Hikaye / Yaşamdan Hikayeler

Eklenme Tarihi : 22.02.2025
Okunma Sayısı : 189
Yorum Sayısı : 0
Altın Üyelik Başvurusu Altın Üyelik Avantajları
Bugün Doğanlar
mehmet-parlasumeyye-koyuasu9401CESMINefsunimelik yücelToprak38zindanyeliplat10rmzn4661rmzn46hokyayŞaRaDRYZKRManolyaastalavistafrknsimeranyacilhandiloşayhancaSherlockEvrenMemocan794brmelihleilaÇİLECİ hacer-atalayfatma-alsancak
Doğum gününüz kutlu olsun
Notaların Seyrinde Saklı O Masal...



Hatıraların en göz alıcısı olan duygu santralinde, aralıksız yayın yapan bir televizyon kanalından bile daha fazla dalga ve sanrı yüklüyüm.

Kuytuların müşfik serinliğinde; varlığıma dokunan gözyaşları merhalesinde, kayıp bir kıvılcımım ben.

Unutmak kolay olmadı onu aslında can yakandan ziyade canlandıran dokusu kayıp ümitlerin.

Bazen peyda olan bir toz bulutu oysaki her yer derli toplu ve ben yeni süpürüp baştan aşağı temizledim tüm mobilyaları ve doldurduğu sayısız odayı.

Hangi odada yoksunluğunu hissetmiyorum kİ?

Görmekle hissetmek arasında gidip geliyorum.

Karnıma giren ağrı çok ağır bir sorumluluk yüklüyor omuzlarıma. Ne tuhaf; ben bir ağrıyla başa çıkamazken tüm dünyaya kafa tutuyorum hele ki ürkek ellerinde ergenliğin, ben kozasından yeni çıkmış, kelebek kanatlarında umudun ve aşkın saf tutuyorum.

Çığırtkan iç sesinde ömrün, karelerle donatıyorum içimdeki imkansız daireyi aslında yarı çapım bile değil her karenin iç açılarına eşlik eden dokunaklı sesi parmaklarımın hayalet mizacı ile okşadığım notalarla süre gelen o müzik ziyafeti yine kendimle konuşurken de tek tanık iken o siyah lenduha piyano.

Örtüsünü katlayıp koltuğa koyuyorum başına oturmazdan evvel ve piyanomun kıvrımlarında lanetli kadınlar hayal ediyorum yine gözünün ferine yenik düşmüşken evren.

Makul olduğunu tahmin ediyorum geçmez acılarımın ve yüzleştiğim her korkuyu notalarla boğuyorum.

Eklem yerlerinde ne çok detay var içimdeki kayıp dinginliğin sır tutan aynalardaki sırlı görüntüsü.

Muteber bir yenilgi tasavvur ediyorum ve içimin mukozasında perhiz yapan onca mutfak şefi.

Her biri zayıf ve narin bedenlerine eşlik eden ince parmakları ile adeta bir müzik ziyafeti çekiyorlar içimdeki suskun seyirciye ve ben nidalar solarken, kök hücresinde müziğin, yeni gezegenler keşfediyorum.

Göğün laneti sonlansın diye görmezden geliyorum karanlığı ve perdeleri çekiyorum telaşlı bir şekilde. Evin tüm ışıkları yanıyor.

İçimdeki ampul ise göz kırpıyor.

Şahlanan kanımla, içimdeki basınç daha da artıyor.

Odasına gidiyorum artık bir sahibi olmadığının bilinci ile ve her şeye rağmen kapıyı vurup saniyeler süren bekleyişten sonra korkarak açıyorum kapıyı.

Boş olmasını umut ettiğim gönül teknem oysaki mutsuz gondollar sürrealist bir rahmetle gönül tekneme çarpıyor.

Sahi, kaç zaman geçti üzerinden? Kaç insan daha terk edecek son isyanımdan sonra?

Gölgeler oynaşırken ben odanın ışığını bir açıp bir kapatıyorum.

Ezan vakti gelip çatıyor.

Rahmetlinin başörtüsüne ısrarla bakıyorum ve o gittikten sonra hiç yıkamadığım gibi asla da yıkamayacağımı düşünüyor ve teyit ediyorum sanki biri karşımda durmuş da bunu bana sormuş gibi.

Salondaki açık pencere cereyan yapıyor. Üşümem daha da artıyor.

Solumdaki acı yayılıyor tüm bedenime.

Ondan arda kalan bir diğer şey aslında bir canlı ve unutuyorum kaç zamandır ona yiyecek ve su koymadığımı.

İçimdeki dalga daha da büyüyor.

