Zeynep, elinde beyaz gelinliği tutuyor, onu tozdan korumak istercesine ince bir örtüyle sarıyordu
Dışarıda patlamaların sesi duyulsa da kalbi, ertesi gün kıyacağı nikâhın heyecanıyla çarpıyordu
Hayat kısa, ölüm yakın ama onlar birbirlerine söz vermişti
“Ne olursa olsun evleneceğiz
Ali ise köşede, eski bir deftere kendi elleriyle yazdığı nikâh duasını tekrar okuyordu
Minarelerin bombalarla yıkıldığı bir şehirde imam bulmak bile mucizeydi
Ama onlar için dua eden kalpler vardı
Onlar için şahitlik edecek gökyüzü, toprağın kendisi, yıldızların sessizliği bile yeterdi
Zeynep, “Sen benim umudumsun Ali
Yıkılsa da evimiz, sen yanımda oldukça içim dimdik ayakta” dedi
Ali de onun ellerini tuttu
“Eğer bir gün düşersek, bil ki ben yine de seninle evliyim
Beton bile şahidimiz olur”
Zeynep’in gülümsemesi henüz silinmemişti ki o anda gökyüzü yeniden yırtıldı
Kulakları sağır eden bir patlamayla binanın yarısı çöktü
Bir anda etraflarını karanlık ve toz kapladı
Ali, Zeynep’i kollarının arasına aldı, bedeniyle onu korumaya çalıştı
Ama düşen beton onların aşkına şahitlik etmeye kararlıydı
Enkazın ortasında, ikisi de ağır yaralı halde birbirine sarılmışlardı
Gelinliği kanla, betondan düşen tozla karıştı; beyaz, kırmızıya ve griye boyandı
Zeynep, gözleri yarı kapalı hâlde fısıldadı
“Ali… Nikâhımızı göremedim”
Ali dudaklarını onun alnına değdirdi, nefesiyle son bir yemin verdi
“Biz zaten evlendik Zeynep
Şahidimiz gökyüzü, şahidimiz bu beton
Bizi ayıran ölüm bile olsa, sen hep benim eşimsin”
Gözyaşlarıyla birlikte kanı da Zeynep’in gelinliğine aktı
İkisi de son nefeslerini birbirlerine sarılarak verdi
Dışarıda insanlar enkazdan cansız bedenler çıkardıklarında, gördükleri manzara karşısında sessizliğe büründüler
Birbirine kenetlenmiş iki genç, sanki hâlâ nikâh masasında Evet demiş gibi yan yana yatıyordu
Ve o günün nikâh şahidi gerçekten de betondan başka bir şey olmamıştı
İsmail Gökkuş
Devam edecek