Taraf Olma Köleliği
Üzerimdeki bütün ‘’Taraf elbiselerini’’ yırtıp başlıyorum söze. Çünkü bölünmek güç zafiyetinden başka bir şey değildir. Böl ve yönet zihniyetinin gönüllü kölesi olmaktır bölünmek. Dünya’ya hakim olan azınlık ve elit grubun umurunda değildir bizlerin görüşleri.
Gizli örgütler vasıtası ile kendi sistemini kuranlar ‘’SAVAŞ’’ üzerine oturtmuşlardır bütün kuramlarını ve tüm gelirleri yarattıkları bu savaşlar iledir. Bir sistem kurduklarında mutlaka karşıtını da yaratırlar ve bunları savaştırırlar. Zenginliklerinin kaynağı bundadır çünkü. Savaş yaratmak… Hangi sistem ile yönetilirsek yönetelim ve hangi inançta olursak olalım, biz bu elit tabakaya hizmet için yaşıyoruz. Dünya nüfusunun az bir bölümü Amerika’da fakat gelirin en büyük dilimi orada. İster Piyerloti tepesinde keyif yapan bir Türk ol, ister Eyfel kulesinde turist, ister toprağında bir çiftçi, isterse üniversite hocası. Sen sosyalist kardeşim, sen kapitalist olup da bir gün zengin olma hayali ile avunan kardeşim; köleyim, kölesin, köle, YANİ KÖLEYİZ.
Bu kölelik sisteminde sadece elit kesimlerin rahat yaşayabilmesi ve zengin olabilmesi için bir örgüt vardır, bazı kurallar vardır. Irkçıdırlar, soylarının genlerini katışıksız koruyabilmek için Firavunların tapınaklarında da bu amaçla yapılan ensest ilişkilerde bulunurlar. Kökenleri de Firavunların soyuna dayanmaktadır zaten. Daha bebekken seçilir ve özel eğitim görürler. 100- 200 yıllık Dünya siyasetini planlayıp uygulamaya koyarlar ve bu yetiştirdikleri özel kişiler aracılığı ile siyaset ve parayı yönetirler.
Kapitalizm ile komünizm fikir babalarının aynı soya mensup kişiler olduğunu artık biliyoruz. Onlara bütün rejimlerden insanlar lazım. Çünkü birbiri ile çatıştırmaları gerekiyor. Bu çatışmalardan en tepedeki hayalet yöneticiler karlı çıkıyor. Petrol ve maden zengini aileler oluşturuyorlar. Dünya nüfusunu azaltıp, daha elit bir tabaka için yaşanılası bir ‘’Yeni Dünya Düzeni’’ peşindeler. Bu yeni dünya düzeni nedir? Parçalanmış, bölünmüş topraklara kendi adamlarını yerleştirmek. Sosyal sınıf olarak küçümsediği kesimlerin nüfusunu azaltarak kendi refah seviyelerini artırmak. Bunlar kendilerinin üstünlüğüne öyle inanıyor ki, bu uğurda tüm insanlar ölse bile buna kalpten inanıyorlar. Talmud yasaları bunu söylüyor çünkü. Kendileri için tüm insanlığı feda edebilirler ve bunda hakları vardır, işte üstün ırk ideolojisi bu. Bu ÜSTÜN IRK ideolojisinin kökeni nereden geliyor, onu da açıklayacağım.
Bu görünmez yöneticiler öyle halkın eğitim seviyesinin çok da iyi olmasını istemezler. Kendileri için çalışacak bilim adamları yetiştirmek onlara yetiyor. Her alanda yetiştirecekleri kişileri çok önceden seçiyorlar zaten. Neden halk bilinçlensin ki? Böyle bir durum kendilerine zarar verir. Örnek mi? İşte bütün Dünya eğitim sistemlerine bakın, kasıtlı olarak başarısız tutulmuş bir eğitim sistemidir bu. Yeryüzünde var olan bütün sistemler yalnızca bu hayalet yöneticilerin isteği doğrultusunda şekillenir. Kitleleri de yönlendirmede çok başarılıdırlar. Eğitim yuvalarını pop kültürü ile doldurmak kasıtlı yapılan bir plandır.
