
Ben… geldim,
Kimseye söylemeden.
Sessizce…
Yine geldim sana.
İsmini… taşın üstünde okumak…
Boğazımda… düğümleniyor.
Getirdim.
Unuttuğun o yün atkını getirdim…
Ama taşsın artık.
Ben üşüyorum.
Ne çok şey…
Söyleyemedim sana.
Ama sen artık…
Hiçbirini duyamazsın, değil mi?
Keşke…
Son bir kez…
“Bekle” deseydin.
Ben beklerdim.
Bir ömür boyu.
Hiç şikâyet etmeden…
Beklerdim seni.
Hatırlıyor musun?
Yağmur yağmıştı bir gece.
Üşüyorsun diye…
Montumu vermiştim sana.
Şimdi her yağmurda,
Sanki sen dönüyorsun sanıyorum.
Ama sadece ıslanıyorum.
Yalnızca ıslanıyorum..
İnsan en çok
Ne zaman susar biliyor musun?..
“Özledim” deyip…
Karşısında mezar taşı bulduğunda.
Ama sen…
Yoksun.
Sonsuza kadar…
Yoksun.
Ve bu…
Bu “yok” kelimesi…
Bir ömürden daha ağır.
Kapıyı açarken hâlâ…
“Geldim” diyorum içimden.
Ses vermiyorsun.
Ama bir umut işte…
Belki bu kez dönersin diyorum.
Dönmüyorsun…
Belki de…
Öldüğünü değil…
Beni bıraktığını…
Kabullenmek daha zor.
Gittin işte.
Ve ben…
Bir mezarın başında…
…yaşlanıyorum.
Diyemedim.
“Seni seviyorum”…
Çok geç kaldım.
“Özür dilerim”…
…Artık duyamazsın.
Eğer bir yerden…
Duyuyorsan… bil ki…
Ben hâlâ buradayım.
Kaldığı yerden…
Eksik.
23.05.2025