AĞIT
Doğmuştu gün yine emri senden almış gibi
Sıcacıktı asfalt, sımsıcak…
Ölmüştü yeşil, kupkuruydu toprak,
Küsmüştü Amuderya, yanıyordu Aral.
Bu ne acele, nereye gidiyorsun?
Yan biraz yan! Bize benzeyinceye kadar kal.
Siper edilmeyen gövdeler,
Fedâ edildi hayâsız bir akına.
Bin isyandan, sadece biri kaldı,
Şah damarımız kadar yakına.
Dumurlaşmış beyinim sorgularken varoluşu,
Aman efendim neyleyim, tutamadım,
Kirpiklerimden taşlar düştü,
İki bin yıllık harsımın ortasına.
Bir vahdet isteğiydi paramparça olduğumuz.
Riyakâr semazenin buzul sureti gibi
Ne affederdi bizi, ne de azad.
Tankla hükmedenlerin cüreti gibi,
Sevdi mi, sövdü mü, dövdü mü bilemedik,
Balolarda, bayramlarda demledi bizi.
Kanla karışık yağmur mevsimi geldi çattı.
Avunma mekanizması, masallardan ibaret.
Yuvamın orta yerine yılan kıvrılıp yattı.
Dağılmadı yavrularım, ne büyük cesaret.
Dağları yıkmadan yürürdü devlerimiz
Papatyaların dahi istifini bozmadan
Aşktı, merhametti, mâbetti evlerimiz.
Tüterdi dumanı, bacayı karartmadan.
Nasıl da yıkıldık bak!
Gözün karanlık olsun.
Kime müjde kime hüsran,
Tutulamaz hesabı, kadehin kan dolsun.
Yırttık, yaktık en son kitabı.
Sonra, tıksırana kadar içtik şarabı.
Şahitse Havva annemiz bize,
Dökülmeyen ak saçlarını yolsun.
Şimdi, en tuhafından çokça mağruruz,
Tövbe etmeyen İblis vicdanı gibi.
aslanyılmaz#sürgünadam#
18.01.2025