Eğitim sistemi toplu bir hipnoz aracı gibi yanlış bilgilendirmelere kasıtlı olarak bu eller tarafından yönlendirilmiştir. Tıpkı toplumu hipnoz altına alan bir TV kutusu gibi.
Sürekli oynayan bir reklamın bilinç altı yollar ile insanları etkilemesi gibi.
HEPİMİZ KÖLE İSEK NİYE BİRBİRİMİZLE ÇATIŞIYORUZ? GELİN ASIL HEDEFİMİZİ BULALIM!
Dünya’nın süper gücünün Amerika olduğunu mu düşünüyorsunuz? İlk yanılgıyı burada yakaladık işte. Amerika süper güç değil ‘’SÜPER MAŞA’’ dır. Egemen güçlerin elinde maşa haline gelmiş bir ülkenin batması da çıkması da yine bu güçlerin elindedir. Avrupa Birliği denen kuruluş da yine bu örgütün yönetimindedir. Dünya bu egemen güçlerin oyuncağı haline gelmiş, hazırlanan planlar yıllar öncesinden uygulamaya konmuştur. Bölünmeler, parçalayıp yönetmeler, savaş oluşturmalar, ele geçirilen topraklarda piyon yöneticiler yerleştirmeler hep bu egemen güçlerin yürüttüğü politikalardır.
Bu kadar güçlü olduklarını söylediğimiz bu egemen güçler kimdir? Biraz bunları inceleyelim ve kökenlerini görelim. Daha önce bir yazımda Mısır rahiplerinden bahsetmiştim. Tapınaklardaki ilmi çalışmalardan, büyücülükle ilgili uğraşlarından ve bu alanda çok ileri seviyede olduklarına dair açıklamalarım mevcuttu. Bildiğiniz gibi firavun; Mısır yöneticilerinin ortak adıdır. Yani bir sürü firavun vardır. Firavunlar gücünü bu tapınaklardaki rahipler topluluğundan alıyordu. Yani onlara danışmadan iş yapılmazdı. Çünkü bu rahiplerin ellerinde ilim ve büyü güçleri de vardı. Cinlerle irtibatlıydılar. Bu güçleri sayesinde ayrıcalıklı bir sınıf oldular ve halkın da saygısını ve maddi desteklerini kazandılar.
İllüminati toplantısından
(alıntı bir yazı, değişiklik yapmadan aynen eklendi)
CFR ve Bilderberg toplantılarda Illuminati yöneticiler ve üyeler’in basına sızdıran söyledikleri birçok kişiye fantezi ürünü olarak gelebilir ama, gerçek çoğu kez kurgudan daha çarpıcıdır. Türkiye hakkındaki şaşırtıcı açıklamaları duyunca şaşıracaksınız. Bu söylediklerini doğru olup olmamak amacıyla yaptığım araştırmalardan hayal ürünü olmadığını anlayınca sürekli düşünmeye başladığımı itiraf ediyorum.
Illuminati’nin yöneticiler ve üyelerinin nerede, nasıl ve ne zaman konuştuklarını gizlemek zorundayım. Yoksa beni yaşatmazlar. Sadece onların “italik” söylediklerini sizlerle paylaşabilirim. “İtalik” olmayan yazılarım bana aittir. Yani kendim yazdım. Bu arada aşağıda göreceğiniz “(…)”’ler, çevrili hatalı yüzünden bozuk konuşmalar bu konudan çıkarılmıştır.
Bizi ve Türkiye’yi ilgilendiren konuşmalarını ele alarak başlıyoruz.. Yorumlarınızı da bekliyoruz.
