Serbest Kürsü / Nesir

Eklenme Tarihi : 2/19/2025
Okunma Sayısı : 227
Yorum Sayısı : 4
Altın Üyelik Başvurusu Altın Üyelik Avantajları
Bugün Doğanlar
fazli-altunmurat-ozdogaMehmet DEMİRalaattin-uyaabdulsamet-kayla-kucukahmet-kucukdRabia Temelsuleyman-gokEngin ErolcücüI.AkmanHacerikoFerit_Bilge bernaSüveydaOzan İhlasiDeruniDenizKızıkaradayıN.Khazal mineHaticeBedirmagunesyanmış yürekmeysahazalminesleymanesracaezom95yağmur büşracansulovebahberen332lazallesgute570sevdamMuzaffer Y.meselakitapyorgun yürekbeyazkelebekÇağlariSait ÖZBALA.kanatPalomaMehmetErenKcovidMTBelemirağlayüreğimmtaha-cetinLila-Maviefekan-cerci
Doğum gününüz kutlu olsun
Kırılgan


Peygamberimiz H.Muhammad Mustafa (s.a.v)in hatırasına ithafen 
Hayat hikayesinin 99.bölümü

acılar 
insanın benlik kabuğunu kıran yağmurlara benzer
acılar 
tenimize değen tohumlar gibi 
bizden taze filiz vermemizi umar 
insanlığın gözünü gönlünü 
taze bir bahara açar acının yere indirilişi

ortak hüzünler, ortak kederler 
bizi birbirimize kardeş eder
birbirimizden birbirimize kapılar açar
birbirine sırt dönmeye alışkın
birbirini yaban bilmeye hevesli insanlar 
müşterek bir tasanın açtığı yaralar sayesinde birleşir
buluşur, tanışır, kaynaşır

acılar
kalıbımızdan kalbimize taşır bizi
böylece acıyabilir olduğumuzu anlarız 
kırılgan olduğumuzu fark ederiz
aynı yerimizden çatlayabildiğimizi görüp 
sokuluruz birbirimize
birbirimizi ayrı gayrı görürken 
bir de bakarız ki aynı çaresizliğin eşiğinde 
aynı yüzün kırışık çizgilerinde bekleşiyoruz

birbirimizi ilgisiz alakasız değilmişiz
meğer aynı kederin kıyısında bükmüşmüşüz boynumuzu
acıyan yanlarımızı birbirimizden sakladıkça 
acımaz oluruz birbirimize
kırılgan taraflarımızı inkar ettikçe 
çelikten tunçtan sayarız kendimizi
yok sayarız birbirimizi

paylaşılmış acılar ve müşterek kederler 
aynı insanlık yatağına akıtır bizi
bir kez daha tanışırız birbirimizle
bir kez daha barışırız
devrilir gamsızlığımız, yıkılır alakasızlığımız

işte bu yüzden
ortak acıları 
ve ortak acıların kurbanlarını anarken 
onların canlarıyla kanlarıyla ödedikleri 
o ağır bedel bizim canımıza can katar
 
bizi küskün ve dargın düştüğümüz kuytulardan kaldırır
gömüldüğümüz bezginliklerden 
ve bıkkınlardan çekip alır
kış uykusundan uyandırır yüreklerimizi

dünyayı dünyadan ibaret bilenlerin
dünyadan ötesine körelenlerin hesapları tutmaz 
onlar hasat mevsimini bilmezler
onlar Allah’tan ve ahret gününden ümitlenmezler

dünya ahretin üzerinde incecik bir tüldür
oradan buraya ışıklar sızar
buradan oraya ışıklar düşer
ayaklarımız gün geçtikçe öbür tarafa kayar
dünyada kaybederiz
elimizden çıkar sevdiklerimiz

elinden çıkacağız sevdiklerimizin
belli ki kaybedeceğiz
belli ki kayıp edileceğiz
çünkü dünya ahretin tarlasıdır
onlar en kıymetli canlarının 
toprağa düşeceğine razıdırlar
bir çiftçinin hoşnutluğu ile 
can tohumlarını toprağa bırakırlar
bir çiftçinin umudu ile azalırlar dünyada 
az alırlar dünyadan

