İstanbul’un Gölgesinde
İstanbul’un karanlık sokakları, gece yarısı bir başka
güzellikteydi. Yıldızsız bir gökyüzü altında, üstü kapalı bir hüzünle doluydu
şehir. Beyoğlu’nda yürürken, kaldırımların sesleri, ayakkabılarımın altında
yankılanıyordu. Her köşe başında, geçmişin izleriyle dolu eski binalar
duruyordu. Ben, Ali, bir dedektif olarak bu karmaşanın içinde kaybolmuş bir ruh
gibi dolaşıyordum. Kafamda bin bir düşünce, kalbimde ise bir sır vardı. Bir
gün, her zaman gittiğim kafede otururken, masanın üzerinde bir not buldum.
“Seni bekliyorum. Gölgenin ardında.” Bu not, beni derin bir araştırmaya
sürükleyecekti. Notun sahibi, tanıdık bir isimdi: Elif. Eski bir arkadaşım, ama
son yıllarda yollarımız ayrılmıştı.
Elif’in yaşadığı yeri biliyordum; Kadıköy’deki o eski
apartman. Apartmanın kapısını açtığımda, içeri giren soğuk rüzgârın sesi, sanki
İstanbul’un derin sırlarını fısıldıyordu. Elif’in dairesine yöneldim. Kapıyı
çaldım ama yanıt yoktu. İçimde bir korku belirdi; acaba başına bir şey mi
gelmişti? Kapıyı açtım ve içeri girdim. Daire darmadağınıktı; kitaplar, boş
şişeler ve birkaç eski fotoğraf. Elif’in en sevdiği yer olan pencereden dışarı
baktım. Boğaziçi’nin karanlık suları, aklımı karıştırıyordu. Hemen telefonumu
çıkardım ve onun en yakın arkadaşını aradım.
“Yıldız, Elif nerede?” dedim. Yıldız’ın sesi titriyordu. “Onu
bulmaya çalışıyoruz, Ali. Ama çok geç olabilir.”
Elif’in kaybolduğu geceyi araştırmaya başladım. O gece,
Taksim’de bir parti olduğunu öğrendim. Parti sırasında bir tartışma çıkmış ve
Elif’in orada olduğunu duymuştum. Hemen oraya doğru yola çıktım. Taksim’e
vardığımda, kalabalığın içinde kaybolmuş gibiydim. Ama bir şey dikkatimi çekti:
Bir adam, sürekli etrafa bakıyordu. Gözleri, sanki birini arıyordu. Yanına
yaklaştım ve “Sen Elif’i gördün mü?” dedim.
Adam, önce tereddüt etti, sonra “O gece, evet. Ama sonra
kayboldu.” dedi.
Bu bilgi, beni daha fazla harekete geçirdi. Hemen o geceki
parti mekanını öğrenmek için çabaladım. Mekânın sahibiyle konuştuğumda, Elif’in
orada bir adamla tartıştığını öğrendim. Adamın ismi Arda’ydı ve Elif’in eski
sevgilisiymiş. Arda’yı bulmak için İstanbul’un karanlık köşelerini araştırmaya
başladım. Herkes onu tanıyordu ama kimse nerede olduğunu bilmiyordu. Birkaç gün
sonra, bir arkadaşım onun bir barın arka odasında saklandığını söyledi. Hızlıca
oraya gittim. Barın kapısından girdiğimde, içerisi dumanlıydı. Arda’yı köşede
otururken buldum. Gözleri, içtiği alkolle bulanmıştı. “Elif nerede?” diye
sordum. Arda, alaycı bir gülümsemeyle, “O artık benim için geçmişte kaldı.”
dedi. Sinirlenip üzerine yürüdüm. “Onu bulmalıyım!” diye bağırdım. Arda, bir an
için korkmuş gibi göründü ama hemen kendini toparladı. “O gece, bir şeyler
oldu. Ama ben onun başına gelenlerden sorumlu değilim.” dedi.
Arda’nın gözlerinde bir korku vardı ama aynı zamanda bir şey
saklıyordu. “Neden bana inanmıyorsun?” diye sordu. “Elif, bir şeyler
araştırıyordu. Beni de içine çekti. Ama sonra kayboldu.”
Arda’nın söyledikleri beni düşündürdü. Elif’in kaybolduğu
yerin bir haritasını çıkardım. Gözlerim, haritada bir noktaya takıldı: Eski bir
depo. Hızla oraya doğru yola çıktım. Depo, İstanbul’un kenar mahallelerinden
birindeydi. Kapıyı açtığımda, içeri girdiğimde karanlık bir sessizlik beni
karşıladı. Ve orada, Elif’i buldum. Ama durum çok kötüydü. Elif, bağlanmış bir
şekilde yerde yatıyordu. Gözleri açıldığında beni tanıdı. “Ali! Beni buldun!”
dedi ama sesi zayıftı. Hemen yanına koştum ve onu kurtarmaya çalıştım. Elif’i
kurtardıktan sonra, ona ne olduğunu sordum. “Bir grup insan, beni araştırmamdan
dolayı tehdit etti. Onlar için çok tehlikeli oldum.” dedi. Elif’in araştırdığı
şey, İstanbul’un yeraltı dünyasındaki karanlık bağlantılardı. Bu sırada,
Arda’nın peşimizde olduğunu fark ettim. “Ali, kaçmalıyız!” dedi Elif. Hızla
dışarı çıktık ve bir taksiye atladık. Ama Arda, bizi takip ediyordu.
Taksicinin hızlıca gitmesiyle birlikte, Arda’nın peşimizden
geldiğini biliyordum. İstanbul’un karmaşası içinde kaybolmuş gibiydik ama
Elif’in yanında olmak, bana güç veriyordu. Bir süre sonra, Elif’in güvenli bir
yerde olduğunu düşündüm. Ama bu olay, İstanbul’un karanlık yüzünü bir kez daha
gözler önüne serdi. Şehir hem güzellikleriyle hem de sırlarıyla doluydu. Ben,
Ali, İstanbul’un gölgesinde kaybolmuş bir dedektif olarak, her gün yeni bir
sırla karşılaşmaya hazırdım. Çünkü bu şehir, her köşesinde bir hayatı
barındırıyordu,vesselam.
Mehmet Aluç