‘’Bir şiirin üç farklı versiyonunu sana ithafen yazdım, ey adı bende gizli olan güzel kadın.’’
1) Sensizlikte İntihar;
Ey alevi sönen son ateşim,
Küllerimden doğamadığım güzel kadın…
Gözlerinin gözbebeklerinde kayboldum,
Bir fotoğrafın çerçevesiz hâli gibiyim:
Ne tam senle, ne tam sensiz…
Özledim seni!
Bir mezarlığın üzerine yağan ilk kar gibi,
Beyazlığımda saklı tüm cesetlerle.
Dudaklarım, seni çağıran bir şarkı oldu,
Sessizlikte boğulduğum kelimeler:
Seni uzaktan "Sevmek, ölmekten beter!"
Ey gölgemden uzaklaşan ayyüzlüm,
Tenime sinen sessizliğini duy!
Her gece, tırnaklarımla kazıyorum adını
Rüzgârın dilinden düşmüş şehir duvarlarına…
Aşk, sen yoksan bir yalanmış meğer:
En yıkıcı ihanet, kavuşmadan
Terk edilmemek miş!
İçten içe ağlar gibi ağladım,
Yıldızlara sorduğum her sual,
Bir kurşun kalemle kalbime yazılmış
Ve sözlerinle silinmiş gibi…
Senden kalan:
Bir ölüm ilanıyla süslenmiş bir intihar mektubu
Ve
Darağacında sallanan ıssız ruhum!
Özledim seni!
Bir aynanın içinde kaybolmuş
Binlerce yansımalarını görüyorum.
Zaman, seni getirmedi…
Getiremedi!
Ben ki kendi cenazemi kaldıran adam,
Yokluğunla kabristana gömülen bir ceset…
Artık sustum! İntiharla
Çünkü seni uzaktan sevmek;
Dilsiz bir çığlığın
Kendi kendini yok edişi gibiydi,…
2) İntiharın Estetiği,
Ey alevi sönen son ateşim,
Küllerime doyamadığım kadın…
Bir kâbusun rüyası gibiyim
Ne tam seninle, ne tam sensiz…
Gözlerin, kaybolduğum bir labirent,
Adın dilimde sansürlenmiş bir çığlık!
Özledim seni!
Özlemin mezarımın üstüne düşen ilk kar,
Son nefesini veren bir çocuk gibiyim
Beyazlığımda boğulan tüm masumiyetlerle.
Dudaklarım, seni çağıran bir şarkı oldu,
Sessizlikte üzerime örtülüyor kelimeler:
"Seni sevmek, kendi kalbimi parçalamak gibi!"
Ey gölgesinde doğduğum ayyüzlüm,
Tenime kazınmış sessizliğinle konuşuyorum!
Her gece, tırnaklarımla kazdığım adını özlüyorum.
Rüzgârın dilinde bir küfür oldun.
Aşk, sen yoksan bir yalan değil,
Kendi kendini yiyen bir yılan!
İçimde ağladım:
Sessizce dilimi kesti sensizlik…
Yıldızlara sorduğum her sual,
Kurşun kalemle ciğerime yazıldı,
Senin o sözlerinle silindi.
Senden kalan:
Bir intihar mektubu –
Darağacında sallanan ruhum,
Ve tabutun içinde titreyen son nefesim!
Özledim seni!
Aynanın içinde kaybolmuş yüzlerce ben…
Zaman, seni getirmedi –
Getirdiği tek şey:
Kendi cenazemi kaldırırken,
Yokluğunla dirilttiğim çürüme!
Artık sustum.
Çünkü seni sevmek:
Dilsiz bir çığlığın
Kendi kalbini yemesi…
Ve ben,
Kanımla yazdığım bu şiiri,
Bir tabuta çevirdim!
3)Aşkın Kozmogonisi,
Ey kalbimin sönmeyen ateşi,
Küllerimden yarattığım kadın…
Bir rüyanın gerçeği gibiyim:
Hem seninle, hem sensiz… Hem hiçbiri!
Gözlerin, kaybolduğum bir galaksi,
Adın yüreğimde patlayan bir süpernova!
Özledim seni!
Özlemin, evrenin ilk ışığı gibi,
Doğuşunu izlediğim bir gezegen gibiyim:
Sevgiyle büyüyen tüm olasılıklarla.
Dudaklarım, seni çağıran bir ilahi oldu,
Sessizlikte doğan kelimeler:
"Sevmek, kendi kaderini yazmak!"
Ey gölgemde dans eden ayyüzlüm,
Tenime kazınmış çığlığınla konuş!
Her gece, parmak uçlarımla çizdiğim adın,
Rüzgârın dilinde bir şiir oldu.
Aşk, sen varsan bir devrim,
Kendi zincirlerini kıran bir kartal!
İçimde coşan:
Bir nehrin kaynağında doğmuş gibi…
Yıldızlara sorduğum her sual ile,
Altın mürekkeple göğsüme yazıldı,
Senin nefesinle okundu adım.
Senden kalan:
Bir aşk manifestosu –
Samanyolu’nda süzülen bedenim,
Ve zamanın içinde titreşen ilk seni öpüşümü hayal edişim!
Özledim seni!
Aynanın içinde buluşan binlerce evren…
Zaman, seni getirmedi –
Getirdiği tek şey:
Sana olan aşkımı kutlarken,
Varlığınla yarattığım sonsuzluk!
Artık haykırıyorum.
Çünkü seni sevmek:
Dilsiz bir çığlığın
Gökkuşağına dönüşmesi…
Ve ben,
Kanımla yazdığım bu şiiri,
Bir yeniden doğuş belgesine çevirdim!