hasat vaktini bilir onlar
daha çoğunu umarlar
tükenenin ardında tükenmeyenin bilirler
sonların sonunda sonsuzluğa aşinadırlar
ahreti gözler onlar

işte bu yüzden, 
dünyada düşerler toprağa
dünyayı düşürürler gözlerinden gözyaşı gibi
belli ki her can kurban olmaya değmez
ibrahim’in ismail’idir kurban
yakub’a yusuf’tur kurban
zekeriyya yahya’sını ekmiştir toprağa

imran ailesi meryem’ini adamıştır
meryem isa’sını nezretmiştir kurban diye 
çünkü tarlanın hasadı için 
toprağa değerli tohumlar düşmelidir
çünkü dünya dünyadan ibaret değildir

dünyayı dünyadan ibaret bilenlerin, 
dünyadan ötesine körelenlerin hesapları tutmaz 
kurban hesabında
onlar kurban pazarına gelmezler
onlar hasat mevsimini bilmezler
onlar Allah’tan ve ahret gününden ümitlenmezler

*
düşman süvarilerinden bir kaçı atlarını sürüp 
hendeğin bahsedilen dar yerinden 
müslümanlar tarafına geçmeye muvaffak oldular 
kendileriyle dövüşecek er dilediler.

içlerinden en meşhuru amr bin abdi vedd idi
birçok hadiseler görüp geçirmiş
yalnız başına birçok topluluğu dağıtmış 
cesur ve silahşörlükte mahir bir süvari idi
arap kabileleri onu bir bölük süvariye denk sayarlardı
onunla dövüşmek için 
fevkalâde cesaretli ve yürekli olmak gerekirdi
bu sebeple kimse ona karşı çıkmak istemezdi

amr döğüşecek er dileyince
hz. ali…ya resulallah, ona karşı ben çıkayım
müsaade eder misiniz dedi
peygamber efendimiz 
sen otur, ya ali, gelen amr'dır buyurdu

amr, tekrar müslümanlara meydan okudu
içinizde muharebe meydanına çıkacak er yok mudur
hani, sizin ölülerinize tayin ettiğiniz cennet, nerede
karşısına kimsenin çıkmadığını gören amr
bütün bütün şımardı ve iğrenç küfürler savurarak
er meydanına çıkacak kimse yok mu diye 
üst perdeden bağırdı
hz. ali tekrar cesaretle yerinden fırladı 
onunla ben döğüşürüm
amr da olsa çıkar döğüşürüm ya resulallah 

fahr-i alem efendimiz
Allah'ın arslanına müsaade etti 
bizzat kendi eliyle zırhını ona giydirdi 
zülfikar adlı kılıcını beline bağladı
sarığını da başına sardıktan sonra şöyle dua etti

ya Rab
amcam oğlu ubeyde bedir'de 
amcam hamza uhud'da şehid oldular
yanımda bir amcazadem ali kaldı
sen, onu muhafaza eyle
ona yardımım ihsan eyle 
beni de yalnız bırakma…

hz. ali yaya olarak amr'a doğru yürüdü
İki taraf da bu büyük döğüşü seyre hazır bulunuyorlardı
zırha bürünen hz. ali'nin 
gözlerinden başka hiçbir tarafı görünmüyordu
amr, sen kimsin diye sordu
hz. ali..ben ali'yim diye cevap verdi

amr bu bıyıkları yeni terlemiş olan genci 
karşısında bulunca 
bir merhamet ve hafife alma tavrı takındı
amcalarından senden başka daha yaşlı kimse yok mudur 
ben, senin kanını dökmek istemiyorum
çünkü baban benim dostumdu diye konuştu

hz. ali'nin ise cevabı şu oldu
vallahi, ben, senin kanını dökmek isterim
amr, bu cevaba kahkaha ile gülerek
bu ağızla bir kimsenin karşıma çıkacağı hatırıma bile gelmezdi

hz. ali'nin sözleri amr'ı çileden çıkarmaya yetmişti
kılıcını sıyırıp atıyla onun üzerine yürüdü
hz. ali…ben, seninle nasıl çarpışabileyim
ben yayayım, sen atlı 
atından in de benim gibi yaya ol diye teklifte bulundu

