şair olamayacak yaşındaydım
sisli sokaklarda oyun oynuyordum
hatırlamıyorum o gün belki
kış mevsimiydi hava çok soğuktu
sislerden bir ses geldi
tören var dediler
karşıda gel bak dediler
ve gördüm
çan sesleri gülüyordu
yeşil gözlü bembeyaz bir kız
kilisenin baş ucunda
ahşap içinde uzanmış yatıyordu
çok güzeldi ve hatırlıyorum
tuhaf bir şekilde gülümsüyordu
gençliğinin baharında
düğün alayı gibi süslenmişti
sanki hiçbir masraf fazla değildi
beyaz elbisesi vardı
gelinlik sanmıştım
alacakaranlıkta tören başlamıştı
ellerinde asa sarı sakallı papazlar vardı
ve o yeşil gözlü kız
boynunda prenses gibi bir mücevherler
taşıyordu
ağır karanfil ve misk kokusu her yeri sarmıştı
çok iyi hatırlıyorum
ve neden toprağa bir çukur açtıklarını
bilmiyordum
oyun oynuyorlar sanmıştım
çok gençti ve çok fazla güzel
masallarda anlatılan uyuyan güzel
diye düşünmüş olmalıyım
sonra cenaze alayı geldi
çukura gömdüler buz kaplı çukura
şu karşı mezarlıkta
hatırlıyorum ilk defa değildi
yeşil gözlü bir kedim vardı
komşu zehirlemişti
eceliyle ölmüştür dediler
kedimi de bir çukura atmışlardı
üzerine de bir haç dikmişlerdi
sonrası yaşlı bir adam sahneye çıkmıştı
bir kara kuzgunu salmıştı göğe
bulutlar arasında kanat çırpsın diye
öyle görünüyor ki zihnime baskı yeni başlamıştı
ve her düşüncem yörüngesinde kesintiye uğramıştı
o gün usulca yaşlanmışım hatırlamıyorum bile
şair olmaya karar vermiştim o çocuk yaşımda
o gün ölümün soğuk yüzüne merhaba demiştim
yıllar sonrası çay ve sigara tiryakisi olmuşum
ama hatırlamıyorum ne zaman başlamıştı
soğuk ve buz kaplı bir ülkede çocuk yaşındaydım
yeşil gözlü soluk tenli bir kız sanmıştım ölümü
elveda demek istemiştim ama soğuktu azrail
aradan yıllar geçsede unutamam ki ölüm çok soğuktu....