Bir anneydi ki benimkisi yakında dursam
hayatın
Uzaklaşsam terk edilmenin acısını
Yorgun kemiklerim ve çocuk kalbimden
çıkaran
Onun sararan ilk sonbahar yaprağında,
herkesi kara kış fırtınasına boğan
Fırtınasının adını esinti koyup, beni
kepenkleri indirmekle suçlayan
Çınar ağacı kökleriyle bağlı olsam da
donuk toprağına, itaatimi yetersiz bulan
Sussam da susmasam da daha çok gürleyen
benim şu sonlu gökyüzümde
Küçük ellerimden gelecek kurtarılma ihtimaline bel bağlayan
Kalem gibi ince parmakları arasında
sıkışmış beyaz şarap bardağı
Oysa yüzünün beyazlığını bile örtmeye
yetmiyor yağlı saçları
Söyler bana umursamaz gözleri kusmak
istediği karanlıkları
‘Yanıma otur, yine anlatacağım babanın
bana yaptıklarını’
Yaklaşıyor, bunlar onun adımlarının parke
çıtırtısı
Bağırmaya hazırlanan nefes alışları
Açığımı arayan alaycı soruları
Alıştım hepsine, lakin yok mu bu ona
benzersem kaygısı
Ve o asırlar gibi uzun süren yıllar
tersini göstermeye çalışmışsa bile
İşlemiş bir kere anne sevgisi nakış gibi
yüreğime
O paramparça evden gittiysem de uzağa
kilometrelerce
Taşıyorum bir tek soruyu kalbim ve göğüs kafesim arasında bir yerde
Yazarın
Önceki Yazısı