O'nu en çok aşık olanlardan dinlemelisiniz...
Ve en çok yazdıklarımla seveceksiniz...
 
...
 
Byzantion'du ilk adı...
Körler ülkesinin bile âmâ olmuş gözlerine ışık oldu...
Aşkla doğdu, sevda ile sürükledi topraklarını Marmara’dan Çanakkale’ye...
Kim bilir kaç yazara, kaç şaire yardım etti bu yolda...
Ve kaç aşığa anne şefkati mahmurluğunda sığınacak liman oldu...
Kendisi bile unutmuştu oysa en güzel aşk zor olandı,
En tutkulu şehirler bile görkeminden eriyip solardı...
 ...
 
İstanbul yağız bir delikanlı olan Anadolu'nun sarışın ve asil prenses olan Avrupa'dan doğma kızıdır...
Dillere destan olmuş bir güzellik
masallara konu olmuş bir ihtişamıyla İstanbul ki;
antik çağlardan beri nice şairlere, nice aşklara, ihanetlere, entrikalara ve dünyanın en şiddetli en acımasız savaşlarına tanık olmuştur...
Sanılmasın şehirler cansızdır...
Ruhları tüm insanların ruhunu ezer geçer...
Sanılmasın İstanbul’un gözleri yok, gözleri en keskin karanlığı deler geçer...
Sanılmasın ki nefes almaz İstanbul, sanılmasın ki âşık olmaz...
 ...
 
Gelinlik kız çağında kaçırdılar O’nu evinden...
Yaktılar çirkin bakışlı komutanlar sokaklarını...
Kulağına bir ezan vakti okunmuş olan şerefli adını bile çaldılar ondan...
Constantinepolis dediler O'na...
Ama adını hiç unutmadı...
Bizans adlı çirkin bir komutanın tecavüzüyle kaybetti bekâretini...
Ağladı tüm denizler, rüzgârlar bu ıstıraba tanıklık etmemek için saklandılar ölüm kokan dağ oyuklarında...
Gözlerini göğün haşmetine dikip dua etti Bizans denen zindandan kurtulmak için...
Her gece çığlıklarla ağladı...
Bitsin diye bu kâbus, her gece Boğaz'ını parçaladı...
 
...
 
 
5 Nisan günüydü o haşmetli 1453 yılının...
Sultan Mehmet yüz bin kişilik ordusuyla kuşattı tüm surların etrafını...
İstanbul...
Ah İstanbul...
Aşkı en iyi bilen şehir...
Bakıştılar yağız delikanlıyla...
İstanbul cengâverliğine tutuldu genç padişahın,
Genç Padişah imparatorluklar yıkan güzelliğine...
Oysa sonradan öğrendi İstanbul; daha dokuz yaşındayken sevdalanmış meğerse bu genç şehzade...
 
...
 
 
Günlerce uykusuz kaldı Sultan Mehmet...
Heyecandan aç kaldı, susuz kaldı...
Namaz kıldı rekât rekât, Hak'tan yalnızca İstanbul'u diledi...
Ve yüzer kiloluk yekpare gülleler, gül eller gibi düştü sur diplerine...
Yaşlı keşişler gibi uyandı tüm insanlar, hüzünle mutluluğun kesiştiği o kavşak noktasında...
Ve elli üç gün süren amansız mücadeleden sonra aldı, kurtardı O'nu zalim Bizans'ın elinden...
Sultan Mehmet kar gibi yavuz atını şahlandırdığında,
aşkı karşıladı damarlarında İstanbul...
Ve gelinlik bakire bir kız gibi bastı bağrına genç Sultan...
Ayasofya'da kıyıldı nikâhları ezan sesleriyle...
 
...
 
 
İstanbul'u en çok âşık olanlardan dinleyeceksiniz demiştim yazımın başında...
En çok da yazdıklarımla sevdiniz biliyorum Marmara fısıldadı kulağıma...
Biliyorum ki şairler İstanbul'dan aldı ilhamını aşkı yazarken...
Ve şiirler hep soluksuz kaldı yüreklerde, İstanbul gibi yaşanınca aşklar...

 

 
 
NOT:
 
YAZIMI HAFTAYA GETİREN SEÇKİ KURULUNA VE ZİYARET EDEN YORUMLARIYLA YALNIZ BIRAKMAYAN TÜM DOSTLARA TEŞEKKÜRLER...
 
 
 
" G.Ö "

( Aşkın Fethi başlıklı yazı Gizli Özne tarafından 28.05.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu