ORUCUMU ŞEHRİME GÖRE
AÇARIM
İbadetini yapanların sevabından faydalandığı, zamlı gıda maddeleri satanların, fırıncıların pide ticaretinden nasiplendiği, yılda bir
kez olsun hayırsever kişilerin verecekleri fitre ve zekatlardan istifade etmeyi
arzu edenlerin dört gözle beklediği, açlığın verdiği öfkeyle dövüşlerin bol olduğu ‘on
bir ayın sultanı’ mübarek oruç ayı Ramazan-ı Şerif her yıl olduğu gibi
giden yıldan on gün önce gelip kapıya gelmişti.
Kur’an-ı Kerimi’in ilk indirilmeye
başlandığı bu kutsal ayın ilk günü akşamı camileri dolduran cemaatle ilk
teravih namazı kılınır, sabaha karşı oruç tutmak isteyen sağlıklı vücuda sahip
kişiler sahura kalkıp karınlarını doyurduktan sonra oruç tutmaya niyet ederler.
Ramazan ayı ibadet ve sabır
ayıdır, bu ayda içtenlikle yapılan ibadet ve iyiliklerin Allah katında değerli
olacağı İslam din bilimcileri tarafından ifade edilmektedir. Bu ayda tutulan
oruçlarda ki amaç fakirlerin nasıl yaşadıklarını aç durmakla anlama ifadesidir.
Orucunu tutamayanlar belirlenen tarife üzerinden bedelini öderlerken imkanı
olanlar fitre ve zekatlarını az gelirlilere vermekle mükelleftir.
Gerek şehirlerde kurulan iftar
çadırları gerekse imkanı elverişli olan kişilerin kurdukları iftar sofraları bir ay
boyunca açta ve açıkta olanların karınlarını doyurmaktadır. Bu ayda camiler ve
minareleri işinin erbabı ustalarca ışıklandırılır, türbeler dua edenlerle dolup
taşar, arife günleri mezar ziyaretçilerinden geçilmez olur. On bir ayın
sultanın da en önemli gecesi Kadir gecesidir, İslam inancına göre Kur’an'ın Allah
tarafından Cebrail adlı melek aracılığı ile Peygamberimiz Muhammed’e
bildirilmeye başlandığı gecedir. Bu gece af ve ibadet gecesidir, bu gece duaya
kalkan eller boş kalmaz.
Tarifsiz Hüseyin zamanında
köyünden şehre göçmüş çalışkanlığı ve ikna kabiliyetiyle her işten bir parmak
tadarak acımasızlığı ile zengin olmuş Zırzop Tahsin denen adamın üç oğlunun en
küçüğüdür. Tarifsiz Hüseyin’i anası normalinden iki ay önce erken doğum yapmıştı,
görenler “Bu oğlan iflah olmaz, ölür” deseler de anası onu “bizim başa
benziyor” diye kendi emzirdiği sütüyle beslediği yetmezmiş gibi kocasından
gizli gizli aldığı mamalarla yakın bir zamanda sıska oğlunu boyda postta
akranlarına eşitlemişti.
Hüseyin büyüdükçe geri zekalı
sayılmasa da akranlarına göre meziyet eksiklikleri fark ediliyordu. Babası
“Zamanla düzelir, benim dayım da çocukluğunda böyleymiş” diye işi geçiştirmeye
çalışsa da o yıllarda şehirde bu işten anlayan bir doktor olmadığından sağa
sola derman için koşuşturan hanımı Aysel’inde eli boşa çıkmıştı.
Zırzop Tahsin başkaları gibi
çocuklarını zenginliğine güvenerek okutmaya heves etmemiş, “Her devirde
sanatçıya ihtiyaç var” diyerek her birini bir sanatkarın yanına çırak olarak
vermişti.
Tarifsiz Hüseyin her ne kadar ‘kazı
koz’ anlasa, ustasından ense köküne tokat yese de zamanla terzilik mesleğini
öğrenmiş, askerden sonra babasının desteği ile bir terzi dükkanı açmıştı.
Yıllar sonra evlendiğinde üç çocuğu olmuştu. Çocukluktan beri aklındaki keser kaçkınlığından dolayı elden ayrı bir yapısı vardı,
şehirde kim iflas ederse ona sevinir, işi olmadığı zaman dükkanın duvarlarını
tepikler, balığa gittiğinde elini oltaya vurmadan arabada horul horul uyur, dönüş için uyandırıldığında beraber gittiği arkadaşlarının balığını bölerdi.
Oruç ayının ilk haftasıydı,
hanımı Lale’nin ısrarlarını kırmayıp dükkanı kapatarak evlendikten sonra
İstanbul’a yerleşen kızları Figen’i ziyarete gittiler. Oruçlu olarak araç kullanmak
zor olsa da sahuru yaptıktan sonra çıktıkları yolculuk ikindi geçkin İstanbul’da
son buldu.
Hoş beşten sonra ana kız hasret
giderirken yorgun düşen Tarifsiz Hüseyin uzandığı kanepede derin bir uykuya
daldı. Uykusunda üzerinde çeşit çeşit yemekler döşenmiş sofralar rüyasına
giriyordu. Az sonra uyandığında terin suyun içerisinde kalmıştı, saatine bir
baktı iftara on beş dakika bile yoktu. O telaşla hanımı ve kızını çağırdı “Hadi
ne duruyorsunuz, vakit kalmamış, ben açlıktan öldüm, şu sofrayı kurun hele”.
Kızı Figen “Bu ne acele baba, iftara daha yarım saat var”.
Hüseyin
yarı öfkeyle “Kızım beni açlıktan mı öldüreceksin, ben oruca Kırşehir’de niyet
ettim şehrimin saatine göre orucumu
açarım”. Ana ve kızın tüm çabaları boşunaydı, kurulan sofrada Hüseyin Kırşehir iftar saatine göre orucunu açmıştı bile.
ERDOĞAN
ÇALIŞKAN KIRŞEHİR 17 03 2025 GERÇEK YAŞANMIŞLIKLAR.