Rockefeller açılış konuşmasını yaparak;
“Sayın üyeler, hepinizi saygıyla selamlıyor ve açılış konuşmamı sunuyorum. her şeyden evvel, yüce liderimiz Lucifer’in örgütün başkanı olarak bizim için seçtiği ve bize yönlendirdiği onüçüncü üyemizin yakında bize katılacağının haberini almış bulunuyorum. Eski başkanımız Siyonizm’in destekçilerinden değerli bilim adamı Albert Einstein’in ölümüyle boşalan başkanlık koltuğu bir sonraki toplantımızdan önce sahibini bulacaktır. Kendilerinin bu göreve layık çok değerli bir bilim adamı olduğunu biliyorsunuz.”
Kim bilim adamıymış?.. Henüz onun kimliğini tespit etmiş değilim!?.. İnşallah tespit edebilirim ama bana göre büyük ihtimalle Stephen Hawking olabilir. Albert Einstein Illuminati’nin başkanı olduğunu duyunca şaşırmıştım. Ama 1950’li yıllarında İsrail Devleti’nin Cumhurbaşkanlığı adaylığını istememişti.. Neyse ki devam edelim
“Şimdi toplantımızın asıl konularına geçiyorum. Bildiğiniz gibi hedefimize adım adım yaklaşıyoruz. Kendimize ana ilke edindiğimiz Novus Ordo Seclorum yönündeki çabalarımız sayesinde, tek bir dünya devleti kurmamıza çok az kalmıştır. Dünyanın çeşitli ülkelerinde ajanlarımız sayesinde çıkarttığımız savaşlar ve karışıklıklar sayesinde hem biz zenginliklerimizi kat kat artırdık, hem de bu işe yaramaz insan sürüsünün bir kısmını yok etmeyi başardık. Gördüğünüz gibi bu yolda tek çözüm felsefemiz olan Ordo Ab Chaos sayesinde bize bilge adamlar, insanlığın efendileri olmaya devam edeceğiz.”
Şimdi burada anlamadığımız yabancı kelimelerini bizim dilimize çevirelim.
Novus Ordo Seclorum : Yeni bir Dünya Düzeni.
Ordo Ab Chaos : Kaostan kaynaklanan Düzen
Türkiye, Irak, Iran, Güney Amerika, Afrika, Gürcistan, Ukranya gibi pek çok ülkelerde darbeler ve karışıkların arkasında Illuminati’ye hizmet eden CIA ajanları olduğunu da biliyoruz!! Kaostan kaynaklanan Düzen felsefesi şimdiye kadar duyduğum ve duyacağınız en korkunç ve kanlı felsefesidir.
“Dünya New York’taki ikiz kulelere terörist saldırısı hikayesiyle planladığı üzere bir kaosa doğru sürüklenmiştir. Avrupa ve Amerikan halkları teröre karşı bütün destekleriyle yanımızdadırlar. Ortadoğu’da amacımız doğrultusunda ve Eski Ahit’te Tanrı’nın emrettiği şekilde, Irak işgal edilmiş ve sıra Büyük İsrail Devleti’nin toprakları üzerindeki diğer işgalci ülkelere gelmiştir. Irak’ta bir Kürt devletinin kurulması için önümüzde çok az engel kalmıştır. Bu durumda Büyük Ortadoğu Projesi’nin asıl amacının son aşamasına gelmiş bulunuyoruz.”
İkiz kulelere terörist saldırısı arkasında gizli Amerikan hükümet olduğunu zaten biliyorduk. Irak’ta Kürt devleti kurma yolunda adım adım gerçekleşeceğini ve Üç’e bölüneceğini yavaş yavaş acıyla görüyoruz!
