İyilik Meselesi

İyi bir insan olmaya çalıştım. Kendi kendimin, dünyanın, yaşadığım yerin, çevremin, dinimin, nimetlerin, külfetlerin farkına vardım varalı; her zaman iyiliğe yönelmek istedim.

Yaratanın her türlü ihtişamı ile yarattığı tabiatın bir parçası oldum hep. Her küçük yaşam parçası, aslında hep ‘’büyük sonun’’ küçük yapı taşları idi. İyi bir insan olmaya çalıştım ama iyi bir kul olamadığımı düşündüm yine de. Çünkü gerçek ortada idi. İyi insan olabilirdim ama iyi bir kul değildim Yaratana karşı…

İyilik de aslında yerine göre değişen bir kavram. Ben başkalarına karşı; birincisi iyi olabilirim, iyi görünebilirim, iyilik yapabilirim. Ama bunlardan yalnızca bir tanesini kendime karşı kullanabilirim. O da sadece kendime karşı iyilik yapabilirim. Kendime iyi olup ya da iyi görünemem.

Şimdi aslında başkalarına iyilik meselesini değil de kendime yaptığım ya da yapamadığım iyilikten söz etmek istiyorum. Bencil bir insan değilim ama uzun zamandır kendime iyilik yapamadığımdan, artık benliğim bundan şikayetçi olur durumuna geçti zaman zaman. İyilikten söz ederken ben aslında bedenime yapacağım bir iyilikten bahsetmiyorum.

Elbette ki bedenimize özen göstermeliyiz. Temizliğimize, vücudun bakımına özen göstermeliyiz. Çünkü herkesin bildiği gibi vücutlarımız bize Cenab-ı Hakk’ın verdiği emanetlerdir. Emanetlerimize çok iyi sahip çıkmamız gerek. Onları alkol, uyuşturucu ve fazla gıda ile kirletip bozmamamız gerekiyor.

Böyleyken daha önemli bir nokta var ki; o da ruhlarımıza yaptığımız iyilik ve güzelliktir. Ruhumuza yapamadığımız her iyilik, zaman geçtikçe yapısını değiştirip bize elem, keder ve hüzün olarak geri dönüyor.

Ruhlarımıza yeterince iyilik yapmadığımız zaman, sürekli çektiğimiz hüzün, can sıkıntısı, geçmişe özlem, öleceğimiz hissine kapılmak sık sık, kalpteki sıkışma hissi, kapalı bir mekânda uzun süre kalamamak… Bunları daha da uzatabilirdim ama yapmadım. Çünkü sadece bu saydıklarımı bile bizzat ben yaşadım.

Şimdi kendime gelmek istiyorum. Hayatta ruhum iki şeyden haz duydu kendimi bildim bileli. Birincisi inancım ve inancım ile hayatımın bütünleştiği anlar; ikincisi ise tabiat… Ya da tabiat ile melodiler… Sevdiğim, dinlediğim melodiler…

Bireysellik gerçekten çok önemli bir olgu. Bütün gelişmiş medeniyetler, gelişmiş toplumlarını yaratırken, insanların yalnızken daha fazla gelişip kendini tanıdığını söylemişlerdir. Birey olmadan toplum olunamayacağını söylemişlerdir. Gelişmiş bireyler gelişmiş toplumları, gelişmiş toplum gelişmiş medeniyetleri oluşturur hale gelmiştir tarih boyunca.

Ama bizde maalesef yalnız insanlara her zaman eksik gözüyle bakılmıştır. Potansiyel olarak zararlı gözüyle bakılmış, hiç değilse hayatının bir bölümünü bile tek başına yaşayamayan insanlar çoğalmaya zorlanmıştır. Çocuklarımızı bile yalnız bırakmak istemiyoruz. Odasına kapanıp tek başına durmak istediğinde, hemen müdahale ediyor, ‘’yalnız başına ne yapıyorsun, gelsene yanımıza!’’ diye hiç olmazsa bir süre dahi yalnız bırakmak istemiyoruz. Bunun neticesinde kendini, ruhunu tanımayan sürü halinde yaşamayı çok seven, kendini geliştirememiş nesiller yetişiyor. Kendini yeterince tanımayan birey ise; öncelikle kendine iyilik yapmayı bilmediği için, başkalarına da iyilik yapmayı bilmiyor ya da yapmak istemiyor. Çünkü kendi ruhunu özgürleştirememiş. Benliğini yeterince tanımadığı için, ruhunun istek ve ihtiyaçlarını kendi başına karşılayamıyor. Hep başkalarının yardımı gerekiyor. Etrafında insanlar olmadan ‘’kendisi’’ olamıyor.

Bizim toplumumuzda şöyle bir cümle kuramıyoruz:

‘’Ben biraz yalnız kalmak istiyorum’’

Böyle bir cümleyi genelimiz yabancı filmlerden duyarız hep. Evli olalım bekâr olalım fark etmez. Böyle cümleyi kurduğumuz anda hemen potansiyel günahkârız ya da suçluyuz! ‘’Bakalım neden yalnız kalmak istiyor?’’, ‘’Yalnız kalıp ne yapacaksın?’’, Nereye gitti? Ne yaptı? Bu sorular uzar gider.

Böyle büyüdüğümüz için ruhumuz her zaman bir şeylere aç kalıyor. Aç kalınca ise doyurmak için kendimize tamamen ters olan gıdalarla karnımızı doyuruyoruz. Kimisi ateist oluyor, kimisi deist; kimisi tarikatlara bağlanıyor, kimisi paraya pula, kimisi kadınlara… Kendimizi tanımadığımız için, ruhumuzun ne istediğini bilmediğimiz için, iyilikten ziyade kötülük yapıyoruz kendimize.

( İyilik Meselesi başlıklı yazı Mehmet ÇİFTCİ tarafından 26.03.2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu