
Bir hurafenin ölümsüz olduğuna dair
inancı kollayıp da sözcük pazarında biteviye semiren özenle yerleşik cümleler
bir de patavatsız bir imgeyi sulandırıp sayfaya serdiğimiz yoksa suladığımız mı
demeli?
Pekişen rahmetin ve yürekle acının
izdivacını pek bir derinden dilediğimiz.
Saklı yanı da yok hani: ne hüznün ne
de kuyruklu yalanları ile ortalarda dolanan şeytan bakışlı sözcüklerin.
Hangi sözcükler mi onlar?
Gamsız her biri ve dilbilgisine
hürmeten saklılar TDK sözlüğünde.
Önce resmigeçit yapıyor fiiller ve
fiilimsiler adeta fil sürüsü bir de fiil çekimleri yok mu?
Ah, neler çektik o fiil
çekimlerinden: her biri ayrı baş ağrısı ve başımızı iki elimizin arasına aldık
mı ne sözcükleri kaydedebiliyoruz ne de parmak hesabı yapıp bütçeyi
deviriyoruz.
Kelamın biri bin para.
Aslında veresiye defterine yazılan
her bir isim de mercek altında ve fosforlu kalemle çiziyor her birinin üstünü
sevgili Remzi Efendi aslında çiziyordu, demek daha bir akıl karı ne de olsa
emekli olup, evde ense yaptığından beri küçük oğlu Hasan Ağabey duruyor artık dükkânın
başında bir de bir küçüğü Hasan’ın: bizim Nazlı Kız.
Bakmayın adının Nazlı olduğuna: nasıl
da taşı sıkar suyunu çıkartır hani.
Orta ikiden terk lakin cin gibi.
Çarpım tablosu hala ezberinde ne zamanki müşteri alış veriş yapsın akıldan
hesaplar torbaya koyduklarını hadi o kadar da değil hani belki üç beş lira
eksik ya da fazla tutar hesabı ama herkes güvenir bizim Nazlı’ya üstelik kötü
bir niyeti de yok boncuk gözlünün ne zamanki kasa fazla verse gider en
yakındaki markette ne var ne yok alır indirime girmiş gider tek tek dağıtır
ihtiyaç sahiplerine.
Çöpsüz üzüm misali dükkân sakinleri
bazen afakanlar basar evde Remzi Efendiye sonra dükkânı teftişe gelir. Haydi,
tansiyonu yirmiye fırladı mı oradan en yakın sağlık ocağına bazense acil servis
en fazla bir serum takarlar koluna havale ederler evine ne de olsa adı çıktı
Evhamlı Remzi diye.
Ne de olsa alışagelen düzeni bir
şekilde tutturamadı bakkal dükkânın yeni emanetçileri. Normal olarak da
dükkânda bir ömrü bunca emeği geçen Remzi Efendi az da hayıflanmaz hani.
Düşkünler evi gibi bu arada bizim
sokağın vazgeçilmezi mahalle kahvesi. Nerde ipsiz sapsız gelir toplanırlar
sonra da gelsin çaylar gitsin kahveler. Kim mi öder? Artık cebinde parası olan
hangi cengâver ise. Fena mı yani? Bir hayrı dokunsun mademki boş boş
oturuyorlar kahvede en azından yardım denen çorbada bir tuzu bulunsun.
Rehavetin adı kim ise sahiplenmek
isteyen ya da sakin geçmesi arzulanan bir günün hikmeti mademki yardımlaşmak.
Günbegün çoğalan nüfusu ve git gide
ekonomik darboğazın artık sınırları zorladığı.
Yine de kimse kolay kolay hayıflanmaz
ne de olsa mahalle ve komşuluk bilinci yaygındır bizim mahallede.
Geçenlerde Hüseyin Efendinin zihinsel
engelli oğlu kayboldu. Aldı mı tüm mahalle sakilerini bir telaş… Meğerse anası
oğlanı kadınlar hamamına götürmüş de tüm gün şarkı söyleyip sarma yemekten
unutmuşlar oğlanı eve getirmeye.
