uzak olsak bile nebi'den
yakınlaşamasak bile o'nun sünnetine
o'nun üzerimize titreyen şefkatini
hak edecek
bir mahcubiyet içinde kalmalıyız
işte o vakit
Allah'ın elçisi yanına gelsin de elinden tutsun
önemsemiyor olsan bile
bari yok sayıp
yok olsun dercesine inkar etme de
Allah'ın elçisi yanına gelsin
kalbinden tutsun
diriltsin seni
ya yok sayarsan
kapıyı hepten kapatırsan
gelir mi acaba
tüm hatalarımıza rağmen
yanımıza gelir mi acaba deme
hakkımızı yitirmeyeceğimiz kadar
şimdi ve burada
beklentimiz ve ümidimizdir nebi
ümit hep tazedir
hep yenidir
hep canlıdır
başımıza konmuş kuş gibi
kaçmasın diyecek kadar
ürkektir ümit
kulak kabarttığımız
yolunu gözlediğimiz her haber
nebi'nin getirdiği habere vurulmalıdır
o'nun haberinin terazisinde tartılmalıdır
o'nun ölçüsünce yoğrulmalıdır
tüm etkileşim yollarında bir filtredir nebi
dile getirdiğimiz apaçık gerçek bile olsa
rakibimizi ezmek adına
tarafgirlik mızrağımızın ucuna astığımız
kur'an sayfaları gibi
sonra yüzleşmeye cesaret edemeden
özür bile dileyemeden
içimizde sıcacık bir köz gibi yanıp duran
bir pişmanlık üretmek kadar
yakındır nebi
boşansın resül üstüne
her duamız
sel sel
sicim sicim
selam selam yağmurlara dönüşsün
ailesi üstüne, arkadaşları ve bağlıları üstüne
bir kez daha
bir kez daha
yaşasın bir kez daha
o sana en yakın
eli açık
gönlü ipekten yumuşak
içleri pırıl pırıl yolunun yolcuları
titrettikçe tiril tiril bad-ı saba
kızgın çöllerde
ürperttiği sürece develeri
devecinin şarkıları söylendikçe
yaşasın
dünya ona muhtaç
onun için değil midir varoluşu
yokluktan çıkış
bu dünyanın ve öte dünyanın
göze görünür- görünmez yaratıkların
acemin, arabın
bölük bölük bütün insanlığın
hz.muhammeddir kurtuluşu
bir eşi yoktur onun
herkes umar
ve bekler
Allah resulunden
denizinden bir avuç
yağmurundan bir damla su
yollamasını
*
peygamber efendimiz, ranuna mevkiinde
cuma namazını kıldıktan sonra
devesine bindi tekrar
yularını boynuna doladı
arkasında kimi binekli ,kimi yaya
sevinç ve tekbir getirişlerinden adeta
yer gök inliyordu
fahr-i alem, devesinin üzerinde ağır ağır
ilerliyordu medine içlerine doğru
şehrin her tarafını sarmıştı sevinç dalgaları
islama merkez olma şerefine erecek bu kudsi şehir
sürurundan adeta çalkalanıyordu
kainatın efendisini sinesine alışın
ona yurt ve hicret yeri olmanın sevincini yaşıyordu
söyledikleri şiirlerle kadınlar, çocuklar
bir başka tatlılık katıyorlardı manzaraya
dillerinden düşmeyen mısralar şunlardı
veda yokuşundan doğdu dolunay bize
Allah'a yalvaran oldukça
şükretmek gerekir mesut halimize
ey bize gönderilen yüce peygamber, sen
itaat etmemiz gereken bir emirle geldin bize
etrafa pırıl pırıl nurlar saçan medine halkı
resulullahın mübarek yüzünü görmek için
dökülmüştü sokaklara
çocuklar, bayramlıklarını giymişler
neşe ve sevinç içinde oynuyorlardı
evlerinin damından kadınlar
yollarda erkekler
ona, hoş geldin… diyorlardı
muhammed geldi
ya muhammed ya resulallah
ya Muhammed, ya Muhammed
kalbi ve duygulu tezahürat arasında
peygamberimiz (s.a.v.) tevazu ve vakarla
müstesna bir eda içinde
kasva'nın üstünde yoluna devam ediyordu.
