Gözlerime vurulan, çıplak-sade bir kelepçe midir dersin?
Hayalî mi yani, bu gölgeler
Peki, çiseleyen toprak kokusunun huzurunda
Bir daha çekmek istemek nefesleri, içine
Ellerimi uzatıp da dokunduğum, şu tane tane
En berrak, en saf yaşları da mı, göğün prensinden
Naçizane bir bedel olarak döktüğü
Toprağa dirilik veren
Hüznünde bile
Yeryüzüne hayat serpen, şu yudum yudum damlalar…
Sebepsiz değil bu haykırışlar,
Ikınışlar, yaşlar
(Sebebi hayat vermek dünyaya)
Peki, kükreyen göğün
Haykırışını da duymazsın?
Sen umutsun, ben hüzün
Belki kara gördüğün güneşi
En aydınlık görüyorken ben
Sen karanlıklarda, serinliği
Bense ışığı hiç sönmeyen güneşte, ateşi seçtim
Hüznüm ben, kavururum
Senin bir damla berrak umuduna
Kapalıdır hayata dairim
Ter dökme boş yere
Güneşim öyle kızgın
Var git toprağına, Yes’ine
Yas’ına
Sen hüzün müsün, ben umut muyum?
Gayrı siyah bir gölge de, nesi gözlerimde?
Bu hayat mı, koruyor mu sıcağından çöllerin?
Bedenime dokunan yağmurlar, Rahmet olmalı
Şu kapışan bulutların siyahîliğinde, bu kavgadan doğan
Umut mu yani, üzerimize saçılan?
Belli ki hüzün, terk; umut, umut etti!
Çöllerde yürüyen akrep, bu serinliğe hudut etti...
Halime Erva Kılıç