Ölüm idi birincil imge ve kat izinde saklı kaderin…

Aşkın neşrinde saklı nice hutbe

Ve sözcükler…

Ah, sözcükler alabildiğine içine serildiğim kefenim

 

Gök ise umarsız

Aymazlığında hüznün

Cahil imgeler pervasız

Şerh düşülesi sefil iklim

Bense yerin değil göğün müridi

Mücbir sebeplerle terk edilmişliğim

Dilimden düşmediği kadar Rabbimin

Dibi görmüşlüğüm evveliyat gerektiren

Bir çözüm

Hüznüme

Yakamı iliklediğim kadar saçım örgülü

 

Edepli ve dilbaz

Sözcükler divitine bandığım kaderin

Keder yüklü nice edim

Batılı yüreklerin

Atık misali kimi insan içini kusarken

Geride yatan yılan

İblise dahi pabucunu ters giydiren

 

Hazansa metruk bir hanede saklı

Alabildiğine endamlı ve kahreden

 

Bir dikit ise içime saplanan

Sarkıtı yüreğin

Körüklü imgeler

Kazanım babında acılarımız

Kaybettiğimiz ihlaslı yanımız

Yaşamaya yaşatmaya da meyyal her iklim…

 

 

Neminde saklıyım akasya ağaçlarının ve bir bulutun pervasızlığında sille tokat saldıran kimse abası yanık renklere ve muradımı dillendiremediğim kadar bahtiyarım sözcüklerin sessiz bahçesinde uyak misali peşine düştüğüm şiirlerin ulak bildiğimse kalemin arsızca sökün eden nameleri.

 

Bir rengim ya da değil.

 

Bir mevsim bir de merasim ve girift hecelerde nükseden siren sesi olmasın yeter ki akıbetim.

 

Hınca hınç koridorları şehir hastanelerinin soluksuz kaldığım bekleme salonları ve acil kapılarında nöbet tuttuğum acıyan olsa da tüm varlığım açmadığım kadar kilitli kapıları ve açısını bilemediğim acıların kırık sazında kopuk bir tel çalgının kehaneti ve kâhini iken Çingene kadın nemli bir nazda yüklendiğim niyazda sabitlendiğim ve sadece Rabbimden istediğim.

 

Nemrut Dağının kaçıncı rakımı ise yaşamak.

 

Kaf Dağında saklı uzun burunlu nidalar kulağında küpe sadık kaldığım hüzünlü şarkılar ve şaibeli bir kisve göğün saltanatı sonlanmasın yeter ki yerkürenin silik yâdı hem dündeyim hem günde:

 

Hem gömülüyüm hem yitik.

 

Şadırvanda yaşayan bir göçebe belki de.

 

Şiarım huzur şiarım aşk şakıyan kalemime de değmesin göz yine de tek göz bir âlemde şerit geçirdiğim kadar sözcüklere ve kabaran yüreğimde yere çöken tortu kibar bir reverans ile kalemin sökemediği her doku ve ruhuma saplanan nice oku elbet indinde kaderin yerimde mıhlanıp kaldığımdan da öte kaçıncı miladımsa artık hidayete erdim ereceğim.

 

Bir mıntıka.

 

Bir mahlas.

 

Bir rahle.

 

Bir çöküntü.

 

Bir çoğaltıl.

 

Renklerin nispet ettiği karanlığın da dinmeyen nidaları.

 

Esefle yüz sürdüğüm değil asla.

 

Saklı olsam dahi Araf’ta.

 

Ve s/üzgün coğrafyaların nazarında ulaşamadığım bir kıta dizelerin nakşettiği yüreğin yerinden sökün ettiği ve tül gibi uçuşan ve ruhumla sevişen bin bir gaye bir o kadar içimde hâsıl olan hengâme.

 

Tutuşan saçlarım.

 

Terli nazlarım.

 

Tuzlu yaşlarım.

 

Yasımla eş değer yaşımdan akan sayıların her biri ve evet, ben bin yaşında bir çocuğum ruhumda oynadığım oyunlara kefil bazen sobelendiğim bazen lades deyip de içime çekildiğim kâh denizyıldızı kâh göğün bakir Yıldızı kâh doğumu ile ölümü bir, bir şiirin çektiğin nazında saklı iken hem hikâyesi hem muradı.

 

Sessizlik.

 

Susmaya meyyal her hece.

 

Sus payı her söylemde kılavuzun iken Kutup Yıldızı ve narım ve nurum ve tüm nidam saklı kalan iç yaramdan damlayan her yaşı içime çektiğim kadar da esen rüzgârı kimliğimle değil kalemimle denk düşmekse rahmete elbet Rabbimden gelene razı…

 


( Elbet Rabbimden Gelene Razı... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 30.09.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu