Sis çökmüştü tüm şehre,
Sokak lambaları titriyordu.
Otomobil gürültüleri köpek havlamalarına karışıyordu.
Sıcak evlerin ılık bacalarından,
Kül rengi dumanlar yükseliyordu gökyüzüne.
Aylardan aralıktı,
Sokaklar sessiz,
Caddeler ıssızdı.
Polis arabaları geziniyordu yalnız sokaklarda.
Aralık ayı acıklıydı.
Paslı demir tadı yayılıyordu gönüllere.
Sanki yalnızlık tüm şehri kuşatmıştı.
Yıldızlar ve ay görünmüyordu,
Gökyüzü karanlıktı.
Sanki şehir can çekişiyordu.
Sessizliği bıçak gibi kesen bir çığlıktı,
Her çığlık gibi gökyüzüne uzanmak isterken kayboldu.
Bir sokağın kirli ve soğuk kaldırım taşlarına,
Sıcak ve kıpkırmızı kan yayılmaya başladı sonra.
Yayılan kanın buharını izledi sahibi.
Nefes almakta zorlanıyordu.
Gözleri yaşlıydı, ağlamaya çalışıyordu.
Tüm bedenine yayılıyordu kaldırımın soğuğu,
Sokak lambaları kararıyordu.
Sonra son nefesini savurdu gökyüzüne.
Gözleri kapanmıştı.
Sonra şehir sanki hiçbir şey olmamış gibi,
Eski çekilmez halini almıştı.
Ertesi sabah çöpçüler buldular merhumeyi,
Bedeni kaskatı kesilmişti,
Kaldırım taşlarına yayılan kanı siyaha dönmüştü.
Saçı başı darmadağınıktı.
Ayakkabısının birisi çıkmış,
Diğerinin topuğu kırılmıştı.
Şehir yaşlı bir verem hastası gibi öksürüyordu.
Polis sirenleri yankılanıyordu sokaklarda.
Sahne adı Mehtap,
Gerçek adı Fatma’ydı.
Yirmi yaşında bir kadın,
Kötü yola düşmüş besbelli.
Bir tane çocuğu vardı,
Çocuğunu yetimhane aldı.
On yedi yaşında kaçmıştı köyünden,
On sekizinde düşmüştü pavyona,
On dokuzunda çocuğu olmuştu
Ve yirmisinde öldü.
Cesedi,
Hayatı kadar kirli bir sokakta bulundu.
Ana haber bültenlerinde bahsedilmedi kendisinden,
Gazetelerde birkaç satır yazı oldu.
Aralık ayı devam etti sonra.
İnsanlar işlerinden evlerine döndüler o günün akşamı,
Sokak lambaları titreyerek yanmaya,
Köpekler havlama devam ettiler.
Sıcak evlerin ılık bacalarından,
Kül rengi dumanlar yükseldi gökyüzüne.
Polis arabaları başladı ıssız sokaklardaki devriyelerine.
Yıldızlar ve ay görünmüyordu,
Gökyüzü yine karanlıktı.
Şehir yine can çekişiyordu dünkü gibi.
Her şey dünkü gibiydi.
Sanki Fatma hiç ölmemiş,
Sanki Fatma hiç yaşamamıştı.
Fatma’nın kararmış kanı kaldı kirli kaldırım taşlarında.
Bir de kızı yetimhanede.
Daha bir yaşında…
Küçük bir kız çocuğu,
Geziniyor yemyeşil kırlarda.
Ellerinde demet demet çiçek,
Gülümsüyor çocukça.
Yanına yaklaştım,
Adını fısıldadı;
Fatma’ydı.