Öten sesini arıyorum evin içinde ve ötüşünü telaffuz ediyorum içimdeki acı eşliğinde.

Ona da mı sahip çıkamadım, gibilerinden bir sorunun cevabını geçiştiriyorum. En azından acım daha da katlanmasın diye uzaklaşıyorum evin koridorlarında, ben mutfaktaki yeteneksizliğimle nasıl da komik duruma düşüp hatırlıyorum beraber peynir ekmeğe talim ettiğimiz akşam yemeklerini.

Düş çukurumda isyanlar saklı ve tövbe etmenin verdiği huzurla bir kez daha isyan etmeyi kendime hak bulup yeniden tövbe etmeye hazırlanırken içeriden gelen sesle irkiliyorum.

Kimse yok evde oysa hele ki duyduğum ses… olacak iş değil ve içim ürperirken ben kalan ışıkları da açıyorum.

Piyanonun yanına seğirtiyorum ama başında oturan kimse yok elbette: lakin demin kulağıma çalınan müziğin nereden kaynaklandığını çözemezken ansızın arkama dönüyorum. İyi de hayaletler piyano çalmayı asla bilmezler… sahi, kim söylemişti bunu bana ya da hayaletlerin nerede saklı olduğunu da birileri fısıldamış mıydı kulaklarıma?

Soruların tortusu.

İçimdeki devingen duyguların yarattığı o hortum…

Televizyon da kapalı madem… iyi de… boş veriyorum ve yeniden acılarımı çağırıyorum baş ucuna piyanonun ve örtüsünü yayıp usulca kapatıyorum üstünü.

Belli ki; bir ses sıkışması ya da içindeki mekanizmadaki sıra dışı bir sorun yine tuşlara sirayet eden ve notaların çağrışım yaptığı belki de aklımın oyunu.

Deminki serinliği de hissetmiyorum iyi de camı ben kapamadım ki!

Aklımın merdivenlerinde acil çıkış kapısı ararken bu sefer televizyon açılıyor biri kumandaya basmışçasına.

Sanrıların acılarla yer değiştirdiği daha doğrusu üzüncümü katlayıp üstüne üstük korkunun gelip çöreklenmesi gerekirken iyi de ben tüm anormal gidişattan asla korkmuyorum belki de eve bir ziyaretçi beklediğimi yaydı evrene omzumdaki melekler.

Hayatın rövanşı bu olsa gerek oysaki ben daha ergenliğin kuytularında yalnız kalmayı hak etmemiştim ve yeni bir isyana sebebiyet vermeden hayaletler, bildiğim tüm sureleri okuyorum ve ne ilginç ki başıma taktığım başörtüsünü de yeni fark ediyorum.

İçimdeki mevsimsiz beyanatlar ve içimden dışarı yansıtamadığım o korku belki de korkması gereken asıl hayaletler deyip…

Evdeki gezintim bitmek bilmiyor bir türlü ve gözüm masadaki zarfa ilişiyor: onu henüz okumadım ve vaktini kolluyorum yine doğru zamanda doğru bir şeyler yapmayı da temenni ettiğim bir ömür lakin hep yanlış zamanlarda yanlış yerlerde bulunup yanlış insanlara olan tanışıklığım…

Şimdimi unutmamak adına aslında dünün hatırasına sahip çıkıp yarınlarda kalıcı olsun diye tüm sevdiklerim.

Zamanın örtüsünün altında sıkışan bozuk bir saat bile değil mi ki günde iki kere değil iki bir kez bile doğru zamanı göstermediğim tecrübe ile sabit.

İçimdeki kukumav kuşu dürtüklüyor ve bana çemkiriyor:

‘’Sal da gitsin ruhundaki davetsiz misafirler’’ dercesine ben yeniden bildiğim duaları kaçıncı kez okuduğumu unutup bu sefer bir kenarda unuttuğum tespihi arıyorum.

Üşümem olası mı? Yeniden açılan cama takılıyor gözüm ve anlıyorum ki; pencere kolu eğrilmiş demek ki hayaletlerin marifeti değil mütemadiyen açılıp kapanması.

İyi de huzurlu olmam gerekirken biteviye üzülüyorum ne de olsa kalıcı bir misafir bellemiştim var sandığım görünmez konukları.

Aklım hala kafesteki kuşta ve korkuyorum yaşayıp yaşamadığını öğrenmek adına.

Ah, bir cıvıltı peyda olsa ya ve keşke babaannemin başörtüsü yeniden kavuşsa sahibine.

Uykum geldi geliyor derken tavaf ettiğim içimin mezarlığında bir soyut resim ile kesişiyor yolum.

Ne benim resmettiğim ne de bir başkasının fırça darbelerinden ortaya çıkmış.