“Hepinizin de bildiği gibi önümüzdeki en büyük engel Türkiye idi. Fakat Türkiye önce ülke içindeki provokatörlerimiz tarafından çıkarılan terör olaylarıyla ve daha sonra da yine bizim değerli ajanlarımızın uğraşları sonucu yaratılan *** ile uğraşmak zorunda kalmış ve bu uğurda yüz milyarlarca dolar harcamak zorunda kalmıştır. Bu da ülke ekonomisine büyük bir darbe indirmiştir. Bunun yanında satın aldığımız ülke yönetiminde söz sahibi, özellikle sabetayist kökenli bürokratlar ve işadamları sayesinde ülkede bankalar batırılmış ve ödediğimiz paraların çok daha fazlası bankalardan kaçırılan paralarla ülkemize yatırım olarak geri dönmüştür.”
İyi bildiniz.. İyi analiz etmişsiniz.. PKK, ASALA gibi Masonların bir oyunudur. Ekonomimiz nereye gidiyor!!!
“Bu kaynakları ülkenin önemli medya kuruluşlarının çoğunluk hissesini satın almak için kullanmış bulunuyoruz. Bizden de aldığı parayla çift maaşlı ve hayatlarından oldukça memnun olarak çalışan yazarlar sayesinde ülke insanlarını istediğimiz gibi yönlendirebiliyoruz. Bu ülke insanları yıllardır süren uygulamalarımız sayesinde kendilerini çaresi hissediyorlar ve tek kurtuluş yolunun Avrupa Birliği’ne girmek olduğuna inanıyorlar. Şu an Türkler, ülke ekonomisinin çok iyiye gittiği, Avrupa Birliği’ne mutlaka girmeleri gerektiği ve girecekleri masallarıyla uyutulmaktadır. Ama hiç düşünmüyorlar ki Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletlerden sonra bizim “Tek bir Dünya Devleti” yolunda attığımız büyük bir adımdır. Gerçek şudur ki, basit bir hareketimizle ülke ekonomisi batma noktasındadır ve sadece bizim desteğimiz ile ayakta durmaktadır.”
Tanıdığımız yazarlara lanet olsun. Türklükten utanan batı hayranı yazarlar ve Orhan Pamuk gibiler başımıza bela oluyorlar. Devlet bu hain işbirlikçileri tutuklansın artık!..
Bir mason Rockefeller’a dikerek sordu. “Peki İran konusunda neler yapılıyor?”
Rockefeller cevap veriyor;
“Bir Kürt devleti kurulmasına itiraz eden bir diğer devlet İran’dır; çünkü İran hükümeti kendi ülkesindeki Kürtlerin de ayaklanıp, bu kurulacak olan Kürt devletine katılmak için olay yaratacaklarından korkuyor; fakat İran zaten saldırı planlarımız içinde olduğu için bu bizi fazla endişelendirmiyor. Kürt devleti kurulduktan sonra sıra İran ve Suriye’ye gelecek. Irak hakkında söylenecek bir şey kalmadı, yönetim tamamen elimize geçmiş bulunuyor.”
(…) Yine bir mason “Sayın Mesih(!) Bush bu konuda neler yapıyor” soran Rockefeller hafifçe gülümsedi.
(…) Duvardaki dev bir ekranda, Türkiye’nin güneydoğu bölgesini, Suudi Arabistan, İran ve Mısır’ın bir kısmını, Suudi Arabistan, İran ve Mısır’ın bir kısmını, Suriye, Lübnan, Kuveyt, Filistin ve Ürdün’ün tamamını içeren Büyük İsrail Devleti’nin olduğu bir Orta Doğu haritası görünüyordu. Rockefeller bir çubukla haritada konuyla ilgili bölgeleri işaret ederek konuşmasını sürdürüyor:
“Sayın George Bush ile dün görüştüm ve talimatlarımız doğrultusunda savaşın İsrail’in İran’a füze saldırısı şekilde yapılacak; önce İsrail İran’ın nükleer tesislerini vuracak. Bu durumda büyük bir olasılıkla İran karşı füze bize saldırısı yapacaktır. Böylece biz yine İsrail’in yanında yerimizi alacağız ve İran’a karşı bir karalama kampanyasının ardından bu ülkeye büyük bir saldırı başlatacağız. Bu arada, Suriye sıranın kendisine geleceğini bildiği için İran’ın yer alacaktır. Biz İran’a saldırılarımızı yoğunlaştırırken İsrail Suriye’yi İngiliz Ordusu ile beraber işgal edecektir.”
Rockefeller! Senin söylediklerin birer birer gerçek oluyor!.. İran kolay bir lokma olmadığınız hepimiz biliyoruz. Bakalım İran’ı nasıl yapacağınızı göreceğiz. Suriye konusunda bildiğimiz bir şey yok.
“Kafatası ve Kemikler Tarikatı’na ve dolayısıyla Yale Üniversitesi’ne biz George Bush gibi itaatkar ve becerikli insanlar yetiştirdikleri için teşekkür borçluyuz” diye ekledi Rotschild.
Rockefeller başıyla onaylayarak konuşmasını sürdürüyor:
“Türk hükümetinin her hangi bir müdahalede bulunacağını sanmıyorum. Suriye’nin ortadan kaldırılması ve İran halkının vaat edilmiş toprakların dışında kalan topraklara sürülmesi ve orada kendilerine bağımsız bir Şii devleti kurulmasına razı olacaklardır. Sonra sıra Kürt devletinin İsrail’e ilhak edilmesine gelecek. Bu noktada sanırım Kürtler biraz baş ağrısı yapabilirler ama Barzani bildiğiniz gibi bir Kürt Yahudi sidir ve bizim tarafımızda yer alacaktır. Ayrıca Barzani babasının başına gelenleri çok iyi hatırlıyordur ve Emperyalist bir devletin dostların her zaman Emperyalizme hizmet etmesi gerektiğini bildiğini ve kaderlerine razı olacaklarını umuyorum.”
Zavallı devletimizcik.. Bu konularda bir şey yapsın artık Devlet duyun bizi!.. Devlet İran ve Irak’ta olanlara hiç göz yummayınız..
“En son olarak Sina Yarımadası ve Suudi Arabistan’ın kuzey kısımları işgal edilecek. Ürdün ve Lübnan ise işin en kolay kısmıdır. Suudi ve Ürdün kralları Amerikan bankalarında yatan paralarına dokunmadığımız sürece istediğimiz kadar toprak alabileceğimiz konusunda bize kesin teminat verdiler. Diğer Araplar ise kendilerine dokunulmazsa Amerika Birleşik Devletleri’nde daha fazla yatırım taahhüdünde bulunuyorlar.”
Hz. Muhammed’e hakaret eden karikatürler Arapları bile etkilediğini göremiyoruz!.. Buna rağmen Araplar ABD’de yatırım yapmaya devam ediyorlar.
Başka bir mason soruyor:
“Türkiye’nin doğu bölgesini nasıl ele geçirmeyi düşünüyorsunuz, biliyorsunuz ki Fırat ve Dicle nehirlerinin bulunduğu bölgeler hem vaat edilmiş toprakların önemli bir bölgesi olarak, hem de yakın bir gelecekte baş gösterecek olan su sıkıntısını gidermede en kritik alan olarak karşımıza çıkıyor. Türkiye ile savaşmayı göze aldınız mı? “
Rockefeller de cevaplıyor;
“Daha önce belirttiğim gibi Türk hükümeti şu anda bizim verdiğimiz borçlarla ayakta duruyor, sanırım bizimle savaşmayı göze alamazlar. Ama biz yine de bir “B” planı yaptık. Türkiye’nin zorluk çıkarması durumunda, Türkiye’nin doğu bölgesinde hak iddia etmelerini, böylece çıkacak bir savaşta kesinlikle Kürtlerin arkasında olacağımızı Barzani’ye ilettik. Bizim desteğimizle Kürtler o bölgedeki provokatörlerin ve misyonerlerin kışkırtacağı Kürt asıllı insanlarla birleşerek Türk ordusuna karşı isyan çıkaracaklar. Osmanlı İmparatorluğu’na karşı uygulanan planın aynısı, böylece Türkler iki ateş arasında kalmış olacak. Ne demişler, tarih tekerrürden ibarettir. Tabii bunları Kürdistan İsrail’e ilhak ettirilmeden önce yapacağız. Böylece bir taşla iki kuş birden vuracağız. Hem Türkiye bir oldu bitti karşısında kalacak, hem de bu bölgeyi Kürtler sayesinde elde etmiş olacağız. Zaten Amerika Birleşik Devletleri Lozan Antlaşması’nı tanıyan imzayı atmamış ve dolayısıyla Türkiye’nin sahibi olduğu toprakları hiçbir zaman kabul etmemiştir ve bizim için Sevr Antlaşması hala geçerlidir.”
