çeyrek geçe ve ruhuma
takılı iken o ç/engelli iğne en çok da etime batırdığım dikenlerimle hemhal
diken üstü yaşadığım hayat kadar da manidar olmasa bile iç sesimden ve işte dış
cephesini şiir içini nesir bildiğim bir hayatın yolcusu ve duyguların duayeni
bir nebze de olsa kendimi bulup kendimden geçtiğim zor zamanların hem yolcusu
hem türküsü kaç baytsa artık benden arda kalan kaç mil uzaklığında olsam da
çalıntı olmayan imgelerin beni yanlarına çağırdığı kadar yazılası her şiirin
hem anlatıcısı hem yaratısı hem de öznesi olmakla iştigal…