Sözcükler yapıştı mı bir kez sırtına
insanın ya da bir isim bir insanla anıldı mı… Ama en güzeli yeni doğan bir
bebeğin ezan okuyan ve ismini söyleyen o mukaddes insanlar zaten hep de denmez
mi: isminle yaşa…
Bir de Rıfkı var sokağın bitiminde.
Terzi Rıfkı ve müstakbel karısı Nimet. Hala gün bulup da bir türlü nikâh
kıyamadılar. Müzmin nişanlılar aslında bayağı da laf ediyor insanlar arkalarından
lakin Nimet’in cazgır annesi taleplerini sıralamaktan düzenlerini kurmalarına
gelmedi sıra.
Rıfkı binlerce liralık borca girdi
tam nikâh gününü alacaklar ki…
‘’Rıfkı Efendi!’’
‘’Buyur Şukufe Ana.’’
‘’Hele dur. Önce at imzayı da son
seslen ana diye. Şu gelinlik hani taşlı üstü neydi adı şu zenginlerin giydiğinden…
neyse ne artık yumurta kapıya dayandı. En pahalısından alıver ayol bir de ona
uygun bir çift ayakkabı. Yok, yok, iki çift. Nazlıdır benim kız. Ayakları
şişer. Ona göre ha…’’
‘’İyi de gelinliği ben dikecektim
hani?’’
‘’Olacak iş mi? Sen bir mahalle
terzisi. Benim kızım sülün gibi Maşallah. Hem öyle ellemene izin vermem de ha:
neymiş efendim, ölçü alacakmış.’’
‘’Amma yaptınız ha. Ben otuz yıldır
namusumla, edebimle yüzlerce kişiye elbise biçtim. İki günlük iş. Şimdi
girmeyelim o kadar masrafa. Azıcık acısan diyorum.’’
‘’Kız, kalk, gidiyoruz. Bak, bin
dereden su getiriyor. Rıfkı, Rıfkı benim taş gibi kızım var beğendin, beğendin.
Sana gelene kadar ne talipler çıktı da vermedim.’’
‘’Ana, ya, sana gelmedi miydi
komisyoncu Muzaffer Amca? Hani adamı süpürge ile nasıl da canhıraş
kovalamıştın. Bir de üvey amcamın ortağı Semih Bey. Sahi, ne iş yapıyorlardı?’’
‘’Ah, benim saf kızım. Çenen düştü
senin. Ben burada senin iyiliğin için konuşuyorum sen gelmiş ne diyorsun. Kalk,
kız, elimde kalacaksın. Ay, fena oluyorum. Kaç bine çıktıysa şekerim. Kalk,
kalk.’’
Kendine mukayyet olmalı insan, değil
mi? Bir de yetinip olacağına bırakmalı. Ama olmadı mı olmuyor işte. Sizin
anlayacağınız bizim Rıfkı’ya bir türlü sıra gelmedi bu gidişle gelmeyecek de.
Sakindir sokağımız hani siz bu
olanlara aldırmayın elbette müstakbel komşularımız bahsi geçmeyen. Hepsi kendi
halinde insanlar. Bu güne kadar ne polis geçti sokağımızdan ne de jandarma.
Hepsi vatanperver ve insan sevgini yüreğinde taşıyan lakin düzen denen şey bir
şekilde tepetaklak oluyor bir şekilde.
Önce müteahhitler geldi birbirinin
peşi sıra elbette belediye de. Bayağı riskli bina varmış da semtimizde biz
Allah’a emanet oturuyormuşuz eski binalarda.
Önce bakkal dükkânı tahliye edildi
ardından mahalle kahvesi derken sıra hamama geldi ve elbette terzi Rıfkı eninde
sonunda boşalttı dükkânını.
Herkes bir yerlere dağıldı derken
isimler unutuldu derken apartman isimleri yok sayıldı sonra da bilmem kaç kat
binalar dikildi ardı ardına.
Kentsel dönüşüm denen şey çığır açtı.
İnsanlık kaybolmaya zaten yüz
tutmuştu.
Komşuluk öldü derken niyetler
bozuldu.
