Müslümanlıkta ibadetlerin zaman ayarı, gökteki ayın hareketlerine göredir. Bildiğimiz takvime göre,  ibadet günleri her yıl -yuvarlak hesap- 10 gün önce gelir. Böylece ilgili ibadet ne ise, bütün seneyi ve mevsimleri dolaşır. 33 senede bir aynı zamana denk gelir. Bu da Müslüman’ın hayatında -ortalama- iki kere görülür.
       Oruçla özdeş olan Ramazan ayı da giderek sıcak günlere doğru gelmektedir. Kısa ve serin güz günlerinden çıkmakta; uzun ve sıcak yaz günlerine doğru ilerlemektedir. O günlerde oruç tutan Müslüman gençleri daha çetin günler beklemektedir. Çünkü “anam-babam usulü” Müslümanlığın yaşandığı ülkemizde “inanç, geleneğe dönüşmüş” olduğundan sürekli fire vermektedir. Çünkü gelenekler yavaş yavaş oluştuğu gibi usul usul değişiklik gösterir. Böylece, muhafazakâr bilinen orta Anadolu’nun göbeği Kayseri’de oruç hayata yansısa da oruç tutmayanlar saygısızca hareket edebilmektedir.
        Kuran’da, “Sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de oruç tutmak farz kılındı” buyurulmaktadır.(Bakara, 2/183) Buna inanmak Müslüman olmayı, inanmamak gâvur olmayı gerektirir. İnanıp da mazeretli olarak tutmamak, Müslüman’a tanınmış bir haktır. Geriye inandığını söylediği halde yapmamak kalmaktadır. İtikadi olarak “Amel, imandan bir cüz değildir” yani inanır da gereğini yapamazsa, bu kişi kâfir sayılmaz” görüşü bizi imana pamuk ipliği ile bağlamaktadır. Pamuk ipliğine sarılmış nice milyonlar vardır. Ben de o ipe asılanlardanım.
        Kuran’ın son gelen surelerinden biri Tevbe Suresi’dir. İslam’ın son yıllarında Müslümanlar, Doğu Roma yani Bizans’la, şimdiki Ürdün topraklarında karşı karşıya gelme durumunda kalır. Yine yaz aylarıdır ama Anadolu’nun değil Arabistan yarımadasının ya da Hicaz topraklarının yazı. Dünyanın iki büyük devletinden birinin ordusunun karşısına çıkılacaktır. “Sefer” emri verilir ancak hava sıcak, gölgeler serin, hurmalar olmuş, gündüzler uzun, sefer şartları çetindir. Allah’a ve Elçisine gönülden inananlar sefere çıkarlar. Bazıları –ki tuzu kuru takımındandırlar- gelip, birtakım gerekçelerle, sefere çıkmamanın çaresine bakarlar. Bazıları da “Bu sıcakta savaş için yola çıkılır mı?!” diyerek ortalığa fitne atarlar. Bu ortamda ilgili ayet iner: “Allah’ın Elçisine muhalefet ederek sefere çıkmayanlar oturup kalmalarına sevindiler. Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad etmekten hoşlanmadılar ve “Bu sıcakta sefere çıkmayın!” dediler. Onlara de ki “Cehennem ateşi daha sıcak olacak!” Keşke bunu bilseydiler.”(Tevbe, 9 /81)
         Allah’ın emri ve Rasulünün sünneti yani uyguladığı bir tatbikat olan Ramazan orucu, o ayda tutulmalıdır. Buna muhalefet eden Müslüman kişi, inancını sorgulamalıdır. Kimlerle birlikte hareket ettiğine bakmalıdır. İlgili bağlamda gelen ayetler, erkekleri doğrudan ilgilendiren savaş yolculuğundan geri kalan ve kadınlarla birlikte oturan; yaptıklarından da memnun kalan bu insanların cenaze namazı kılınmamasını emretmektedir. Kimin cenaze namazı kılınmaz? “Müslüman’ım” diyen insanlar inançlarını ve buna paralel olarak ne yaptıklarını sorgulamalıdırlar. Allah yolunda malla ve canla cihad etmek emredilirken bundan hoşlanmayanlar durumlarını hacıya/hocaya değil; bu ayete sormalıdırlar. Üstelik, “Bu sıcakta; sabahtan akşama aç/susuz kalınır mı?!” diyenler kendilerini o adamların yerine koymalıdırlar. Onlara vereceğiniz cevap Allah’ın sözü olsun: “Cehennem ateşi daha sıcaktır, keşke bilselerdi.”
          Hadislerde bu sıcaklığın 70 kat olduğu belirtilir. Biz kimseyi Cehenem’le korkutmuyoruz; çünkü biz ondan emin değiliz. Ancak Müslüman’ım diyen kimseye Allah ve Elçisinin buyurduğunu iletiyoruz. “Keşke bilseydiler” sözündeki bilmenin farkına varılmasını istiyoruz. Cehennemin yakacağını bilmeyen yoktur ama bunun farkında olmayan çoktur. Nitekim 35 Yaş şairi öyle diyor: “Gökyüzünün başka rengi de varmış! / Geç fark ettim taşın sert olduğunu / Su insanı boğar, ateş yakarmış! / Her doğan günün bir dert olduğunu / İnsan bu yaşa gelince anlarmış.” Cehennemin daha sıcak olduğunu anlamak, sonuçta buyruğun gereğini yapmakla olur. Lafla değil.
        Bu ayette savaş buyruğu erkekleri ilgilendirmekte; ipe un serip savaşa gitmeyenler “kadınlarla beraber oturmak” ile nitelenmektedir. Bu sıfat, erkekliğin karizmasını çizmektedir. Konunun kadınlar boyutu ise örtünmeyle ilgilidir. Allah’ın buyruğu örtünme emrini geleneğin gölgesinde sulandıran, Türkiye’ye has laikliğin arkasında duran ve üstelik “Bu sıcakta örtünülür mü?!” diye etrafa akıl savuranlar eğer kendilerini Müslüman sanıyorlarsa, Müslümanlıklarını bu ayetin ölçüsüne vursunlar.
          Nüfus cüzdanında Müslüman yazmakla Müslüman olunmaz. Biz Müslüman’a gâvur demek istemiyoruz ama gâvurlarla yüzyıllar boyunca “Birlikte Yaşama Sanatı’nı gerçekleştirdik. Bu topraklarda gâvurlarla, asırlarca, inançlara saygı duyarak yaşadık; yaşattık. Bizden önceki kuşaklardan kimi bunu duydular ve daha öncekiler gördüler, yaşadılar. Müslüman’ın orucuna saygılı olmak için, “Osmanlı terbiyesiyle yetişmiş Ermeni” mi olmak gerekliydi? Bırak yetişkini, bebesini bile “elinde ekmekle sokağa salmayan” Ermeni’nin/Rum’un davranışı bize şimdi “efsane” gibi gelmektedir. “Ağzında sigara, elinde şişe” ortalıkta gezenlere yaptıkları yakışıyor da “O kadar şey isen ayakta işe!” demek bize yakışmıyor.
         Anadan Müslüman olmaya hazır doğarız ama ana-babamız ne ise onlar gibi oluruz. Ama öyle kalırız ya da kalmayız. Sabahtan akşama gavur, akşamdan sabaha Müslüman olabiliriz. İnanç kişinin beyninde gerçekleşen ve eyleme dönüşen bir olaydır. Mal gibi, babadan miras kalan bir şey değildir. Müslüman’ım diyorsak, inandığımızı sandığımız Kuran’ın yukarıdaki ayetinin öncesini ve sonrasını okuyup kendimizi Allah’ın ve Rasulünün ölçüsüne vuralım. Göstergenin ne dediği önemlidir.
        Benim ve sizin ne dediğinizin hiç önemi yok.

( Daha Sıcak Olacak başlıklı yazı Mustafa IŞIK tarafından 25.07.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu