Peygamberimiz H.Muhammad Mustafa (s.a.v)in hatırasına ithafen
Hayat hikayesinin 101.bölümü
var edilmek bir sürprizdir
kocaman bir sürpriz
hiç ummadığın hediyeler almak gibidir
var olmak
hiç hak etmediğin sofralara
buyur edilmeye benzer yaşamak
hiç beklemediğin bir tacı giyinmek gibidir
hayatta olmak
bunu bilmişken
sonsuz minnettar olman gerekmez mi
bunu bilmişken
iltifatlara boğulmuş bir adam gibi
hep mahçup bir yüzle
yürüyor olman gerekmez mi
bunu fark etmişken
minnetini ifade etmek için
telaşla koşturman beklenmez mi
yoksa
verilenlerin hakkın olduğunu düşünüp
daha fazlası niye yok diye sızlanan
geçimsiz bir nankör olmaya mı adaysın
yoksa
sana yapılan iltifatları az bulup
daha, daha, daha.. diye bağıran
asık suratlı
bir türlü memnun edilemeyen
hiçbir şeyi beğenmeyen
açgözlü biri olmaya mı heveslisin
mümin olmak
varlık dairesine mahçubiyetle girmek demektir
rahatsızlan azıcık
depremini başlat
zelzeleye tut kalbini
önce rahatı vur kalbinden
yak gövdeni
kanat tenini
bu yüzden birkaç kez
rüyada mıyım diye çimdikle kendini
ne kadar acırsa canın
o kadar uyanık olmalısın
ne kadar kanarsan
o kadar kalbine sokulmalısın hayatın
usulca
sinirleri çekiliyormuşçasına
dayanılmaz ağrılar inmeli göğsüne
kalbin damarlarına eğeler sürülmeli
daha bir can yakan sancılar vurmalı şakaklarına
acı arttıkça zonklamalı zihninin duvarları
ömrün o tozlu kıyılarında
ruhu irkilten
kalbi dağlayan
sancılar duymalısın
çok sonraları
belki de az sonra
bir de bakmışsın ki
unuttuğuna aldırmaz olmuşsun
unutulduğunu hatırlamaz olmuşsun
bir an gelir ki
izbe zamanların incecik kıymıkları
habire batar gözüne
izin verirsin soruların canını yakmasına
rahat bir nefes almak için
açtığın pencerelerden
rüzgarlar yığılır nefesine
ekip biçtiğin huzur tarlalarından
kaç hasadın külleri savrulur yüzüne
bir vakit
sıkı bir nefis muhasebesine tutarsın kendini
pencerende karlı dağları
gölgeli vadileri
örümcek ağı gibi örülmüş yolları
kar aklığı içine siyah lekeler gibi serpiştirilmiş
kasabaları seyredersin düşünde
kendine dönersin sonra
içine bakarsın
tenine dokunursun
yüreğine sancılar düşer
dünyada bu kadar günah varken
bunca gözyaşı ve kan akarken
kendine huzuru çok görür
rahatlığından utanırsın
kurduğun o gösterişli debdebede
kaç serçe çırpınır avuçlarında
biriktirdiğin o esrik sükunetin
kaç çığlığı
ağzına kapanı verir
kalbinin üzerine attığın o kalın şalın altında
kaç yangının üşümelerini söndürürsün
bir bakmışsın
ittiğin, attığın, unuttuğun, uyuttuğun sancılar
bir dokunuşla
namlunun ucuna gelivermiş aniden
anlarsın ki
gitmekten başka çaren kalmamış
*
hicretin 5. yılında
sa’d b. muaz hazretleri vefat etti.
