
Sözcüklerimi tırtıklayabilirsiniz
belki de büyünün etkisiyle gördüğüm rüyadan da firar edebilirsiniz.
Tok sesli bir mağduriyet ve iklimin
tutuşan etekleri ve işte boy aynasında sırıtıyor gölgeler ve mahzun yüzünde
kadının, beyitler fink atıyor oysaki akan rimeline eşlik eden gözyaşından başka
bir şey görmüyorum yüzünde ve dudakları düz bir çizgi gibi mıhlanmış adeta göç
tabelasında.
Gelenler var bir de gitmek
bilmeyenler.
Mevsimli mevsimsiz çoğalanlar var
sanırım tek göz evlerde bir arada uyumanın verdiği sersemlik ile düşlerin ve
horlamaların birbirine karıştığı…
Aklım süzgecinden geçiriyorum
arkamdaki maziyi ve önümdeki dehliz de pek aydınlık değil ne de olsa sancılı
doğumlar var bekleyen ve ölümler var soğutucuda sırasını savmak adına…
Bir kimliğim olmasını çok da
istemezdim hani gel gör ki ister istemez bana da kayıt açtılar ve en başa
eklendim artık gelenin gidenin vurduğu arada sırada hava almak için bahçeye
çıktığım ve her geç kalışımda kömürlük hapsine maruz kaldığım.
Adımla filan da çağırmazlar beni en
çok da komşularımız tanık iken babamın sesindeki öfkeye gerçi biyolojik babam
olup olmadığı hakkında bir çıkarım yapamadım ama…
Acıklı bir hayat hikâyemin olacağını
sanıyorsanız bence bir an evvel başka bir sayfaya ışınlanmalısınız tıpkı tek
odalı evimizde ben hayallerim sayesinde sayısız hanede ve sayısız gezegende
yolculuk yaparken üstelik ne vize almam gerekiyor ne de bavul toplamam hem buna
yetecek param da yok ve elbette gücüm kâfi gelmez şehir şehir ülke ülke
dolaşmaya.
Elimin ayasında bir çizik.
Kaderin mukozasında tükürüğümden
alınan örnek ile neyin tahlilini yapacaksa doktor elbet babam beni inkâr edip
de çekip gittiğinden beri başımıza gelmeyen ne kaldıysa.
Sözcükler ruhumu deliyor ve el
yordamı ilerliyorum tam da bitti diyecekken hikâyem başa alıyor Tanrı ve gücüme
güç katıyor yalnız ve sefil dünyam.
Renklerin ve aşkın dilini hala
çözemedim bu yüzden renkten renge girip âşık oluyorum hem yaşayan birilerinin
de olması gerekmiyor geçenlerde vefatının üzerinden kaç bin sene geçtiyse
artık, o ünlü Hollywood yıldızını bir kez gördüm ya ekranda nasıl da aşka
düştüm sonra da sabahlara kadar dua ettim onla bir yerlerde bilinmeyen bir
zamanda rastlaşmak adına.
Makul bir çocuk olduğumu söyleyemem
hani: elbette diyenlerin yalancısıyım ve tüm gün arkamı toplarlar çevremdeki
insanlar ne de olsa savruk ve dağınık bir insanım hem yaşım henüz kemale de
ermedi.
Yan çizen sevgili okuyucu, dediğim
gibi bol acılı bir hikâye beklemeyin benden gerçi fukara olmamın da
mahcubiyetimle bir ilişkisi yoktu ama ve işte tüm densizliğimle devam ediyorum.
Neyi tutsam elimde kalıyor: daha
şimdi salonun kapı kolunu kırdım gerçi yatak odası da diyebilirsiniz ne de olsa
tek odada geçiyor tüm ömrümüz sonra da soyut bir gezegeni ev belliyorum hele ki
gözüm açık gördüğüm rüyalar yok mu…
Acıdan soyutlanabilmek kulağa hoş
geliyor ama her anlamda acı çekmek genlerimde saklı belki de tutarsız kimliği
ile babam günde kaç posta dayak atarken bizlere ben kızaran yüzümden ve moraran
kolumdan çıkıp da yola nasıl kandırdım insanları ne de olsa cezalar yeni
günahların peşine düşmenize sebebiyet veriyor bir de uğursuz addedilen bir
insansanız haddi hesabı yok kandırmacaların.
Laneti üzerime giyindiğimden beri
gidip geliyorum karnaval sokaklarında ve rüştümü ispat ediyorum sözüm ona.
Az evvel kapı öylesine şiddetle çaldı
ki alı al moru mor bir koşu gidip açtım kapıyı elbet karşımda duran ev
sahibimiz filan da değil hele ki onu günler evvel gömmüşken tabii ki üstüm
başım kan ve toprak içerisinde kaldı en azından bir yıllık kiramızı da
halletmiş olduk.
Önce bagajına filan koymadık da
arabanın ne yani, bir de arabamız mı olmalıydı?
Olsa olsa çek çek arabası ki ona da
şişman bedeniyle adamı sığdıracak halimiz yok. Hem kim dedi ki adama? Sen git
semirebildiğin kadar semir üstüne bir de kötü alışkanlıklarını ekledin mi…
Burada atlamak zorunda kaldığım o kötü alışkanlıkların bir listesini yapacak da
değilim hele ki RTÜK tüm duygularımı ve düşüncelerimi topluma kötü örnek
oluyor, diye cezalandırmışken yüreğimi ve tamı tamamına bir ay süreyle
duyumsamama ve düşünmeme yasak getirmişken…
Hala bekliyorum da üstelik gerçi kimi
beklemem gerektiğine henüz karar veremedim ama belki de pazar dönüşü annemin
çöpten topladığı zerzevatla karnımızı doyuracakken kim engel olabilir ki
karnımın guruldamasına?
Her düşün artık bir yanılsama
olduğunu biliyorum bu yüzden gerçeklerle aram hiç iyi değil ki gaipten gelen
sebeplere beni işaret ederken mahalle sakinleri bu da yetmezmiş gibi camımızı
taşlarlarken…
Tamam, tamam: kimsenin, ‘’Vurun
kahpeye’’ dediği filan yok ama zaten camın olması gereken yerlerinde
pencerelerimizin tahtalar çakılı en azından gürültü ve ışık kirliliği
yaşanmıyor ne zamanki eve girseniz üstelik perde takma derdimiz de yok gerçi
perdeleyecek bir hayatımız da yok ama…
Başında hikayemin yolum kömürlüğe
düşmüştü ya, hala karanlığa alışmadı gözlerim gerçi insan mezarına dahi
alışıyor ama…
Çekincelerimin de haddi hesabı yok:
bir de babam evi terk etmişken ve annem olacak kadın şimdi kimin koynundaysa
artık…
Ve küçük kardeşim gerçi tek kardeşim
var ve o da benden küçük ama: onun ten rengi bizimkinden hayli farklı. Ufacık
tefecik bedeniyle kayboluyor bir anda gözümüzün önünde iken üstelik ve safran
sarısı rengine duvarların o kadar yakın ve yatkın bir cilt rengi var ki.
Sarılık olduğunu sanmıştık doğduğunda bir de baktık ki konuşmaya başladığının
ertesinde Türkçe ile alakası olmayan cümleler kurmaya başladı. Sanırım onun da
biyolojik babası bir başka adam demek oluyor ki; baba bildiğim adam evi terk
etmekle doğru bir karar verdi.
Kömürlük penceresinden ne görüyorsam:
al sana işte gelenler var sanırım acıktığımı fark ettiler ve en azından bir
bardak su ile kuru ekmek de vereceklerdir.
Evden kaçıp da gelmişken okula sonra
da sen git, öğretmenim beni kömürlüğe kapatmak istediğinde elbette karşı
koyamadım en azından üstümdeki ölü toprağından kendime bir döşek yaparım sonra
da uyandığımda önüme konan bayat ekmeği yerim.
Gerçi karnım çok aç ama…
A, o ses de ne? İyi de ben az evvel
kömürlükte değil miydim üstelik kimseler de örtmemişken üstümü…
Biri adımı mı çağırıyor? Ama daha
zamanım vardı benim hem bu kadar kısa süreye bir hayat hikayesi nasıl sığar?
‘’Cemil, bitti mi, oğlum?’’
Ne bitti mi üstelik daha başladığım
bir şey de yok ortada.
‘’Kağıtlarınızı topluyorum artık.
Yazdığınız kompozisyona son cümleyi de yazın ve koyun noktayı, artık. Cemil,
dediğimi duymuyor musun?’’
Biri bana mı seslendi üstelik yapmam
gereken bir şeyi yaptığıma o kadar emin olmasın.
‘’Cemil, alıyorum kağıdını artık. İyi
de bu kağıt bomboş. Uyuya mı kaldın yoksa?’’
‘’Öğretmenim babam evi terk etti ve
küçük sarı benizli kardeşim ve annem ve çek çek arabası ve ev sahibimiz…’’
‘’Anlaşıldı Cemil. Eve gidince
yazarsın kompozisyonunu hem bak şoförün de geldi seni bekliyor.’’
‘’Ama öğretmenim beni
uyandırabilirdiniz.’’
‘’O zaman nasıl yazabilirsin ki
kompozisyonunu hem unutmadan, eve gidince annene söyle yarın Okul Aile Birliği
toplantısı olduğunu. Bir plaket vereceğiz annene yaptığı başarılı ve kayda
değer yardımlarından dolayı.’’
‘’Öğretmenim, bir şey söyleyebilir
miyim?’’
‘’Acele et. Ders bitti.’’
‘’Bu gün sizde kalabilir miyim,
öğretmenim?’’
‘’Elbette kalabilirsin ama tek göz
evde rahat edebilecek misin bizlerle?’’
‘’Ama bu hikâyenin kahramanı benim,
öğretmenim ve siz benim rolümü çalıyorsunuz. Hem bu rüyayı tek başıma görmüşken…’’
‘’Asla yalnız değilsin, Cemil. Birileri
illa ki olacak hayatında üstelik sen dahi fark edemezken…’’
‘’Ödevimi yarın teslim edeceğim
öğretmenim yeter ki siz izin verin bana.’’
‘’İzin alman gereken başka biri yok
mu sence?’’
‘’Var, değil mi? O halde eşyalarımı
yerleştireyim çantama hem size soracaklarım var, sevgili öğretmenim ve iyi ki
de benim öğretmenimsiniz.’’