amr derhal atından indi ve hayvanı salıverdi
öfke dolu bakışlarla hz. ali'nin karşısına dikildi
hz. ali, ey amr 
ben, senin kureyşten bir kimse ile karşılaştığında 
onun iki isteğinden birisini kabul edip 
yerine getireceğin hakkında 
Allah'a vaadde bulunduğunu işittim, doğru mudur
amr, evet dedi

o zaman hz. ali…öyle ise, ben seni 
Allah'a ve resulüne imana davet ediyorum 
amr, bu, bana lazım değil geç bunları 
hz. ali …öyle ise bizimle çarpışmaktan vazgeç
yurduna dön ve buradan git

amr…ben adayacağımı adamış 
intikam almadıkça başıma yağ 
ve koku sürmeyi yasaklamışımdır diye karşılık verdi
hz. ali…o halde vuruşmaya hazır ol diye kükredi

amr, yine kahkaha ile güldü  
…sen, henüz genç bir yiğitsin 
üstelik baban da benim dostumdu
benimle çarpışmaktan vazgeçip dön, geri git
seni öldürmek istemiyorum

hz. ali…ama ben, seni öldürmek istiyorum
hz. ali'nin son cümlesi, 
amr'ı son derece hiddetlendirmişti
bir vuruşta hz. ali'nin kalkanını parçaladı 
kalkanı delen kılıç, hz. ali'nin alnını sıyırdı
hz. ali şimşek gibi bir hızla yana sıçradı
bu sefer sıra ondaydı

amr'ın boyun köküne zülfikarla 
şiddetli bir darbe indirdi 
amr'ın başı bir tarafa, gövdesi bir tarafa düştü
bir anda feryat ve çığlıklar koptu 
ortalık birbirine karıştı.

hz. ali ise, 
Cenab-ı Hakkın bu muvaffakiyeti kendisine 
ihsan etmesinden dolayı 
Allahü Ekberdiyerek tekbir getirdi
resul-i ekrem ve müslümanlar da tekbir getirince 
bir anda her taraf tekbirlerle çınladı

kureyş'in diğer süvarileri dehşete kapılarak 
dolu dizgin kaçmaya başladılar 
hatta ebu cehil'in oğlu ikrime 
can havliyle kaçıp giderken mızrağını düşürmüş
onu geri dönüp almaya bile cesaret edememişti

bir bölüğe bedel olarak görülen amr bin abdi vedd'in 
mübareze meydanında düşüp kalması
müslümanları son derece sevindirirken 
müşrikleri fazlasıyla korkutup dehşete düşürdü
hatta kureyş ordusu kumandanı ebu süfyan
bugün bizim için bir hayırlı iş yok diyerek 
ye's içinde hendeğin başından çekilip karargâha gitti

bir gün sonra, 
müşriklerin tamamı, kurayzaoğulları yahudileriyle birlikte 
her taraftan Müslümanları çepe çevre sardılar 
akşama kadar durmadan onları ok yağmuruna tuttular
akşam olup düşman çekilince 
Müslümanlar bir miktar nefes aldılar

münafıklar zümresi, 
müslümanların maruz kaldıkları bu sıkıntı ve kıtlığı fırsat bilerek
onların maneviyatlarını bozucu telkinlerde bulunmaya başladılar
muhammed size kayser ve kisranın hazinelerini vadediyor
halbuki, şu anda hendek içinde hapsolmuşuz
korkudan abdest bozmaya bile gidemiyoruz
va'dettiği nerede, biz nerede
Allah ve resulü, bize aldatıştan başka bir şey vadetmiyor…

ne var ki, münafıkların bu haince ve dessasça telkinlerinden 
hiçbiri gerçek mü'minleri 
hz. resulullahın yanından ayıramıyordu
çünkü, onlar, Yüce Allah'ın kendilerine 
yardım edeceği hususundaki vadine 
bütün samimiyetleriyle inanmışlardı

