‘’yunus değilim, azığım yok
ufarak bir nar piçleniyor dallarımda
kızım, halime
balçıktan ve çamurdan
ıssız bir darağacı gibi
ufalanıyor baban
yüzünü göster Allah’ım
yeryüzünden silineyim
ben de bir garip bencileyin
be hey parçadan bütüne varsın tohumlar
madem kısasta hayat var
kanında boğulayım annemin’’(Alıntı)
Düşlerim tekil, müridi olduğum mevsimin
tek/elinde saklı hicretiyim renklerin belki de hicvetmediğim kadar kendimi
yorgunum ah, nasıl da yorgun tutuşan samanlarda saklı yaramı değil mi ki
sakladım cihandan şimdi yamalı yalnızlığımla mimlendiğim zamanlardan geliyorum,
azizim.
Nakkaşıyım gönlümün ve nasır tutan ziynetim
nasıl ki haşmetli bir sevgiyle hemhal ve işte günbegün çalınan yaşama sevincim
bir noksan bir fazla vadesi doldu dolacak bu yasla yaşamanın şehridir adeta
içimin uçuşan göçebe misafirleri: kâh leylek kâh ardıç kuşu kâh Anka, ölümün
nazında hüznün nesrinde ve endamlı bir kesikle araladığım o sırlı kapı.
Hakkını vermeli insan yaşadığı hayatın hak
etmediğinden kaçıp sığındığı Rahmanın emsalsiz gücünde savrulan o tek
zerresiyle sahip çıktığı kadar da sevgisine ve nefsinden değil nefesinden
tanınmalı insan öldürdüğü nefsin can çekişlerine dahi aldırmadan azadesi olduğu
hüsranın penceresine konan o tanrısal iç çekiş ve layığı ile sürdürecekken
yaşamını varsın beti benzi atsın hayal dünyasının.
Zemzem suyum.
Zinhar susuzum.
Zaaflarım değil asla ruhuma zarf attığım varsa
yoksa kodaman cümlelerle kendime ve bilinmeze ve sana yazdığım mektuplarımdan
ve de aşktan davacıyım, azizim.
Azat edilesi bir kuş misali sektiğim şu iklim.
Ayıp da addedilmesin içime kapanışlarım.
Varsa yoksa kaybolduğum ve kaybettiğim
yakarışlarım ve ruhumdaki damga sözcüklerimde saklı endamlı nice dalga ve
göğsümün fermanı göğün meramı yerkürenin ve beşerin isyanı varsın nafile
addedilsin zikrettiklerim yeter ki fikrime denk düşsün solumda saklı o resim.
Şimdimden noksan yarına bir konsam ah, keşke.
Dünün kırık sayacı değil günümün devasa buketi
ve sarmalında hecelerin bazen bağlansa da basiretim ve işte sevgiye esaretim
göğün kopuk termik santrali ansızın da feragat ettiğim yaşama sevincim ve çeyiz
sandığım ve kapkaça uğrayan mısralarım nice dalya aşkın hezeyanında saklı ve
balyalarca hasret biriktirdiğim varsa yoksa annemi kucağına saklandığım gün ve
gecenin nezdinde solan yüzüme de etmesinler artık nazar ve azar azar öldüğümün
güncesinden varsın sökün etsin münafık nazlar kâfir kuşlar.
Bir düş’ e gebeyim bir de ayrı düştüğüm kendime.
Bir sona meyyal ki kıblemde saklı dolunay ve yeni bir
başlangıçla hemhal zikrettiğim sözcükler nasıl ki kurusıkı tebessümler
biriktiriyor içimde ve niyazımdan ayrı kalamadığım kadar düşkünüm annemin
nazenin sesine.
Dünya bir yana annem diğer yana.
Cennetimde saklı Hümayun.
Cehennemi de bu dünyada yaşadım mademki.
Ve öykündüğümdür ziyadesiyle kulağımdan gitmeyen o İlahi
aşkın da kulvarında bir koşu gidip geldiğim bir huşu içinde dillendirdiğim
hüsran ve iç sesim kapıştığım cihandan arda kalansa bir avuç hüzün belki
teselli yeter ki tecelli etsin yeni günün ümidine sıkı sıkı bağlı bu müridi
korusun kollasın yüce Rabbim.
Bir koşut iken aşk.
Bir kaşık suda dahi boğulabilirken insan.
Bir endamı bir de meramı dillendirdi mi de hazan.
Ve işte Ekim’in ayak sesi ve işte şeytanın ihaneti ve işte
resmettiğim iken sevginin asaleti.
Düşler tek/elimde.
İmgeler kursağımda.
İhanet ise dil yaram ve şiirler benim hem dilaltım hem de
hülyalı dünyam.
Hükümranlığında yüce Rabbimin yeter ki kutsansın dualarım ve
annemin sesinde varsın kırbaçlansın gönül yaram elbet peyderpey öldüğüm kadar
peyderpey de doğarken külümden bir cezvede saklı iken kahvenin kırk yıllık
hatırında kırkladığım acılardan inşa ettiğim bir cihan bir başka âlem ki
tutuşan kalemin tutulan nutkuma sirayet edip benim yerime iç sesimin
dillendirdiği.
Hem öyküm.
Hem de öykündüğüm.
Hurafeler değil asla hutbelerle surelerle ördüğüm gönlüm ve
yürek yaram Allah bir ki: matemime dahi şükrediyorum ve yıldız falında
çıkanlara değil içime doğanlara şahidim acıdan mütevellit bir dosya olsa da
elimde içimi açtığım yüce Rabbin nezdinde saklıdır dualarım ve tüm iyi niyetim
safi sarıldığım kâfi derecede yorulduğum ziyadesiyle huzura delalet ve eşref
saatinde sözcüklerin kanadığım kadar da kandığım cihanın çoktan çıkmışken
pestili üstü örtülü bir masada bir avuç su misali ruhuma serptiğim kadar umudu
ve sevgiyi acımla da olsa iman gücümde saklıdır tüm hayallerim ve umudu
bandığım kadar yüreğe kanadığım varsın olsun şiirlerin sır dolu dizelerinde
yeniden doğmamın da öncüsü iken hidayetin huzur veren çağrısı…