Oysa ben biliyordum!
Kırık döküktü seni yaşamak…
Ve pürüzlü teninde yaşlanmak!
Tam vaktinde demirledin kıyıya,
Ben…
Senin emektarın yüzgeçlerinde solurdum,
Ekseri yuttun tüm koyu gölgeleri!
Bir balık can çekişiyordu iskele kenarında,
45liklerin eski tadı da kalmamıştı aslında…
Soğuk dehlizlerine hapsolan çamurlu ayaklarım,
Bedeninde kıyassız bir yasaklanış vardı tüm hücrelerime.
Bak aklımda tavan yapan zaruri sorulara,
Kaç adın kalmış ki geriye?
Ellerin rutubet kapmış bir cam kenarı…
Tutamamaktan yana yüreğimi belki birazcık dertli!
/neyse/lerde tükenir ahir zaman sorgularında,
Ve bir keşke damlası konuşturur göz pınarlarını.
Bana sorma yüreğimi
İkliminde yağmur taneleri…
Oluk oluk boşalmakta!
Eski bir anıyım şimdi kartpostallarda …
Sen patiskalarıyla ünlü tarihi kasaba,
Artık nehrinde ördekleri avla!
Ben salamura turşu kutularında,
Kestane şekerinden arta kalan raflarda…
Satılmasını bekleyeceğim yüreğimin kırk kuruşa!
Cam kesiği bir ağrısın artık çizgisiz kağıtlarda,
Raptiyelerle çizilecek bir ad bile bırakmadın ardında.
Bekleme boşuna!
İstisnaya kurban giden,
Yarı tutsak bir macera bu tüm yaşanmışlığıyla…
…
Toprak
20:17