Zamane Kahvesi

​🔥 Sobanın Başındaki Sırlar (Lüleburgaz Kışı)

​Kış, Lüleburgaz'ın meşhur, Trakya'dan esen ayaz rüzgarlarıyla keskinleşen bir misafir gibi gelmişti. Perdeleri bile titretmeye cüret eden ayaz, evin dış cephesine adeta buzdan bir zırh giydirmişti. Ama bizim tek odalı, tek katlı evimizin kalbinde, o ayaza meydan okuyan, kırmızı bir devi vardı: Kuzine soba.

​Soba, sadece bir ısıtıcı değildi. O, evin hem fırını, hem çamaşır kurutucusu, hem de en büyük sırdaşıydı. Yan tarafındaki ince uzun su haznesinden yayılan buhar, havayı nemlendirir, odaya tatlı, kömür kokulu bir rahatlık yayardı.

​O akşam, dışarıdaki rüzgar ulurken, biz üç kardeş sobanın etrafında toplanmıştık. Annem, sobanın üst gözüne dizdiği ince sacın üzerinde, o meşhur patatesleri közlüyordu. Kabukları hafifçe kararmış, içi tereyağı gibi yumuşacık patates kokusu, sobanın sıcaklığıyla birleşip havada asılı kalıyordu.

​Ablam Elif, sobanın bacasına en yakın yerde, kırmızı yün ipliklerle bir kazak örmeye çalışıyordu. Abim Ahmet ise, gazete kağıtlarını sobanın altındaki küllükten çıkan korların üzerine yavaşça yaklaştırıp, çıkan sarı-turuncu alev dansını izliyordu. Bu, onun en sevdiği tehlikesiz oyundu.

​Ben, en küçükleri, sobanın hemen yanındaki alçak iskemlede oturuyordum. Yüzüme vuran sıcaklık o kadar yoğundu ki, yanaklarım nar gibi kızarmıştı. Gözlerim, sobanın dökme demir kapağının üzerindeki küçük, yarım ay şeklindeki hava deliğinden görünen alev cümbüşüne odaklanmıştı. O delik, sanki başka bir dünyaya açılan, sıcak, parıldayan bir gözdü.

​Annem, patatesleri çevirirken bize dönüp, "Sobanın bu sıcaklığı var ya," dedi. "İnsanın içini de ısıtır. Bütün günün yorgunluğunu, bütün dışarıdaki soğuğu alır götürür. Hayatın en güzel sırları, sobanın başındadır."

​O an, kuzine sobanın alt kısmında, küllüğün hemen üzerinde duran, büyükannenemden kalma bakır güğümün hafifçe fokurdamasını dinlerken, gerçekten de öyle hissettim. O dört duvar arasında, o sobanın etrafında, biz en güvendeydik. Patatesler, sobanın sıcaklığı ve annemin sesi, dünyanın en güzel senfonisiydi.

​O gece, patatesler paylaşıldıktan sonra, annem bizi dizine yatırıp, sobanın çıtırtıları eşliğinde, Trakya'nın bereketli topraklarındaki eski hikayeleri anlattı. Ben ise, sobanın sıcaklığının verdiği rehavetle, o güvenli, kömür kokulu yuvada usulca uykuya daldım.

​O sıcaklık, sadece vücudumu değil, bütün çocukluğumu sarmalamıştı. Ve biliyordum ki, ne zaman üşüsem, o sobanın kapağındaki minik delikten fışkıran alevlerin rengini hatırlayacaktım

( Zamane Kahvesi başlıklı yazı semanur-perim tarafından 3.12.2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu