Sonra astılar altıgen çıtanın önüne.
Püsküllüsünden bir de kuyruk…
Göbeğimden bağladılar iple.
Ardından savurdular beni yel ile.
Uçtum yükseklere, yücelere.
Baktım geldiğim yere,
Türemiş bir sürü cüce.
Bulutlar serin karşıladılar beni.
Zannettiler ki bu bir ecnebi.
Sonra gülen yüzümü gördüler.
Pamuk dostlarım beni pek sevdiler.
Adımı sordular “uçurtma” dedim.
-Çocukları eğlendirmek görevim
-Uçarım mutluluktan ve hep gülerim.
-Kederleri kuyruğumla silkelerim.
Dediler ki “sen bizimle kal daima”
Pek mutlu oldum, katıldım onlara.
Fakat! bir süre sonra rüzgarım durdu.
Ayrılık vakti geldi, dengem bozuldu.
Bu kez kuyruğum yukarıda baş aşağı
Hızla ilerlediğim yer şimdi cüceler yurdu.
Derken yüzümde bir ıslaklık,
Bu kadar çabuk işlemiş gözlerime ayrılık.
Bulutlarındı gözyaşım zannetiğim damlalar.
Ayrılığa koro halinde onlar ağladılar.
Burkuldu içim, savruldum bir ara;
Sitem ettim bizi ayıran deli rüzgara.
Yere yaklaştıkça cüceler bir, bir büyüdüler.
Benim cüce zannettiklerim çocuklarmış meğer!
Onlar görünce gülen yüzümü,
Havalara uçtu sevinçten tümü.
Bende çok mutlu oldum aslında.
Sevenim çoktu havada ve karada.
İşin sırrını söyleyeyim mi hemen size:
Mutluluğun anahtarını aramayın başka yerde,
Mutluluğun anahtarı sadece gülen yüzlerde.
10/11/2010 Hasan YAYLACI/Hebiboğlu