Anka Kuşunun Sevdanın Karşısında Çırpınışı -1-


Anka Kuşunun Sevdanın Karşısında Çırpınışı -1-


Anka kuşunun kanatları kırık kalsa da, aşk diyarında uçarken efsanevi bir masaldan fırlamışçasına havada süzüldü. Daha doğrusu, süzülmeye devam edebilmek için çırpındı. Çırpındıkça kanatları yorgun ve bitap düşerek gökyüzünden yere çakıldı, baygın kaldı. Her bir tüyünde, önünde çakılı duran taşların izleri hoyratça duruyordu. Yeniden doğuşun izleri yoktu artık; her kanadının kıvrımında yalnızca kahroluş hikâyesinin çırpınışlarının izleri vardı.

Başlangıç ve son, aynı çemberin içinde dönüyordu ama bunu bilmiyordu baygın şekilde yatarken. Anka’nın kanat çırpışlarında, "Terk ettin beni zalim" şarkısının melodisi yankılanıyordu, ama o bülbülleri kıskandıran sesi artık duyulmuyordu. Küllerinden doğan bu efsanevi kuş, eskiden her şeyin geçici olduğu ancak hiçbir şeyin tamamen yok olmadığı gerçeğini taşırdı. Fakat şimdi, her yeni nefes, bir öncekinin hatırasını içinde barındırsa da her yükselişin bir düşüşle sonuçlandığını çok acı bir şekilde anlamıştı.

Ve tam o anda, Sevda başını kaldırdı. Gökyüzünde süzülen Anka’nın izinde, kendi kayboluşunu sorguladı. Aşk, yalnızca bir sorgu muydu, bir vurgu muydu, yoksa oluşumların arasında oluşamayan bir oluşum muydu? Heyecanla düşündü.

Bir adım attı, sonra bir adım daha. Ama kalbi, o eski ritminde atmadı. Çünkü artık biliyordu: her bekleyiş, bir doğumun habercisiydi. Lakin hâlâ doğum gerçekleşmeyen izdüşümlerin karanlığında kalarak dünyasını aydınlatmıyordu. Sevda, aşkın içinde kaybolmak yerine, onunla yeniden gökyüzünde uçamadığına bin pişman oldu, pişmanlıklar içinde boğuldu. Gecenin karanlığı, yıldızların sessiz fısıltıları arasında ağır ağır düşüyordu ve üşüyordu aslında. Sevda, gözlerinde saklı umutsuzlukla gökyüzüne baktı. Yere çakılan Anka kuşunun sancılarını hissetmek için toprağa uzandı ve öylece kaldı. Aşk, yalnızca bir his değil, kalbin en derin köşesinde filizlenemeyen, bakir olmayan bir bahçenin içinde parçalanarak, hoyratça ellenerek, savrularak bir sorumsuzluğun girdabına düştükçe düştüğünü seyrediyordu.

Bir rüzgâr esti, geçmişin dokusunu gün yüzüne çıkaran kadim olmayan acı bir melodiyle. Ancak bu melodi ona yabancıydı. O an, Sevda’nın içinde bir şey uyandı—lakin uykusunu alamadan tekrar uykuya daldı. Bekleyişin ötesinde, aşkın kendini dar diktiği elbisenin verdiği rahatsızlığın sancılarını yaşıyordu. Bir adım attı, sonra bir adım daha atamadı. Karanlık, aydınlığa teslim oldu, ancak kalbinin ritmi gökyüzündeki yıldızlarla aynı ahenkle dans edemeden hıçkırıklar içinde kaldı. Aşk, yalnızca beklemek değildi. Aşk, yeniden bulamamaktı, aynı olamamaktı…

Gecenin karanlığı, Sevda’nın gözlerinde derin bir uçurum gibi yankılanıyordu—düştü, düşecekti içine. Geçmişten bir el uzanır gibi oldu, ancak ona yetişmeden kayboldu. Ona umut yerine geçmişin sessizliği anlamsızca fısıldıyordu, ama duyup anlayamıyordu. Aradaki mesafelerin uzaklığında boğuluyordu. Onsuzluk, kalbinin en kuytusunda yer eden bir sızıydı; büyüdükçe içini daha fazla sarıyor, derinleşiyordu. Geçmiş ona ne anlatıyordu, bilmiyordu. Anlayamamanın ıstırabını yaşarken, uzaklardan Sibel Can’ın şarkısı yankılandı:

"Hasretim aşk dolu gözlerine
O tatlı sözlerine
Bana hayat veren sesine…"

Mehmet Aluç
( Anka Kuşunun Sevdanın Karşısında Çırpınışı -1- başlıklı yazı kul mehmet tarafından 5/13/2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu