Deneme / Hayata Dair Denemeler
Eklenme Tarihi : 26.03.2025

İyi bir insan olmaya çalıştım.
Kendi kendimin, dünyanın, yaşadığım yerin, çevremin, dinimin, nimetlerin,
külfetlerin farkına vardım varalı; her zaman iyiliğe yönelmek istedim.
Yaratanın her türlü ihtişamı ile
yarattığı tabiatın bir parçası oldum hep. Her küçük yaşam parçası, aslında hep
‘’büyük sonun’’ küçük yapı taşları idi. İyi bir insan olmaya çalıştım ama iyi
bir kul olamadığımı düşündüm yine de. Çünkü gerçek ortada idi. İyi insan
olabilirdim ama iyi bir kul değildim Yaratana karşı…
İyilik de aslında yerine göre
değişen bir kavram. Ben başkalarına karşı; birincisi iyi olabilirim, iyi
görünebilirim, iyilik yapabilirim. Ama bunlardan yalnızca bir tanesini kendime
karşı kullanabilirim. O da sadece kendime karşı iyilik yapabilirim. Kendime iyi
olup ya da iyi görünemem.
Şimdi aslında başkalarına iyilik
meselesini değil de kendime yaptığım ya da yapamadığım iyilikten söz etmek
istiyorum. Bencil bir insan değilim ama uzun zamandır kendime iyilik
yapamadığımdan, artık benliğim bundan şikayetçi olur durumuna geçti zaman
zaman. İyilikten söz ederken ben aslında bedenime yapacağım bir iyilikten
bahsetmiyorum.
Elbette ki bedenimize özen
göstermeliyiz. Temizliğimize, vücudun bakımına özen göstermeliyiz. Çünkü
herkesin bildiği gibi vücutlarımız bize Cenab-ı Hakk’ın verdiği emanetlerdir.
Emanetlerimize çok iyi sahip çıkmamız gerek. Onları alkol, uyuşturucu ve fazla
gıda ile kirletip bozmamamız gerekiyor.
Böyleyken daha önemli bir nokta
var ki; o da ruhlarımıza yaptığımız iyilik ve güzelliktir. Ruhumuza
yapamadığımız her iyilik, zaman geçtikçe yapısını değiştirip bize elem, keder
ve hüzün olarak geri dönüyor.
Ruhlarımıza yeterince iyilik
yapmadığımız zaman, sürekli çektiğimiz hüzün, can sıkıntısı, geçmişe özlem,
öleceğimiz hissine kapılmak sık sık, kalpteki sıkışma hissi, kapalı bir mekânda
uzun süre kalamamak… Bunları daha da uzatabilirdim ama yapmadım. Çünkü sadece
bu saydıklarımı bile bizzat ben yaşadım.
Şimdi kendime gelmek istiyorum.
Hayatta ruhum iki şeyden haz duydu kendimi bildim bileli. Birincisi inancım ve
inancım ile hayatımın bütünleştiği anlar; ikincisi ise tabiat… Ya da tabiat ile
melodiler… Sevdiğim, dinlediğim melodiler…
Bireysellik gerçekten çok önemli
bir olgu. Bütün gelişmiş medeniyetler, gelişmiş toplumlarını yaratırken,
insanların yalnızken daha fazla gelişip kendini tanıdığını söylemişlerdir.
Birey olmadan toplum olunamayacağını söylemişlerdir. Gelişmiş bireyler gelişmiş
toplumları, gelişmiş toplum gelişmiş medeniyetleri oluşturur hale gelmiştir
tarih boyunca.
Ama bizde maalesef yalnız
insanlara her zaman eksik gözüyle bakılmıştır. Potansiyel olarak zararlı
gözüyle bakılmış, hiç değilse hayatının bir bölümünü bile tek başına
yaşayamayan insanlar çoğalmaya zorlanmıştır. Çocuklarımızı bile yalnız bırakmak
istemiyoruz. Odasına kapanıp tek başına durmak istediğinde, hemen müdahale
ediyor, ‘’yalnız başına ne yapıyorsun, gelsene yanımıza!’’ diye hiç olmazsa bir
süre dahi yalnız bırakmak istemiyoruz. Bunun neticesinde kendini, ruhunu
tanımayan sürü halinde yaşamayı çok seven, kendini geliştirememiş nesiller
yetişiyor. Kendini yeterince tanımayan birey ise; öncelikle kendine iyilik
yapmayı bilmediği için, başkalarına da iyilik yapmayı bilmiyor ya da yapmak
istemiyor. Çünkü kendi ruhunu özgürleştirememiş. Benliğini yeterince tanımadığı
için, ruhunun istek ve ihtiyaçlarını kendi başına karşılayamıyor. Hep
başkalarının yardımı gerekiyor. Etrafında insanlar olmadan ‘’kendisi’’
olamıyor.
Bizim toplumumuzda şöyle bir
cümle kuramıyoruz:
‘’Ben
biraz yalnız kalmak istiyorum’’
Böyle bir cümleyi genelimiz
yabancı filmlerden duyarız hep. Evli olalım bekâr olalım fark etmez. Böyle
cümleyi kurduğumuz anda hemen potansiyel günahkârız ya da suçluyuz! ‘’Bakalım
neden yalnız kalmak istiyor?’’, ‘’Yalnız kalıp ne yapacaksın?’’, Nereye gitti?
Ne yaptı? Bu sorular uzar gider.
Böyle büyüdüğümüz için ruhumuz
her zaman bir şeylere aç kalıyor. Aç kalınca ise doyurmak için kendimize tamamen
ters olan gıdalarla karnımızı doyuruyoruz. Kimisi ateist oluyor, kimisi deist;
kimisi tarikatlara bağlanıyor, kimisi paraya pula, kimisi kadınlara… Kendimizi
tanımadığımız için, ruhumuzun ne istediğini bilmediğimiz için, iyilikten ziyade
kötülük yapıyoruz kendimize.