Allah'ın takdirine teslimiyetleri sonsuzdu
Allah ve resulü uğrunda 
her türlü musibet ve sıkıntıya seve seve katlanıyorlardı
münafıklar ise, tam tersine
medine'yi çepe çevre saran düşman ordusunun
kainatın efendisi peygamberimizle 
ashabı kiramın vücudlarını ortadan kaldıracağını sanıyorlardı 
hatta bunu istiyorlardı

böylece bu ağır imtihanda gerçek mü'minlerle 
münafıklar birbirlerinden ayrılıyorlardı
kur'an-ı azimüşşanın konu ile ilgili şu ayeti 
ne kadar ibret vericidir

‘yoksa, sizden evvelkilerin başlarına gelenler 
sizin de başınıza gelmeden cennete girivereceğinizi mi sandınız 
onlara öyle sıkıntılar ve musibetler erişti 
öyle sarsıntılara uğradılar ki
onlara gönderilen peygamber ve yanındaki müminler 
Allah'ın yardımı ne zaman diyecek hale geldiler
haberiniz olsun, Allah'ın yardımı yakındır…’

muhasara uzadıkça uzuyordu
müşriklerin baskın ve hücumları her defasında 
müslümanlar tarafından püskürtülüyordu
muhasaranın uzaması, her iki tarafı da büyük sıkıntı
açlık ve soğukla karşı karşıya bırakmıştı
düşman ordusunun at ve develerinin yiyecekleri de tükenmiş
hayvanlar açlıkla karşı karşıya kalmışlardı

kuşatma esnasında mücahitler 
büyük sıkıntı ve meşakkatlere maruz kalıyorlardı
harpten önce durmadan dinlenmeden hendeği kazmışlardı
o biter bitmez de harbe girmişlerdi
bu bakımdan oldukça bitkin ve yorgun idiler 
ayrıca açlık sıkıntısı da çekiyorlardı
hava da oldukça soğuktu

huzeyfe (r.a.), muharebenin sadece bir gecesini şöyle anlatır
biz bir tarafta saf bağlamış oturuyorduk
ebu süfyan ve ordusu üst tarafımızda
kurayza yahudileri de alt tarafımızda idiler

bunların Medine'deki çoluk çocuğumuza 
baskın yapmalarından korkuyorduk 
hiç böylesine karanlık, 
böylesine fırtınalı bir gece geçirmemiştik
rüzgar sanki ıslık çalıyor
karanlıkta hiçbirimiz uzattığı parmağını bile göremiyordu
biz üç yüz küsur civarında idik
tek tek Allah resulünün yanında nöbet tuttuk

çarpışma öylesine şiddetle devam ediyordu ki
resul-i kibriya o günün öğle, ikindi ve akşam namazlarını bile 
vaktinde kılma imkan ve fırsatını bulamadı
daha sonra, o günün öğle, ikindi ve akşam namazlarını 
ashabıyla birlikte kaza etti
her iki taraf da, 
açlık, yorgunluk, soğuk , netice alamamaktan 
gelen sıkıntılarla bunalmıştı

müşrik ordusu son defa, var gücü ve bütün şiddetiyle 
hendeğin her tarafından hücuma geçti
çarpışmalar çok şiddetli oluyordu
karşılıklı ok ve taş atışları ile 
taraflar birbirlerini yıldırmak ve püskürtmek istiyorlardı

harbin bütün şiddetiyle devam ettiği bu nazik anda 
resul-i kibriya efendimiz, 
ridasını üzerinden yere atıp, 
ellerini Kadir-i Mutlak'a açarak şöyle dua ediyordu

ey kur'an'ı indiren, hesabı en çabuk gören
kavim ve kabileleri bozgunlara uğratan Allah'ım
onlara karşı bizlere yardım et
Allah'ım Sen bu bir avuç müslümanın helakını dilersen
artık Sana ibadet edecek kim kalır…

o gün çarpışma bütün şiddetiyle devam etti. 
artık hava kararmış, taraflar karargahlarına çekilmişlerdi
gecenin karanlığında hz. cebrail (a.s.), gelerek 
peygamber efendimize düşman ordusunun 
bir rüzgar ile perişan edileceğini müjdeledi.