Aksanı olmayan bir dil gibi…

Aksayan sesinde ölümün dünden gelen bir esinti gibi.

İki tane çiçek resmi bir o kadar insana benzeyen ve dallarında ölü kuşlar olan iki tane çiçek resmi sanırım geçmişte kalan bir dostumdan bana yadigâr bu soyut resim.

İçimin frekansında bir dalgalanma söz konusu iken dürtüklüyor biri kolumu aslında başımda esen kavak yellerinden sonra böyle olmamalıydı, demenin yeisi içerisinde açarken gözlerimi onu görüyorum boylu boyunca.

İçimdeki hüzün geçmiyor bilakis acı daha bir çörekleniyor.

Mavi bir masa örtüsü ve üstü tabak dolu aslında içimdeki menü sanki tabaklarda saklı.

Tanıdığım tanımadığım herkes burada. İyi de burası neresi ve nerede onca hayalet?

Ağır başlı bir hezeyanla tutulan nutkum aniden teyakkuza geçiyor ve perde perde yükseliyor sesi hemşirenin:

‘’Ziyaret saati bitti, efendim. Hastamızı yormayalım. Sen, genç bayan, sen misin babaannenin refakatçisi? İyi de yaşın çok küçük değil mi senin?’’

Çantama yönelip çıkarıyorum nüfus kâğıdımı.

‘’Dün on sekizime bastım zaten kaza da bu yüzden olmadı mı?’’

İnanmayan gözlerle bana bakıyor sarışın hemşire ve sarışınlığından ziyade gözlerindeki tebessüme odaklanıyorum.

‘’Şey’’ diyorum.

‘’O kazaya ben sebep oldum. Ve çok canım yanıyor.’’

‘’Gel, muayene ol sen de doktorumuz gitmeden.’’

‘’Yok, ben iyiyim yani bedenimde hiçbir zarar yok sadece…’’

‘’Anladım, küçük hanım. Kiminiz kimseniz yok mu peki?’’

Babaannem hala narkozun etkisinde yine de tüm konuşulanları anlamış ki göz kırpıyor bana.

‘’Biz birbirimizin her şeyiyiz, hemşire hanım. Annemi ve babamı bir trafik kazasında kaybettik…’’diye fısıldıyorum lakin duymuyor hemşire.

Durduk yere niye babaannemi üzüyorsak artık…

Her şeyin farkında babaannem ve elinden gelen gayretle ve hemşireye dönük yüzüyle…

‘’Ben, onun hem annesi hem babasıyım hem de müzik öğretmeni. Şimdi izin verin de torunum azıcık dinlensin. Çok işimiz var bizim onunla çok.’’

Oda bu esnada boşalıyor ve bir başımıza kalıyoruz üç kadın.

Oysaki ben henüz yetişkin bile sayılmam yine de başım dik ve sesim de biraz yüksek çıkarken…

‘’Biz beraber büyüyor ve yaşlanıyoruz. Hem ne var ki benim yaşımda? Ben onun eseriyim. Bırakın da biz beraber yürüyelim ve de koşalım hem…’’

Göz kırpıyorlar birbirine ve hemşire en sevecen ses tonuyla sesleniyor bize:

‘’Hele bir iyileşsin bakalım. Yeri geldi mi koşarsınız yeri geldi mi nice konser verirsiniz babaanne torun yeter ki…’’

Devamı gelmiyor. Babaannen yeniden kendinden geçmiş ilacın etkisiyle ve başımla onaylıyorum söylenenleri.

İçimdeki rehavet konuyor yeniden ruhumun duvarlarına ve iç sızım da azalıyor.

Duvarda asılı LCD televizyona takılıyor gözüm:

‘’Ünlü piyanist Nevbahar Koza ve torunu Melike Koza’nın birlikte verecekleri konser ne yazık ki iptal edildi. Piyanist Nevbahar Hanım’ın, elem bir kaza yüzünden kolları ve iki eli de büyük hasar aldı. Doktorların yaptığı açıklamaya göre artık piyano çalması imkânsız. Şimdi gözler genç piyanistin üstüne çevrildi. Babaannesi tarafından büyütülen genç kız sahip çıkacak babaannesinin mirasına. ‘’

Hemşire televizyonun fişini çekiyor acele ile.

Derin bir uykuda babaannem. Sabah oldu mu onu uyandıracağım ve beraber yeni bir masala başlayacağız; içinde notaların ve acının olmadığı yeni bir masala…

 


( Notaların Seyrinde Saklı O Masal... başlıklı yazı GÜLÜM-ŞİİRİN TEK H/ECESİ İKEN AŞK... tarafından 22.02.2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu