Ve sonra yağmurun yağdığı yerden,
her büyüyüş,
Bir gölgenin ardından ilerlemenin adı gibidir.
Sonbahar kokusu,
çocukluğumun kayıp düşü
içimde bir boşluk
lavanta kokulu.
çantam kayıp
içinde gidiş için tek kişilik tren bileti
yanında henüz bitmemiş bir de şiirim.
Yürüyordum.
Her zamanki gibi düşünce denizinde
Yüzüme düşen bir damlayla irkildim.
Yağmur yağıyordu
her zamanki gibi
sessiz.
Gözlerim kaldırımda ki insanlara daldı,
herkesin elinde bir şemsiye
bense elimdeki şemsiyeyi açıp açmamakta kararsızdım
ve öylesine ilerlerken,
köşenin sonunda oturan,
yaşlı bir adam
soğuktan titriyordu,
yağmurda ıslanmıştı epeyce.
Yanına gidip ,.
elimdeki şemsiyeyi ona açmak istedim
o kadar çok istememe rağmen
beni tutan bir şey vardı içimde.
Gidemedim,
Bir türlü yaşlı adamın yanına
adam kalktı bir anda
yürümeye başladı.
Gözlerimle takip ediyordum onu.
Biraz ilerledikten sonra,
bir lokantaya girdi.
Yaşlı adam lokantada bir yere oturmuş ,
önüne konan çorbadan içmeye başlamıştı bile.
İçim rahatlamıştı,
Onu korunaklı bir yerde görünce .
Yürüyordum.
Çiseleyen yağmurun altında
Önüme baktığım da
bir yaprak vardı,
o da ıslanmıştı.
Çok güzel görünüyordu
üzerindeki yağmur damlaları
bayram günü yeni elbiselerini giyinmiş
küçük bir kız çocuğu gibiydi.
Sokakta titreyen o yaşlı adamın.
çorbayı gördüğündeki o tebessümü,
yanımdaki şu ağacın,
şu küçücük yaprağının mutluluğuna
benziyordu sanki
Mutluluk gözyaşlarıydı belki de
Yere düşen her damla.
Yağmur deyince içimde bir inşirah oluşur.
Nasıl ki, yağmur sonrası esen yeller,
yumuşatırsa havayı
yoğunlaşan duyguların dağılmasıyla da
gönlüm sürur bulur ,
durulurum.
Yağmur hayat demektir.
Can demektir.
Yeni bir başlangıç demektir.
Yağmur, kimi için bir kasvet niteliğindeyse
kimi için de kalbi bir inşirahtır.
Yağmur doğal bir terapidir.
Yağmurdan sonra doğanın o güzel görüntüsü,
Yağmurdan sonra toprağın o güzel kokusu,
kurumuş toprağın yeniden canlanması,
solmuş bir çiçeğin yeniden dirilmesi
ve hayata devam etmesi…
Yağmur her yağdığında pencereden elimi çıkarıp,
yağmur damlalarının ,
elime hafifçe dokunuşunu izlerim .
Sonra pencerenin başına oturup düşünürüm ,
o an doğanın içinde,
köyümde olmanın hayalini kurarım .
Hatırlıyorum da ,
küçüklüğümde daha köydeyken ,
yağmur yağdığında yavaş yavaş eve giderdim.
Islanayım ,
ve yağmur kokusunu iyice içime çekeyim diye.
Hasta olmaktan hiç korkmazdım.
O kadar tatlı gelirdi ki
o an kendimi tutamazdım.
Tam bir tefekkür içine dalıp
yüzümde oluşan tebessümle
elbiselerim ıslak bir biçimde
eve dönerdim.
Bir tutam papatya çiçeği elimde.
Yaşlı gökyüzüne bakarak,
gün biterdi göz uçlarımda ,
saçlarım ıslanırdı.
Bedenim sırılsıklam,
koşardım…
Ardımda şehirler bırakarak.
Ve sonra, yağmurun yağdığı yerden,
çok uzakta ,
incecik bir çıtırtı duyduğum olurdu
ayağımın altında.
Ne kadar dağılmışsa yağmur taneleri,
o kadar iyiydi
toprağın bereketi .
böyle söylerdi dedem
gülerek.
Büyüdük şimdi
artık ıslanmayı değil
yağmurun altında yürümeyi sevmeye başladım.
şemsiyemle beraber
Ne zaman ,
elime bir çiçek alsam
Yağmurun özlemi düşer gönlüme
Tedirgin olurum.
Heyecanlanırım .
Çok uzaklara hayallere dalarım
Saatlerce.
Bir iskelede bıraktığım resmi,
Çamlıca koruluğunda bir tutam saçı,
anamın yüreğine değmeden,
geçirdiğim pazarları,
hatırlarım.
Ve dahi akşamın alaca karanlığında
ve bir ayna karşısında,
başındaki yaşmağı, saçlarındaki iğneleri,
teker teker çıkaran annemi .
Küçük bir çocuğun ruhuna üflenen
o şiddetli duygunun adını hatırlarım.
Onca tecrübeden
Onca acı sahneden sonra
Maaşı ay sonuna denk gelmeyen babamı,
gücenik dudaklarını ,
ve çocuklarını her zaman tutkulu ,
Sevebilme hünerini ,
ve annemi gördüğünde
gönlü bir hoş olan o inşaatçı ustasını.
Bu koca şehirde yalnızım der gibi duruşunu
hatırlarım.
Her yağmur yağdığında .
Her şey,
ama her şey …
Sonbaharda yağan yağmurlar gibi,
yokluğa mahkum.
Hafif dumanlar gibi,
havaya karışmakta
zamanla.
redfer