resul-i kibriya ilerlerken,
önünden geçtiği her evin sahibi
kendisini evinde misafir etme şerefine
nail olmak istiyor
devesinin yularını tutup
ya resulallah, bize buyurun… diyordu
efendimiz , mübarek tebessümleri arasında
hayra erin, deveye yol verin
ona gideceği yer buyrulmuştur…
diye cevap veriyordu
o mübarek hayvan da sağa ve sola bakarak
kendiliğinden gidiyordu
yuları boynuna dolanmış kavsa ilerleyerek
malik bin neccaroğullarına ait
develerin yanına kadar gitti
oradaki boş bir arsaya çöktü
peygamber Efendimiz üzerinden hemen inmedi
deve az sonra ayağa kalktı
biraz ilerledikten sonra birdenbire geriye döndü
ilk çöktüğü yere geldi
oraya tekrar çöktü ve artık kalkmadı
boynunu ve göğsünü yere uzatarak
tatlı tatlı böğürmeye
sağa sola debelenmeye başladı
dikkatler kasva'nın üzerine çevrilmişti
resul-i ekrem, onun çöktüğü yere mi misafir olacaktı
yoksa başka bir yere mi
henüz kimsenin bu hususta bilgisi yoktu
o sırada neccaroğullarının
mini mini masum kız çocukları
defler çalarak sevgili efendimize
biz neccaroğulları kızlarıyız
muhammed'in akrabalığı, komşuluğu ne hoştur
resul-i ekrem, bu masum yavruların
samimi duygu ve sevinçlerini gülümseyerek karşıladı
beni seviyor musunuz… diye sordu
hep bir ağızdan
evet, seni seviyoruz, ya resulallah
kainatın efendisi
Allah biliyor ki, ben de sizi seviyorum
Vallahi, ben de sizi seviyorum
Vallahi, ben de sizi seviyorum
Vallahi, ben de sizi seviyorum…
medineli müslümanlardan her biri
fahr-i alemin hanesine şeref vermesini
can u gönülden istiyordu
hatta bir ara kasva
çöktüğü zaman
cebbar bin sahr, kaldırmak için
ayağıyla ona vurdu
hz. ebu eyyub el-ensari
hiddete gelerek şöyle dedi
ey cebbar
sen benim evimin önünden kaldırmak için ona vurdun
resulullahı hak dinle gönderen Allah'a yemin ederim ki
islamiyet mani olmasaydı sana kılıçla vururdum
kasva, ikinci sefer çöküp yerinden kalkmayınca
peygamber efendimiz
inşallah menzilimiz burasıdır… buyurarak indi
böylece, islam ve cihan tarihinin kaydettiği
en parlak hadiselerden hicret-i muhammediye
bu inişle sona eriyordu
müslümanlar merak ve heyecan içinde bekliyorlardı
acaba kainatın medar-ı iftiharı olan resul-i kibriya
kimin evini şereflendirecekti
hepsinin göz ve gönüllerinde sevinç dalga dalgaydı
bu sevince kainatın efendisini
evlerinde misafir etmek şerefini
katmak istiyorlardı
peygamber efendimiz etrafını saranlara,
akrabalarımızdan hangisinin evi buraya daha yakındır…
ebu eyyub el-ensari hazretleri ,
sevinç ve heyecanla ortaya atıldı ileri
ya nebiyyallah benim evim daha yakındır
işte şu evim, şu da kapısı
müsaade buyurursanız,
devenizin üzerindekileri oraya taşıyayım
kasvanın yükünü indirip
palanını soydu ve evine taşıdı
peygamber efendimiz de,
kişi bineğinin ve ağırlığının yanında bulunur.