Hiçbir zaman kabul etmediğimiz Sevr antlaşmasını diriltecek bir şey olmayacak! Sevr umudu boş ve hayaldir. Biz tarih’ten ders almadığımız ne kadar doğruluğunu Rockefeller tarafından kanıtlıyor. Vay halimize! Tarihten ders alamayacak aptalız.
“Türk ordusunu pek hafife almayın, Türklerin ne kadar iyi bir savaşçı millet olduğunu unutuyorsunuz.” Bunları söyleyen Habsburg, Viyana kuşatmalarını hatırlayarak acı acı gülümsedi.
Yaşlı herif! Türk korkusu var sende!
(…)
Rockefeller cevaplıyor:
“Avrupa’dan herhangi bir itiraz gelmeyeceğini umuyorum. Sayın üyelerimiz, umarım kendi hükümetleri ile gereken anlaşmaları yapıyorlardır.”
(…)
“Vatikan ise tamamen avucumuzun içindedir. Ambrosiano Bankası skandalından sonra Papa uslu bir çocuk gibi ne söylenirse yapıyor. Aksi takdirde, Vatkian’ın önde gelen şimdiki Kardinallerinin ve eski bazı Papaların birer Mason veya Ateist oldukları, Vatikan’ın uyuşturucu mafyası ile olan ilişkileri, Vatikan Bankası’nın mafyanın kara parasını aklama operasyonları ve karşılığında aldığı komisyonlar, eski Papa II. Jean Paul’ün bir zamanlar Almanya’da Yahudi katliamlarında kullanılmak üzere zehirli gaz üreten bir fabrikada çalıştığı ve Nazilere bu gazları sattığı, en önemlisi ise İsa’nın soyundan gelen neslinin kimler olduğu gibi bilgiler örgütümüzün medya ordusu ile bütün dünyaya ilan edilirse, ortada Vatikan diye bir kurum kalmayabilir. Zaten daha önce de Vatikan’ı bu pisliklerden temizlemek isteyen Papa I. Jean Paul’ün ortadan kaldırılması işini, her şeyin eskisi gibi sürdürülmesi için Vatikan piskoposlarının isteğiyle, Illuminati halletmişti. Papa’yı, Vatikan’ın Katolik üzerindeki nüfuzundan yararlanmak için elimizde tutmamız gerekiyor.”
Helal olsun. Vatikan'ın gerçekleri bilmiyorduk senin sayesinde öğrendik. Sapık ve eşcinsellerin yuvası Vatikan bitsin..
“Sanırım her şey bu konuştuğumuz senaryoya göre giderse, vaat edilmiş toprakların ele geçirilmesiyle Büyük İsrail Devleti kurulacak; daha sonra Kudüs’teki Kubbet-üs Sahra ve Mescid-i Aksa Camisi’nin yıkılmaları ve yerine Süleyman Tapınağı’nın tekrar yapılması ilk hedefimiz olacaktır. Yalnız burada bir sorumuz var. Bu yapılar Müslümanlarca çok kutsal sayılıyor. Bu sebeple bunu şu şekilde yapmayı planlıyoruz; Cami yakınlarında bir yerde arkeolojik kazı bahanesiyle bir çalışma başlattık ve buradan kazılan tünellerle binaların temellerine kadar ulaştık. Bu binaları yıkmak için bütün yapmamız gereken deprem tetikleyici radyo dalgaları göndermek ve dört ya da beş bir sarsıntı sadece temelleri zayıflatılmış bu yapıların kolayca yıkılmasını sağlayacak, diğer yerleşim birimleri fazla zarar görmeyecek.”