Gidenler gittiği ile kaldı ve tek bir
tanesi bile dönmedi sözüm ona eski mahallesine. Sahi, mahallenin ismi neydi?
Sahi, şu sağdaki plazanın en üst
katında oturan şarkıcının daha kaç köpeği işgal edecek evini elbette bir de her
hafta farklı farklı isimlerle adı anılan Şeyma Sultan… aslında gerçek adlarını
bilmiyoruz hiç birinin ne de olsa yanlarındaki erkek arkadaşları onlara
isimleri dışında akla gelebilecek en uzak isimlerle hitap ediyorlar. En uzak
desek de kulağa hoş gelen…
‘’Aşkım, geç kalıyoruz partiye.’’
‘’Aşkitom, geliyorum. Şoföre söyle de
klimayı açsın. Şimdi tüm makyajım akacak. Nerede benim bana son aldığın tek taşım?’’
‘’İyi de ben sana tek taş almadım ki
daha. En son yakut bir çift küpe almıştım. Yoksa sen önceki sevgilinin
takılarını hala iade etmedin mi?’’
‘’Ne diyorsun sen? Ne saçmalıyorsun?
Benim senden başkasını gözüm görüyor mu ayol?’’
‘’O zaman bana bir kez de adımla
hitap et, şaşkın kadın.’’
‘’Sahi, adın neydi senin? Aman canım
neyse ne. Ya, benim adım ne, sen söyle bakim.’’
‘’Şimdi bir şey söyleyecektim ama.
Şeytan görsün yüzünü.’’
***
Bir de iyi tarafından bakalım olaya.
‘’Anne, çorba sıcak mı?’’
‘’Yeni kapadım altını çorbanın. Bak,
sana dolma da sardım güzel kızım, Nazlım.’’
‘’Ne mübarek kadınsın sen, canım
anam. Ama yorulmadın mı tüm gün apartman işlerini yapmaktan?’’
‘’Canın sağ olsun güzel kızım.
Sınavın nasıl geçti senin, söyle bakim.’’
‘’Burs alacağım garanti anacığım.
Sizlere artık yük olmayacağım. Hele bir doktor çıkayım bak sizi nasıl
yaşatacağım tıpkı o şarkıcı kadının evi gibi de güzel bir ev tutacağım sizlere
İnşallah.’’
‘’Aman, aman istemem öyle şey. Ben
memnunum halimden. Biliyor musun ablan da doğumdan sonra artık yanımıza
taşınacağını söyledi. Senin yokluğunu aratmazlar. Eniştenden de askerden döndü
mü yine yakınlarda bir yerde onlara apartman görevlisi olarak iş ayarlar baban
İnşallah.’’
‘’Anne, ismine karar verdiler mi?’’
‘’Umut olacakmış adı elbette rahmetli
ağabeyinin ismini de ekleyecekler. Canım oğlum benim, mekânın cennet olsun.
Hasan’ım benim. Nasıl da kurşunlara hedef olduydu. Neymiş efendim. Veresiye
defterinde yanlış toplama yapmış.’’
‘’Anacım, ne olur üzme artık kendini.
Doktorlar ellerinden geleni yaptılar. Bak Nazlı kızın doktor çıkıyor. Düşün
ana, orta ikiden terk o saf kızın artık bir doktor olacak.’’
‘’Bilmem mi bilmem mi? Seninle gurur
duyuyorum. Hadi sofrayı kur. Baban gelir birazdan. Allah’tan şu yeni açılan
markette işe aldılar da tüm gün evde pineklemiyor.’’
‘’Adınla yaşasın Umut Hasan. Nurlar
içinde yatsın canım ağabeyim.’’
‘’E, kızım, dünya hali. Biri gidiyor
melek oluyor ve bir diğeri melek olarak aramıza katılıyor. Hadi, melek yürekli
kızım bir el ver de sofrayı donatalım artık Allah ne verdiyse yer içeriz
şükürler olsun. Bak, dizimiz de başladı. Bak, bak üst katta yaşayan o şarkıcı
kadın da oynuyor dizide. Sahi, adı neydi onun? Aman neyse ne, boş ver. Herkes
ismiyle yaşasın.’’