Bülbül Güle Neden Sevdalanmış?

Not: geçen gün yazdığım “Garip Bülbül” başlıklı yazıda eksiklerimin farkına vardım, hikayeyi tekrar ele aldım
Zamanında garip bir bülbül, gelip gül bahçesine konmuş.
Aylarca güle şarkılar söylemiş durmuş, sonra nedense uçup uzaklara gitmiş.
Kimse bülbülün güle olan kara sevdasının farkına bile varamamış.
Sahi, o bülbül kimmiş ve neden güle sevdalanmış?
Garip bülbül, yıllarca büyük bir kafeste yaşamış;
bildiği, gördüğü, çevresi hep kafesten ibaretmiş. Devasa kafeste çok sayıda
rengârenk, envai çeşit kuş varmış ama kendisinden başka bir bülbül yokmuş.
Yalnızlığa rağmen bülbül hayatından memnunmuş; kimseye karışmayan, sade bir
hayat sürermiş. Yiyecek içecek derdi yokmuş, tüm kuşlara yetecek kadar
fazlasıyla yem ve su varmış. Hem gökteki yırtıcı kuşlardan hem de yerdeki
yırtıcı hayvanlardan korkması da gerekmezmiş; kafeste güvendeymiş.
Gün gelmiş, o mütevazı, sade ve güvenli hayatı mazi
olmuş. Kafes boşaltılmış, garip bülbül de istemeye istemeye yuvayı terk etmek
zorunda kalmış. Olabildiğince saf, şaşkın ve tecrübesiz bir kuş olarak doğaya
salıverilmiş. Yuvadan ayrılmış ama üzgün üzgün, nereye gideceğini bilmeden
günlerce uçmuş. Yorgun düşmüş, bir bahçede dinlenmek istemiş. Bahçede çalının
dalına konmuş; burada hem kartallardan hem de kedi, tilki gibilerden saklanmak
istemiş. Sabah olup güneş doğduğunda, az ilerideki gül gözünü kamaştırmış.
Gül; güzelliğiyle, nezaketiyle, sıcaklığıyla, şefkatiyle
bülbülü cezbetmiş. Bülbül gözünü gülden alamamış. Hemen gidip gülün yanına
konmuş. Bülbül garip bir kuş, gül ise parıl parıl parlayan bir çiçekmiş ama
gülü kendine yakın hissetmiş. Başlamış derdini anlatmaya; bülbül dertli dertli
şakımış, gül ise pür dikkat dinlemiş. Günler, haftalar, aylar geçmiş ama
bülbülün derdi biteceği yerde çoğalmış. Az ileriye su içmeye gittiğinde, sanki
gülden koca bir ömür ayrı kalmış gibi özlediğinin farkına varmış. Böcek yakalayıp
yemek için gittiğinde, hasretten muzdarip olduğunun farkına varmış. Güle geri
gelirken kalbi o kadar heyecanlanırmış ki, bağrını delip fırlayacak kadar
atarmış.
Çok geç de olsa bülbül farkına varmış: meğer güle fena
halde sevdalanmış... Garip bülbülün sevdası bile bir başkaymış; o kadar bülbül
dururken güle âşık olmuş, hem de sırılsıklam...
Umudu olmayan, geleceği olmayan; yani anlamsız bir aşkmış
ama neticede bir sevdaymış — hem de kara bir sevda... Bülbül, güneşi gören
kardan adam gibi erimeye başlamış.
Gülün sevdası küçücük ciğerinde devasa ateşler yakmış.
Ciğeri belki mercimek kadar küçükmüş ama en büyük yanardağlar kadar volkanlar
patlarmış... Söylediği şarkılar ne keyfindenmiş ne de zevkindenmiş. Feryadı
figanı, içinde patlayan volkanların yankılarından başka bir şey değilmiş.
Kalbi ise daha beter durumdaymış; en büyük şelalelerden
daha coşkunmuş. Kalp şelalesinden akan kan, göz çeşmesinden yanaklarına damla
damla süzülürmüş...
Nereye baksa hep gül görürmüş; hatta gözünü kapattığında
bile tek gördüğü gülmüş... Aklında, fikrinde, kalbinde, dilinde gülden başka
bir şey yokmuş. Yemekten ve içmekten neredeyse kesilmiş.
Bülbül, bir gün gülün boynunun büküldüğünü fark etmiş. Bu
yetmezmiş gibi renginin solduğunu da görmüş. Güz mevsiminde çiçeklerin sararıp
solduğunu bilmezmiş, gülün kendisine darıldığını zannetmiş. Her şeye katlanmış
ama "Leyla" diye diye sevdiği gülün kendisine dargınlığına
dayanamamış; uzaklara doğru uçup gitmiş...
abdullah konuksever
(
Bülbül Güle Neden Sevdalanmış? başlıklı yazı
hotamisli tarafından
24.04.2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.