Bizim için Süleyman Tapınağı hiç iyi değil!.. Fanatik hahamlar Mescid-i Aksa’yı bombalamaya çalıştıklarını da biliyoruz. Bizden başka kimse bundan haberi yok…
Yukarıdaki Rockefellerin sözünde Illuminati ve Yahudilerin en büyük hedeflerden biridir. Kubbet-üs Sahra ve Mescid-i Aksa Camiyi yıkıp yerine ne gibi binayı inşa edeceklerini aşağıda görebilirsiniz.
“Bu noktadan sonra artık hiçbir şey bizi kutsal hedefimize ulaşma yolunda önümüzde engel olamayacak. Eski Ahit’te belirtildiği gibi, dünyadaki bütün Yahudiler Büyük İsrail Devleti’nin kurulmasıyla anavatanına göç edecek ve binlerce yıl bekledikten sonra Süleyman Tapınağı’na tekrar ibadet etmeye başlayacaklardır. Böylece İsrail dünyanın en güçlü devleti olacaktır.” (alıntı sonu)
Bu çalışmalarda hedef aldığım kitle Musevi vatandaşlar değil, doğmatik ve şeytani emirlerle hareket eden Siyonist Yahudiler ve onların tabi oldukları insanlık düşmanı canice hazırlanmış komutlar, kurmuş oldukları gizli örgütler ve faaliyetlerini araştırmaktır hedefim.
İllüminati büyük ölçüde görevini tamamlamıştır ve yerine daha güçlü bir örgüt yerleştiriliyor. Tavistock örgütü… Bu örgütün uygulama alanı sahalarda değil. Yani görünür bir savaş ile değil eylemleri. Daha çok psikolojik çalışmalar ve bilgi bombardımanı ile saldırılar planlanıyor. Tavistock görünürde bir düşünce üretme merkezi, bir klinikleri de var, burada özellikle Freud’un beyin yıkama yöntemleri üzerine çalışıyorlar ve bu yöntemlerin kitleler üzerine nasıl kullanılacağını araştırıyorlar. Ve sonunda dünyanın her bölgesindeki farklı kültürlere ve farklı siyasi iklimlere yönelik yöntemleri çıkarıyorlar.
Ben bir faraza ile açıklayayım.
Bütün Dünya medyasını ellerinde tuttuklarını kendileri söylemişlerdi. Bunu biliyoruz. Yazılı ve görsel bütün medya ile sizin beyninize UFO safsatasını yerleştirebilirler örneğin. Kitlesel olarak bir bilinç yönlendirmesidir bu. Daha sonra bir bölgeye diyelim ki roket attılar. Rahatlıkla ‘’ Uzaylılar yaptı’’ diye bütün dünya medyasına bunu söyletebilirler. Çünkü medya ellerinde ve görüntüler de uydurabilirler. Bütün ülkelerin yöneticileri de yalnızca onların görevde kalmasına izin verdikleri kişiler olduğu için, ülkelerin başkanları da bu bilgiyi bu şekilde onaylayabilir, insanları böyle bir yanılmaya sürükleyebilirler.
Benim örneğim onlar için çok basit ve kolay bir örnek. Onlar kliniklerinde çok daha gelişmiş deneyler yapıyorlar. Örneğin havadan püskürtülen bir gaz ile insanları toplu hipnoz altına almaları da bir proje olabilir.
Deccal deccal diye hâlâ bekleyen Müslümanlar da zamanımızdaki deccaller arası yarışmaları göremiyorlar. Yaşadığımız bu zamanın tasvirlerini peygamberimizin sözlerinde rastlıyoruz. Peygamberimiz zamanında döne döne Allah bulmak diye bir şey yoktu, tarikat yoktu. Tarikatlar Mısır’a İslamiyet’in girmesi ile başlıyor. Mısır rahipleri Müslümanlığı inceleyince kendi ritüellerine entegre ediyorlar. Yani basamak basamak ruhun yücelişi, sırlara erişmesi, maddeye hükmetmesi filan. Bunlar hep cinlerle irtibatta oldukları için bazı bilgiler alabiliyorlardı. Bunlara da keramet deyip sunuyorlardı. Keramet dedikleri aslında simya ilmine vakıf olmaları. Yani bu bilgiye ulaşan herkes bunları yapabiliyor çünkü yabancı ülkelerde de böyle cinleri olan kehanetçiler olmuştur. Malum cinler başka boyutta olduğu için yapıları ve ömürleri farklıdır. Fakat cinlerin Müslüman olanları asla Allah’ın emrine karşı gelmeyeceği için bu kişilerin irtibatta oldukları cinler, cinlerin iblisleriydi hep. Ruhani olgunlaşma diye kendi uygulamalarını İslamiyet’e entegre etmişler ve hayatlarını koruması anlamında Hz. Ali ile sözleşmişlerdir Mısır’da. Hz. Ali asla onların dini ritüellerinde bulunmamıştır. Kendisi bizzat peygamberimiz ahlakı ile yetiştirilmiştir. İblislerin tarikatlarıyla ilişkisi sadece hayatlarını koruma anlamındadır ve savaş sözleşmesi şeklindedir. Kendilerini korumaya aldığı için ayrıca sevmişlerdir onu. Hz. Ali’ye tarikat içinde bulunduğu iftirasını atanlar bu vebali nasıl kaldırabilirler bilemiyorum. İslam’ın emrettiği zekat, hac, namaz, oruç, kelimeyi şahadet. Kelimeyi şahadet getiren biri diğerlerini maddi ya da bedeni gücü yetiyorsa yapar. Namaz ise hasta iken göz ile kılınabilir denmiş ve namazdan taviz verilmemiştir. Peygamberimiz zamanında hiçbir sahabe, halife ve diğer Müslümanlar da tarikata dahil olmamış, daha sonraki yıllarda bu tarikatlar siyasi cezbe merkezi haline geldikçe katılanları çoğalmıştır.
Tarikatlar, Freud’un beyin yıkama yöntemlerini aşmış durumdadır. Dinin, insanların ve toplumların hayatında çok önemli yer ettiği gerçeği ile yüzleşip, çocuklar ve gençlere doğru kanallardan dini eğitim verilmedikçe tarikatlar içinde genç beyinler eriyeceklerdir.
Medya da bir beyin yıkama modeli olarak kullanılıyor. Örneğin bir star yaratıyor, yarattığı o isme gençleri köle edecek kadar bağlayabiliyor. Tarafsız bir gözle incelediğinizde bu isimlerin hiçbir yeteneği olmadığını, sadece şişirildiğini görebilirsiniz aslında. Çok medyatik olan isimler hakkında bazı araştırmalar yapıldığında gerçekler ortaya çıkıyor. Ülkemiz aleyhine kim söylem ve eylemde bulunduysa o zatlar dışarıda ödül alıyor. Önümüze konulan yemeklerde seçici olmamız gerekiyor, yemeklerin içine bilerek tatsız tuzsuz katkılar konuyor. Medya birini pompalıyorsa mutlaka sebepleri vardır.
Deccal, birçok yalan söz söyleyecek, inanmayan çok az olacaktır. Kitleleri inandıracaktır. Başlayan psikolojik savaşta verilen yanlış bilgi tuzaklarına düşmeyen azınlık içinde olmanız dileğimle. Azınlık olacağımız kesindir.
Umutsuz bitirmemek adına şunu da eklemeliyim ki, daha sonra bütün güçlerini kaybedecekler, gerçekler ebediyen saklı kalmaz.
2011
Müjgân Akyüz