o,ensarın en üstün fazilete sahip
şahsiyetlerinden biri idi
mus’ab b. umeyr hazretleri
resul-i kibriya’nın emriyle medine’ye
kur’an öğretmek üzere geldiği zaman
müslüman olmuştu
müslüman olduğunu duyan
abdü’l-eşhel oğullarından kadın erkek hepsi de
o gün müslüman olmuşlardı
bu kahraman ve fedakar sahabe
hendek harbi’nde kolundan bir okla vurulmuş
kolunun damarı kesilmişti
yarası ağır ve ızdırap verici idi
kurayzaoğulları hakkında hüküm vermesinden
kısa bir müddet sonra
bu ağır yarası tekrar deşildi
çok geçmeden de hicret’in 5. yılında
otuz yedi yaşında şehiden vefat etti
resul-i kibriya efendimiz ve müslümanlar
son derece müteessir oldular
efendimiz, sa’d b. muaz’ın vefatıyla
arş-ı ala titredi
cenazesinde yetmiş bin melek hazır bulundu buyurdu
cenaze namazını da bizzat kendileri kıldırdı
hicretin 5. yılında
müzeyne kabilesinden on kişilik bir heyet
medine’ye gelerek, resul-i ekrem’in huzurunda
müslüman oldu
heyetin başında
huzai b. abdi nühm bulunuyordu
müslüman olup efendimize biat edince
yurduna döndü
kavmini müslüman olmaya davet etti
müzeyneler,
biz senin sözüne itaat ederiz diyerek
islamı kabul ettiler
hicret’in 5. yılı receb ayında
medine’ye gelenlerin sayısı dört yüzdü
resul-i ekrem onları
yurtlarında ikamet etmelerine rağmen
muhacirler sınıfından saydı
siz nerede olursanız olunuz, muhacirsiniz
muhacirlik şerefini hak ettiniz
mallarınızın başına dönünüz buyurdu
bu emir üzerine
müzeyneler yurtlarına döndüler
hicretin 5. yılında
selman-ı farisi hala yahudilerin kölesi idi
resul-i ekrem bir gün kendisini çağırarak,
ey selman…
kendini kölelikten kurtarmak için
efendinle pazarlık yaparak anlaş dedi
hz. selman, efendisine durumu arz edince
efendisi…
üç yüz hurma fidanını diker
ayrıca 1.600 dirhem altın verirsen azat ederim dedi
hz. selman, resul-i ekrem’in yanına gelip
durumunu arz etti
efendimiz, ashabına
kardeşinize yardım ediniz buyurdu
bu emir üzerine sahabeler
bir anda kendi aralarında gerekli olan
üç yüz hurma fidanını topladılar
hurma fidanları toplanınca efendimiz
ey selman git de şu fidanlar için çukurlar kaz
bitirince de gelip bana haber ver
ben onları kendi elimle dikeyim diye
ferman etti
sahabelerin de yardımıyla hz. selman
çukurları kazıp bitirince
efendimize haber verdi
resul-i kibriya bizzat mübarek eliyle
bütün hurma fidanlarını dikti
o sene zarfında
efendimizin diktiği bütün fidanlar hurma verdi
böylece, hz. selman
beni kurayza yahudilerinden olan efendisine
hurma ağaçları borcunu ödemiş oldu
hz. selman’ın sadece altın borcu kaldı
bunu da bizzat hz. selman şöyle anlatır
resulullah (a.s.m.), gazaların birinden
tavuk yumurtası kadar bir altın külçesi getirmişti
beni huzuruna çağırttı
ey selman
bunu al, borcunu öde buyurdu
ben, ya resulallah...
bu kadarcık altın parçasıyla
borcum ödenmez ki dedim
külçeye elini sürdü
al bunu
Allah, senin borcunu bununla ödeyecektir buyurdu
bunun üzerine ondan alacaklıya tartıp tartıp verdim
borcum olan kırk 1.600 dirhem verdikten sonra
o tavuk yumurtası kadar olan altın parçası
eskisi gibi bana kaldı
hicret’in 5. yılında
muğîre b. şu’be,
dört arap dahisinden biri idi
belli ve büyük meseleleri halletmede
son derece mahirdi
iri yarı ve heybetli bir zattı
hendek savaşı yılında müslüman oldu
muhacir olarak medine’ye geldi
hicretin 5. yılında
medine’de zelzele oldu
resul-i kibriya efendimiz bunun üzerine
Rabbiniz, sizi, razı olacağı duruma döndürmek istiyordur
o halde siz de,
O’nun rızasını dileyiniz buyurdu.
yine hicretin 5. yılı
cemaziyelahir ayında ay tutuldu
resul-i kibriya efendimiz
ay tutulması geçinceye kadar
husuf namazı kıldırdı
küsuf ve husuf
güneş ve ay tutulması namazı sünnettir
iki rekattır
rüku ve secdeleri
nafile namazlarda olduğu gibi yapılır
ezan ve kamet okunmaz
ancak husuf namazı için
es-selatü camiatün
namaz için toplanınız diyerek seslenir
resul-i kibriya efendimiz
bir hitabelerinde şöyle buyurmuşlardır
şüphesiz ki güneş ve ay
hiçbir kimsenin ölümü
veya doğumu sebebiyle tutulmazlar
onlar, Allah’ın kudret ve azametini gösteren
alametlerden iki alamettir
siz onların tutulduğunu gördüğünüz zaman
namaza durunuz
chiliyye devrinde insanlar
güneş ve ay, ancak
yeryüzü halkının büyüklerinden bir büyük için tutulur
batıl inancını taşırlardı
mübarek sözleriyle efendimiz
chiliyye devri insanlarının bu batıl inançlarını değiştirmiş
güneş ve ay tutulmalarının
Allah’a ibadet vakti olduğunu beyan buyurmuşlardır
bu vakitlerde
insanların boş şeylerle değil
Allah’a ibadet meşgul olmaları gerektiğini
ifade etmiştir
eğer namaz ve ibadetten
dünyevi bir maksat niyet edilse
yalnız onlar için yapılsa
o namaz batıl olur
bu sebeple,
güneş veya ay tutulmaları halinde
onların açılması niyetiyle ve kastıyla
namaz kılınmaz
belki
güneş ve ayın tutulması zamanları
bu çeşit ibadetin vakitleri olarak bilinmeli
sırf Allah’ın rızası kast edilerek
namaz kılınmalı
redfer