MEZARLIKTAN
RAHMETLİ Mİ TOPLAYIM HANIM!
“Gönül ne kahve ister ne
kahvehane, Gönül bir dost ister kahve bahane” sözlerinden de anlaşılacağı üzere
kişi yalnız yaşayamaz. Her ne iş yaparsa yapsın onun da içini boşaltmak ve
sohbet etmek için birisine ihtiyacı vardır. Yer önemli değildir, burası duruma
göre bir duvar dibi ya da gösterişli bir mekan da olabilir.
Osmanlı döneminde insanlar cami
çevresinde ezan vaktini beklerlerken ayakta veya yaslandıkları duvar diplerinde
vakit geçirirlermiş. Bunu fark eden birisi sonradan kahvehane adını alan bir
bina oluşturur. İlk önceleri cami kenarlarına yapılan bu tür vakit geçirme
yerleri zamanla İstanbul’un tüm semtlerine, sonra da geçen yıllar içerisinde
yurdun tamamına yayılır.
Kahvehaneler ilk önceleri sohbet
ve okuma yeri olduğu gibi aynı zamanda birer buluşma yerleri idi, buraya
gelenlere ücret karşılığı çay, kahve, nargile gibi servislerde bulunulurdu.
Aradan geçen yıllar içerisinde kahvehaneler modernleşmiş, işletenler
teknolojinin tüm imkanlarından yararlanarak bunlardan ticari kazanç elde etme
kolaylıklarına ulaşmışlardır. Dernekler, lokaller, kıraathaneler ve çeşitli
adlarla anılan bu tür yerler aradan geçen yıllar içerisinde tıpkı kahvehaneler
gibi aynı görevi üstlenmişlerdir.
Şimdilerde bu tür yerlerde bülüm,
pişti, atmış altı, üçlü, dost kazığı, batak, papaz kaçtı, kızma birader gibi
iskambil kağıtlarıyla oynanan oyunların yanında, tavla, okey, çok nadir de olsa
domino oyunları oynanmaktadır. Oyun oynanırken çay, kahve, meşrubat gibi
içecekler siparişe göre garsonlarca masaya servis edilirken masadaki yancılarda
ikramlardan mahrum edilmez.
Sultan’ın Dursun ailenin dört
kızdan sonra dünyaya gelen tek erkek evladıdır. Rahime’nin Halil “Hanım bu son
olsun” diyerek oğlunun adını Dursun kor. Rahime’nin Halil küçük yaşlarda
babasını kaybetmiş anasının adıyla anılan fakir bir ailenin evladıdır. Her köy
çocuğu gibi hayat mücadelesiyle ömrü geçmiş zayıf ve gıdasız vücudu dayanma
gücünü kaybedince ocak umudu Dursun ve dört kız evladını yetim, hanımı Sultan’
ı da dul bırakarak dünyasını değişmişti.
Sultan kadın gerek kayınları,
kardeşleri ve akrabalarının yardımları yanında gerekse köylük yerde ekmek etme,
kerme kesme gibi günü birlik gelirlerle çocuklarını büyütmüştü. Sultan kadının
tek derdi kaderi babasına çeken köylük yerde kendi adıyla anılan oğlu Dursun’u
okutmaktı. Dursun okulunda çok başarılı bir öğrenciydi, okuldaki öğrenciler hep
ona imreniyordu.
Dursun bir öğretmeninin yardımıyla
Ankara Hasanoğlan Köy Enstitüsüne kayıt oldu. Okuduğu yıllar içerisinde okulda
öğretmenlik bilgisi dersleri yanında ziraat, hayvancılık, ustalık, iş eğitimi
gibi dersler edindi. Okulu bitirdikten sonra yıllarca yurdun çeşitli köy ve
beldelerinde görev yaptı, okulda öğrendiklerini köylülerce paylaştığı gibi yüzlerce
öğrenciyi okutup mezun etti.
Yıllar sonra birikimiyle şehirden
bir ev aldı, arık onu köylüleri ‘Sultan’ın Dursun’ diye değil Dursun öğretmen
ya da Dursun Bey diye hitap ediyorlardı. Dursun öğretmen tayini şehre çıktıktan
birkaç yıl sonra yaşlılığını öne sürerek emekliliğini istedi. Emekli olduktan
sonra biraz boşluğa düşer gibi olsa da babadan kalma bağ, bahçe, tarla gibi
işlerle uğraşmak ona biraz teselli oldu olmasına da artık yaşı geçmişti, o bu
işlerin adamı değildi.
Dursun öğretmen bir müddet arkadaşlarına
uyarak kahvehanelere takılır oldu, buralar ona göre yerler değildi, sigara dumanı
ve kokusu onu rahatsız ediyordu. Yaşı sekseni çoktan geçse de yaşlılığın
verdiği ufak tefek rahatsızlığın yanında vücudu dinçti. Birkaç arkadaşının
tavsiyesine uyarak şehirdeki öğretmen evinin lokal kısmına gider gelir oldu.
Genelde orada vakit geçirenler emekliler, daha çok da öğretmenlerdi, işte bu yüzden onlarla kaynaşması ve alışması onlardan yaşlı da olsa daha da kolay oldu. Kafası sardıkları kişilerle, daha çok da köylüleriyle okey oynuyor, yenmek veya yenilmenin pek üzerinde durmuyor hoşça vakit geçirdiğine seviniyordu. Günlerden biriydi, akşama yakın eve döndüğünde hanımı “Bu gün yüzün pek güleç hayırdır Bey?” Dursun Hoca “Hanım bu gün taş dizdik o yüzden geciktim. ”Ne taşı, neyin nesi Bey.” Hanım sende pek safsın canım, okey okey.”
Hanımı Latife kendi köylüsü idi, kadıncağız kocasına “İyi de bu oyunu kimlerle oynuyorsun?” Dursun öğretmen okey oynadığı köylülerinden aklına gelenleri sayınca Latife kadın “Herif onların çoğu evladın yaşında ya da onlardan küçük, sana yakışır mı onlarla okey oynaman.” Hanımının bu tavrına biraz öfkelenen Dursun Hoca; “Mezarlıktan rahmetli mi toplayım hanım!”
ERDOĞAN
ÇALIŞKAN GERÇEK YAŞANMIŞLIKLAR 10 04 2025 KIRŞEHİR