gidin, bizi kabul için yer hazırlayın
hz. eyyub el-ensari, derhal gidip hazırladı evini
gelip efendimize,
ya resulallah…ikinize de yer hazırladım
Allah'ın bereketi ile ikiniz de yerinize buyurunuz
sevgi tezahürleri arasında resul-i ekrem kalkıp
ebu eyyub el ensarinin hanesine gitti
böylece kainatın efendisini ağırlama eşsiz şerefi
nasip oldu bu aziz sahabiye
fahr-i alem’in medine'ye teşrifiyle
vatanlarından ayrı düşüp de
gönülleri mahzun olan muhacirlere
taze kan geldi
ensarın yüzü ve gönlü sürura gark oldu
sevinçten çalkalandı medine
adeta bir bayram havasına büründü
o zaman henüz bir çocuk olan
ensardan enes bin malik şu sözlerle
o günün azamet ve parlaklığını anlatmak ister
ben, resalullahın (a.s.m.)
medine'ye girdiği günden daha güzel
parlak ve daha azametli hiçbir gün görmedim
hz. eyyub el-ensari hazretleri der ki
resulullah, evime şeref verdiği zaman
alt kata inmişti
ben ve zevcem ümmü eyyub
yukarı katta bulunuyorduk
anam, babam, sana feda olsun, ya resulallah
ben, benim yukarıda olmamı,
senin ise alt katta bulunmanı hoş görmüyorum.
bu durum bana çok ağır geliyor
sen yukarı çık, orada bulun
biz de aşağı inelim, orada oturalım
resulullah
ya eba eyyub…evin alt katında bulunmamız
bize daha uygun ve münasiptir…
ve alt katta oturdu.
biz de meskende onun üstünde bulunuyorduk
o sırada içinde su bulunan testimiz kırıldı
resulullahın üzerine damlayıp
onu rahatsız etmesinden çekinerek
zevcemle tek örtüneceğimiz kadife yorganımızı
hemen suyun üzerine bastırdık
resul-i kibriya fazla ziyaretçi geleceği
onlarla rahat görüşüp konuşabilmek için
alt katta kalmayı münasip görmüştü
büyük iman sahibi
hz. ebu eyyub ve zevcesinin
gönlü bir türlü rahat etmiyordu
fahr-i alem alt katta,
bizler üst katta, bu nasıl olur düşüncesiyle
bundan son derece sıkılıyorlardı
ya nebiyyallah
ben yukarıda, siz aşağıda olmaz
bunun üzerine resul-i kibriya üst kata
ebu eyyub ve zevcesi alt kata taşındılar
efendimiz, bu mütevazı evde
tam yedi ay ikamet buyurdu
medineli müslümanlar, bu zaman zarfında
bu eve yemekler taşımada
efendimizin ihtiyaçlarını yerine getirmede
birbirleriyle yarıştılar adeta
yine bir gece
soğanlı ve sarımsaklı bir yemek yapıp göndermişlerdi
resulullah yemeği geri çevirdi
ebu eyyub (r.a.),bunu fark edince
üzülerek yanına gitti,
ya resulallah… anam, babam sana feda olsun
akşam yemeğini niçin geri çevirdin
resulullah,
o sebzede bir koku hissettim
ondan yemedim
ben arkadaşım cebrail'i rahatsız etmek istemem
insanı rahatsız eden şeyden,
melekler de rahatsız olur…buyurdu
bunun üzerine
ya resulallah… yoksa o yemek haram mıdır
efendimiz,
hayır… ben kokusundan dolayı ondan hoşlanmadım.
ebu eyyub hazretleri de
senin hoşlanmadığın şeyden ben de hoşlanmam
resul-i kibriya medine`ye hicret ettiklerinde
müslümanların kendilerine mahsus bir tarihleri yoktu
efendimizin hicretini başlangıç kabul ederek,
resulullahın gelişinden bir ay evvel
iki ay sonra diye
hicri tarih kullanmaya başladılar
hz. ömer, ashabı topladı.
onlarla istişare etti
hicretin on altıncı yılında
bu şuranın müzakereleri neticesinde
hz. ali`nin teklifi üzerine ittifak edildi
hz. ali (r.a.) sene başı muharrem olsun
teklifi kabul gördü.
kamer senesi esas alınıp
hicret tarihi başlangıcı oldu
müslümanlar kendilerine mahsus
bir takvim tanzim ettiler
*
redfer
Peygamberimiz H.Muhammad Mustafa (s.a.v)in hatırasına ithafen
Hayat hikayesinin 52.bölümü