Ateizm…
Birçoklarının özgürlük ve akıl yolculuğu olarak tanımladığı, ancak birçoğu için derin bir boşluk, bir anlam arayışının en keskin noktasına dönüşen bir inançsızlık hali. Bu felsefe, Tanrı ya da herhangi bir yaratıcı gücün varlığını reddederek, insanın varoluşunu tamamen doğa ve tesadüflere dayandırır. Ancak, derinlere inildikçe, bu inançsızlık yalnızca bir özgürlük değil, aynı zamanda bir kaybolmuşluk hali gibi de hissedilebilir.
Ateizm, hayatın anlamını yalnızca fiziksel bir düzeyde aramakla sınırlı kalır. Her şeyin rastlantıların, evrimsel süreçlerin ve kimyasal tepkimelerin sonucu olduğuna inanmak, insanı aslında ne kadar yalnızlaştırır, farkında mıyız? Kimi zaman insanın içsel boşluğunu dolduracak bir şeyler ararken, ateizm sadece bu boşluğu daha da derinleştirir. Çünkü bir yaratıcı gücün varlığını reddederek, insan sadece kendi anlam arayışında kaybolur. Hayatın üzerinde bir yön veren, bir amaç yükleyen bir şeyin olmaması, bazen sadece bir hayatta kalma mücadelesi haline gelir.
Ateizmin, insanın moralini yükselten, anlamını ve değerini derinleştiren bir referans noktasının olmaması, ona sadece karanlıkta kaybolan bir gezegen gibi bir yalnızlık bırakır. İnsan, sadece bilimsel gerçekliklerle mi anlam kazanır? Bütün evrenin milyonlarca yıl süren karmaşık süreçlerin ürünü olarak tasvir edilmesi, bize ne sunar? Sadece var olmak mı yeterli? Bütün o derin sorular, varoluşun sırrı, insanlık tarihinin ardında yatan anlam… Hepsi, bilimsel verilerle açıklanıp, bir kenara atılabilir mi?
Ateizm, belki de insanın bir zamanlar inandığı, ona bir bağ kuran, varlıkla bir araya getiren manevi yönü terk etmesinin bedelidir. Her şeyin materyalden ibaret olduğunu kabul etmek, manevi bir boşluk yaratır ve bu boşluk, yavaşça insanı sıkıştıran bir duvar gibi yükselir. Ateizm, bazen insanın içindeki en derin korkuları, yalnızlıkları ve kaybolmuşluk hissini kabullenmesine neden olur. Çünkü hiçbir bilimsel formül ya da doğal süreç, bir insanın ruhunu rahatlatmaya, ona anlamlı bir gelecek vaat etmeye yetmez.
Sonuçta, ateizm insanı özgürleştirme iddiasında olsa da, bir anlamda onu daha derin bir hüsrana sürükleyebilir. Çünkü insanın varoluşu yalnızca bilimsel bir tesadüf değil, aynı zamanda bir arayış, bir sorudur. Eğer bu soruyu yanıtlamazsak, sadece var olmak, gerçekten bir anlam taşır mı?