müjdeyi alan resul-i ekrem iki dizi üzerine çöktü
ellerini kaldırarak nusretini ulaştıran Cenab-ı Hakka 
şükrünü şöyle takdim etti
…bana ve ashabıma merhametinden dolayı
sana hadsiz şükür ve hamd olsun Allah'ım.

cumartesi gecesi idi. 
geceyle birlikte, müşrik ordusunun bulunduğu 
sahada dondurucu bir rüzgar gürlemeye başladı 
bu, en soğuk kış gecelerinde esen dondurucu bir rüzgardı
müşriklerin gözleri toz ve toprakla doldu
kap kaçaklar uçuşuyor, çadırlar sökülüyor
atlar, develer birbirine karışıyor
gözler birbirini göremiyordu

düşmanı artık müthiş bir korku ,panik havası sarmıştı
bozgun evvela kureyş müşrikleri cephesinde başladı
askerlerden önce, komutan ebu süfyan devesine atladı 
hemen göç ediniz, işte ben gidiyorum diyerek 
mekke'ye doğru yola koyuldu

kavminin ileri gelenlerinin ayıplamasına uğrayan ebu süfyan 
tek başına gitmekten vazgeçti ve geri döndü
ne var ki, artık orduda bozgun havası başlamıştı 
durdurulacak gibi değildi 
askeri toparlamak için gösterilen gayretler neticesiz kaldı
sür'atle toparlanıp mekke yolunu tutmaktan başka 
yapabilecekleri hiçbir şey kalmamıştı

öyle de yaptılar
sadece takip edilmekten korktuklarından 
henüz o sırada müşrikler safında müslümanlara karşı savaşan 
amr bin as ve halid bin velid 
200 kişilik bir süvari birliği ile geride kaldılar

kureyş müşrikleri gerisin geri kaçınca, 
kendileriyle ittifak etmiş bulunan diğer kabileler de 
ordugâhtan ayrılıp yurtlarına döndüler
efendimiz ve müslümanlara yapılan bu İlâhi yardımdan 
kur'anı kerimde şöyle bahsedilir

‘ey iman edenler. hatırlayın 
Allah'ın size olan nimetini ki
düşman orduları size saldırdığında
biz onların üzerine bir rüzgar 
ve sizin görmediğiniz ordular göndermiştik 
o zaman Allah sizin yaptıklarınızı görüyordu…’

müşrik ordusunun hiç bir müsbet netice alamadan 
eli boş döndüklerini, kur'an-ı kerim bize şöyle haber verir

‘o kâfirler umduklarından hiçbirisine erişemeden 
Allah onları öfkeleriyle birlikte geri gönderdi
mü'minlere de savaşı kendilerinden uzaklaştırmak için 
Allah'ın yardımı kafi geldi
Allah dilediğini yapmaya kadirdir 
O’nun kudreti her şeye galiptir…’

bir ay kadar süren çetin bir çarpışma ve muhasara 
Allah'ın yardımıyla sona ermişti 
düşmanlar perişan edilirken
müslümanlara da rahat bir nefes alma imkanı doğmuştu
küffar ordusunun bu dönüşü 
artık bütün dönüşlerin başlangıcı sayılacaktı
bundan böyle müslümanlar üzerine 
yürüme cesaretini kendilerinde bulamayacaklardı

bedir, uhud ve hendek gibi 
üç büyük savaşta müminlerin ne derece kuvvetli olduklarını 
onları bundan böyle mağlup etmenin kolay olmayacağını 
anlamış oluyorlardı

gerisin geri dönen müşrik ordusunda hakim hava 
ümitsizlik, keder ve üzüntü iken
müminler arasında tam bir bayram havası yaşanıyordu
herkes memnun ve mesrurdu
bunca yorucu çalışma, sebat ve cesaretle 
çarpışmanın neticesini böylesine güzel bir surette elde etmekle 
gönül huzuru içinde 
Rablerine hamd ve şükür ediyorlardı

resul-i ekremle birlikte mücahitler bayram havası içinde
hendek'ten şehre döndüler
bu muharebede mücahitler yedi şehit vermişlerdi
kafirlerden ise dört ölü vardı


redfer

( Kırılgan başlıklı yazı redfer tarafından 2/19/2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu