İsmet Özelle Şiire Doğru Yolculuk


 İsmet Özelle Şiire Doğru Yolculuk

 

‘’İnsan kendinin en sahici dilini, authentique(otantik) anlaşma gücünü devreye sokabilirse şimdi içinde bulunduğu durumdan çıkabilir. Şüphe yok ki şiir insanın hangi yolda yürüyeceğini gösterebilecek bir etkinlik görevini yüklenemez. Onun yüklendiği yalnızca insanın kendi olmayı önemsemesidir. Kendi olmayı önemsemeyen insan, dünyadaki yerini alma onuruna da kavuşamaz. İnsanın kendi olmayı önemsemesi ancak kendisi hakkında bir bilgi, bir bilinç hem içkin ( immanent-içkin- ) hem aşkın ( transcendant-Aşkın- ) bir kavrayış elde etmesiyle mümkün olur. Bu bilgiyi, bu bilinç ve kavrayışı elde etmenin yolu, insan hayatında şiire gereken yeri vermekten geçer. İsmet Özel.”

 

İsmet Özel'in bu derinlikli sözleri, şiirin insanın kendi özünü bulmasındaki rolünü vurguluyor. Şiir, bir yol gösterici olmasa da, insanın kendisini anlaması ve içsel bilinç kazanması için bir alan açıyor. Kendi olmayı önemsemek, dünyada bir yer edinmenin de kapısını aralıyor. Özel'in hem içkin hem aşkın kavrayış vurgusu, insanın hem kendi iç dünyasında hem de evrensel düzlemde bir bilinç geliştirmesi gerektiğine işaret ediyor. Ve bunu mümkün kılmanın yolu, hayata şiiri katmaktan geçiyor. İnsan kendini anlamadan var olabilir mi? Belki de en büyük yanılgımız, yaşamın içinde sürüklenirken durup kendimize dönmeyi unutmamızdır. Kendi olmayı önemsemeyen, ne istediğini bilmeyen bir kişi, bu dünyada iz bırakabilir mi gerçekten? İsmet Özel’in söylediği gibi, şiir bir yol gösterici değildir. Ama insana kendi özüne dair bir bilinç kazandırır, ona kendini duyma yetisini sunar.

Bazen, kendi varlığımı sorgularken kelimeler beni yönlendiriyor. Bir kitapta, bir şiirde, bazen bir sokak lambasının soluk ışığında kendimi görüyorum. İnsan, kendine sorular sorduğu sürece büyür mü, yoksa sadece daha derin bir bilinç mi kazanır? Kendi olmak, hayatı tüm duyularla yaşamak, acıyı da, sevinci de sahiplenmek değil mi? Ben kendimi kaç kere aradım, kaç kere kaybettim bilmiyorum. Ama her seferinde bir cümlenin içinde yeniden buldum. Belki bir şiirin dizelerinde, belki eski bir mektubun satır aralarında. Çünkü insan kendi sesine kulak verdiğinde, dünyadaki yerini alma onuruna da kavuşur. Bazen insan kendini bulduğunu sanır, ama aslında kaybolmuştur. Kendi olmak, sadece bir tercih değil; bir mücadeledir. Belki de en büyük yanılgımız, kendimizi toplumun biçtiği rollere hapsetmemizdir. İçinde bulunduğumuz çevre bizi şekillendirirken, biz farkında olmadan kendimizi unutuyoruz. Kendi olmayı seçmek, bazen yalnız kalmayı da göze almak demektir. Ama yalnızlık, her zaman bir eksiklik değildir; bazen en büyük tamamlayıcıdır. Sessizliğin içinde duyulan gerçek ses, insanın özüne dokunan sestir.

İsmet Özel, şiirin insana kendini anlama gücü sunduğunu söylüyor. Şiir yol göstermez; ama insanı içine döndürür. Gerçek yolculuk, dışarıda değil, içeride başlar. İnsanın kendi varlığını anlamlandırması için kelimelerin dokunuşuna ihtiyacı vardır. Belki de en büyük soru şudur: Kendi olmayı başarabilen insan, dünyaya gerçekten iz bırakır mı? Yoksa iz bırakmak için toplumun kalıplarına uymak mı gerekir? Kendi olmayı seçtiğimizde, içimizdeki sessizlik konuşmaya başlar. Ve o sesi duyduğumuzda, artık dönüşü olmayan bir yolculuğa çıkmış oluruz. Kendi olmak, sadece var olmak demek değil. Kendi olmak, hayatın gürültüsüne karşı sessizliği seçmek demektir. Çünkü insan ancak sessizlikte kendini duyar.

Başkalarının çizdiği sınırların ötesinde, kendime ait bir yer arıyorum. Kalıplara sığmayan düşüncelerimle yürüdüğüm bu yolda, ne kadar yalnız olsam da aslında en çok kendime yakınım. Kendini bulmak, bazen kaybolmayı gerektirir. Kaybolmak, yanlış yollara sapmak değil; yeni yolları keşfetmek demektir. İnsan kendini kaybettiğinde, aslında yeniden şekillenir. Kendi sesimi duyduğum an, dünyadaki yerimi hatırlıyorum. İsmet Özel’in dediği gibi, kendini önemsemeyen insan, bu dünyada gerçek bir yer edinemez. Ve ben, bu dünyada bir iz bırakmak istiyorum—ama yalnızca kendim olarak. Sessizliğimi konuşmaya devam ediyorum. İçimdeki yankıya kulak veriyorum. Çünkü biliyorum ki, gerçekten yaşamak, kendini anlamakla başlar.

Kendi olmanın tek bir kalıbı yok; herkesin bu yolculuğu farklı. Kimisi sessizlikte bulur kendini, kimisi kalabalıkta. Kimisi yazarken kendini keşfeder, kimisi konuşurken. Bazıları başkalarına kendini anlatırken tanır ruhunu, bazıları sadece içsel monologlarla kendini çözmeye çalışır. Kendi olmak, durmaksızın değişen, dönüşen bir süreç gibi… İnsan dün düşündüğünü bugün sorgular, geçmişte doğru sandığını gelecekte farklı yorumlar. Kendini bulmak dediğimiz şey belki de hiç bitmeyen bir yolculuk. Herkes kendi olmanın farklı bir şeklini yaşıyor çünkü herkesin hikâyesi kendine özgü. Kendi olmak, sürekli dönüşen bir süreç… İnsan yaşadığı deneyimlerle, karşılaştığı insanlarla, okuduğu kitaplarla, duyduğu şarkılarla değişir. Dün doğru gelen bir şey, bugün sorgulanabilir; bugün hissettiğin bir duygu, yarın başka bir anlam kazanabilir. Belki de insanın en büyük yanılgısı, kendini belli bir noktada tamamlanmış sanmasıdır. Oysa kendimizi her gün yeniden yaratıyoruz. Yeni düşünceler ekleniyor, eski bakış açıları etkiliyor. Kendimizi bulduğumuzu düşündüğümüz an, aslında yeni bir arayış başlıyor.

Kelimeler, insanın iç dünyasını büyüten, genişleten, bazen de altüst eden en güçlü araçlardan biri. Okuduğun kitaplar, şiirler, heceler… Bunlar benim düşüncelerini şekillendirdi, beni değiştirdi, bana yeni pencereler açtı. Bir cümlede bazen kendimizi buluruz, bazen kayboluruz. Şiirin içindeki bir derinlik, zihnimizde unutulmuş bir duyguya dokunur. Bir kelimenin taşıdığı anlam, yıllar sonra bile içimizde bir iz bırakır. Bazı kelimeler insanın içine işleyen bir müzik gibi değil mi? Bir şiirdeki derinlik, bazen yıllar önce unutulmuş bir hissi geri getirir. Bazı dizeler adeta ruhumuza işlenir; ne zaman tekrar okusak, aynı duyguyu yeniden yaşarız.

Nazım Hikmet
"Sen, bana ışık verdin, ben sana gözlerimi."

 Cemal Süreya
"İmkânım yoktu, sevdim."

 Özdemir Asaf
"Sana gitme demeyeceğim ama gitme, Lavinia."

Her biri aşkın farklı bir yüzünü, derinliğini ve çelişkisini anlatıyor.

Edip Cansever
"Gökyüzünü biraz daha yaklaştır bana, seni biraz daha seveyim."

Turgut Uyar
"İkimiz birden sevinebiliriz, göğe bakalım."

Bazı duygular vardır, anlatılmakla eksilir, yazılmakla tamamlanır. Aşk da öyledir. Söze dökülmeyen bir aşk, eksik kalır; ama anlatılınca kelimeler bile yetersiz gelir. Şairlerin dizelerinde, aşk bazen bir özlem, bazen bir kavuşma, bazen de zamansız bir ayrılığın hüznüyle şekillenir. Aşkın kelimelere sığmadığını iddia edenler var. Ama belki de aşk, en çok kelimelerde yaşar. Bir mısra’nın içine saklanan duygu, bir harfin eğiminde taşınan hüzün… Bazen tek bir sözcük, kalpte bir çağlayan gibi yankılanır. İnsanın kendini en çıplak haliyle gördüğü an, aşkla yazdığı satırlarda saklıdır. Çünkü aşk, sadece bir his değil; bir bilinç, bir farkındalık, bazen de bir yanılgıdır. Ama ne olursa olsun, şiir aşkı insanı huzurlu kılar. Her aşkın içinde bir dize gizlidir. Ve bazı dizeler, aşkı sonsuza kadar taşır. Bazı duygular vardır, sessizce gelir ve kalbe yerleşir. Aşk da bunlardan biri değil mi? Onu tarif etmeye çalıştıkça eksilir gibi görünür, ama yine de en çok kelimelerle yaşar. Şairler, bu eksilmeyi göze alıp kelimelere sığdırmaya çalışmış aşkı.

Bazen bir dizede bulursun kendini. Bir sözcüğün içinde saklı bir his, seni bambaşka zamanlara götürür. Cemal Süreya’nın yarım kalan cümlelerinde, Edip Cansever’in gökyüzünü daha yakın istemesinde, Nazım Hikmet’in “Sen, bana ışık verdin, ben sana gözlerimi” demesinde bir şeyler bulur insan kendine dair. Çünkü aşk sadece karşıdaki kişiye duyulan bir his değil, bazen kendini tanımanın da en derin yoludur. Şiirin büyüsü de buradan gelir; hem aşka dair bir anlatı, hem kendini keşfetmenin bir kapısı olarak, vesselam.

Mehmet Aluç

Kaynak: İsmet ÖZEL, Şiir Okuma Kılavuzu, Şule Yay, İst. 2002

 


( İsmet Özelle Şiire Doğru Yolculuk başlıklı yazı kul mehmet tarafından 6/18/2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu