Taraf  Olma  Köleliği

 

     Üzerimdeki bütün ‘’Taraf elbiselerini’’ yırtıp başlıyorum söze. Çünkü bölünmek güç zafiyetinden  başka  bir şey değildir. Böl ve yönet zihniyetinin  gönüllü kölesi olmaktır  bölünmek.  Dünya’ya hakim olan azınlık ve elit  grubun  umurunda değildir  bizlerin görüşleri.

      Gizli  örgütler  vasıtası  ile  kendi  sistemini  kuranlar  ‘’SAVAŞ’’ üzerine  oturtmuşlardır  bütün  kuramlarını  ve  tüm  gelirleri  yarattıkları  bu  savaşlar  iledir. Bir  sistem kurduklarında  mutlaka  karşıtını da   yaratırlar  ve  bunları  savaştırırlar. Zenginliklerinin  kaynağı  bundadır  çünkü. Savaş yaratmak… Hangi sistem  ile  yönetilirsek  yönetelim  ve  hangi  inançta  olursak  olalım,  biz  bu  elit  tabakaya  hizmet  için  yaşıyoruz.  Dünya  nüfusunun  az  bir   bölümü  Amerika’da  fakat  gelirin  en  büyük  dilimi  orada. İster Piyerloti  tepesinde  keyif  yapan   bir  Türk ol, ister Eyfel  kulesinde turist,  ister  toprağında  bir  çiftçi, isterse üniversite  hocası.  Sen  sosyalist  kardeşim, sen kapitalist  olup da  bir  gün  zengin  olma  hayali  ile  avunan  kardeşim;  köleyim, kölesin, köle, YANİ  KÖLEYİZ.

      Bu  kölelik  sisteminde sadece  elit  kesimlerin  rahat yaşayabilmesi  ve  zengin  olabilmesi  için  bir  örgüt  vardır, bazı  kurallar  vardır. Irkçıdırlar, soylarının  genlerini  katışıksız  koruyabilmek  için  Firavunların  tapınaklarında da  bu  amaçla  yapılan  ensest  ilişkilerde  bulunurlar. Kökenleri  de  Firavunların soyuna  dayanmaktadır  zaten. Daha  bebekken  seçilir  ve  özel  eğitim  görürler. 100- 200 yıllık Dünya  siyasetini  planlayıp  uygulamaya  koyarlar  ve  bu  yetiştirdikleri  özel  kişiler  aracılığı  ile  siyaset  ve  parayı  yönetirler.

Kapitalizm  ile  komünizm  fikir  babalarının  aynı  soya  mensup  kişiler  olduğunu  artık  biliyoruz.  Onlara  bütün  rejimlerden  insanlar  lazım. Çünkü birbiri  ile  çatıştırmaları  gerekiyor.  Bu  çatışmalardan  en  tepedeki  hayalet  yöneticiler   karlı  çıkıyor. Petrol ve  maden  zengini  aileler  oluşturuyorlar.  Dünya  nüfusunu  azaltıp, daha  elit  bir  tabaka  için  yaşanılası  bir  ‘’Yeni Dünya  Düzeni’’  peşindeler. Bu  yeni  dünya  düzeni  nedir? Parçalanmış, bölünmüş  topraklara  kendi  adamlarını  yerleştirmek.  Sosyal  sınıf  olarak  küçümsediği  kesimlerin  nüfusunu  azaltarak  kendi  refah  seviyelerini  artırmak.  Bunlar  kendilerinin  üstünlüğüne  öyle  inanıyor ki,  bu  uğurda  tüm  insanlar    ölse  bile  buna  kalpten    inanıyorlar. Talmud  yasaları  bunu  söylüyor  çünkü. Kendileri  için  tüm  insanlığı  feda  edebilirler  ve  bunda  hakları  vardır,  işte  üstün  ırk  ideolojisi bu. Bu  ÜSTÜN  IRK ideolojisinin  kökeni  nereden  geliyor,  onu da  açıklayacağım.

    Bu  görünmez  yöneticiler öyle  halkın  eğitim  seviyesinin  çok  da  iyi  olmasını  istemezler. Kendileri  için  çalışacak  bilim  adamları  yetiştirmek   onlara  yetiyor.  Her  alanda  yetiştirecekleri  kişileri  çok  önceden  seçiyorlar  zaten. Neden  halk  bilinçlensin ki? Böyle  bir  durum  kendilerine  zarar  verir. Örnek mi? İşte  bütün  Dünya  eğitim  sistemlerine  bakın, kasıtlı  olarak başarısız  tutulmuş  bir  eğitim  sistemidir  bu. Yeryüzünde  var  olan  bütün  sistemler  yalnızca  bu  hayalet  yöneticilerin  isteği  doğrultusunda  şekillenir. Kitleleri de  yönlendirmede  çok  başarılıdırlar. Eğitim  yuvalarını pop  kültürü  ile  doldurmak  kasıtlı yapılan  bir  plandır.

     Eğitim  sistemi  toplu  bir  hipnoz  aracı  gibi  yanlış  bilgilendirmelere  kasıtlı  olarak  bu  eller  tarafından  yönlendirilmiştir. Tıpkı  toplumu  hipnoz  altına  alan  bir  TV  kutusu  gibi.

Sürekli  oynayan  bir  reklamın  bilinç altı  yollar  ile  insanları  etkilemesi  gibi.

HEPİMİZ  KÖLE  İSEK   NİYE  BİRBİRİMİZLE  ÇATIŞIYORUZ? GELİN  ASIL  HEDEFİMİZİ  BULALIM!

   Dünya’nın  süper  gücünün  Amerika  olduğunu  mu  düşünüyorsunuz? İlk yanılgıyı  burada  yakaladık  işte. Amerika  süper  güç  değil  ‘’SÜPER MAŞA’’  dır. Egemen  güçlerin  elinde  maşa  haline  gelmiş  bir  ülkenin  batması da  çıkması da  yine  bu  güçlerin  elindedir. Avrupa Birliği  denen  kuruluş da  yine  bu  örgütün  yönetimindedir.  Dünya bu egemen  güçlerin  oyuncağı  haline  gelmiş, hazırlanan  planlar  yıllar  öncesinden  uygulamaya  konmuştur. Bölünmeler, parçalayıp  yönetmeler, savaş  oluşturmalar, ele  geçirilen  topraklarda  piyon  yöneticiler  yerleştirmeler  hep  bu   egemen  güçlerin  yürüttüğü  politikalardır.

    Bu  kadar  güçlü  olduklarını  söylediğimiz  bu  egemen  güçler  kimdir? Biraz  bunları  inceleyelim  ve  kökenlerini  görelim. Daha  önce  bir  yazımda  Mısır  rahiplerinden  bahsetmiştim. Tapınaklardaki  ilmi  çalışmalardan, büyücülükle  ilgili  uğraşlarından  ve  bu  alanda  çok  ileri  seviyede  olduklarına  dair  açıklamalarım  mevcuttu. Bildiğiniz  gibi  firavun;  Mısır  yöneticilerinin  ortak  adıdır. Yani  bir  sürü  firavun  vardır. Firavunlar  gücünü  bu  tapınaklardaki  rahipler  topluluğundan  alıyordu.  Yani  onlara  danışmadan  iş  yapılmazdı. Çünkü  bu  rahiplerin  ellerinde  ilim  ve  büyü  güçleri de vardı. Cinlerle  irtibatlıydılar. Bu  güçleri  sayesinde  ayrıcalıklı  bir  sınıf  oldular  ve  halkın  da  saygısını ve  maddi  desteklerini  kazandılar.

ÇOK ZENGİNLERDİ!  Kendileri  tek  Allah’a  inansa  bile  halkın  seviyesini  küçük  görürler,  tek  Allah  inancının  soyutluğunu  kavrayamayacakları  sebebi   ile  putlar   inşa  ettirip, bu  inanca  putlar  vasıtası  ile  halkı  ulaştırmaya  çalışırlardı. Ve  doğruydu da, hangi  din  mensubuna  ait  bir  peygamber  geldiyse, halk  mutlaka   SOMUT  BİR  DELİL  VE  MUCİZE  istemiştir.  Musa,  Mısır  tapınaklarında  eğitim  almıştı  elbette. Onların  elinde  bulunan  ilme  vakıftı  fakat  bu  ilmi  kötü  yönde  kullanmalarına, şeytanla  işbirliği  yapmalarına  karşıydı. Putlara  karşıydı. Tek  Allah  inancını  yeniden  kurmak  istiyordu. İşte  Musa’nın  karşısında  böyle  bir  firavun  ve  güçlü rahipler sınıfı  vardı. Onlara  karşı  savaşmadı da zaten.  Bir  isteği vardı  sadece, mensubu  olduğu  İsrail oğullarının  çıkışına  izin  verilmesi. Köle  olarak  kullanılan  halkını  kurtarmak  istiyordu.  Musa  bu  kölelik  sisteminin  farkına  çoktan  varmıştı.  Bütün  halk  bu  seçkin  grubun  refahı  için  canı  çıkana  kadar  çalışıyordu. Siyasiler  dediğimiz  yöneticiler  ara sıra  halkı  mutlu  edecek  ufak  düzenlemeler  yapsa da;  millet,  firavun  ve  rahipler  sınıfının  kölesiydi. Mısır  tarihi   piramitler, tapınaklar semboller  ile  dolu. Rahiplere  tanrısal  bir  güç  yüklenmiş  halk  tarafından. Üstün  olduklarına  inanan  bu  rahipler  Avrupa’ya  geçişlerinde  gittikleri  ülkelerde  çok  önemli  bir  teşkilat  kurdular, bu  teşkilat çabalarından  en  güçlüsü  İspanya’da gerçekleşti, adı  İlluminati… İllimünati'nin gücü Kabala'dan geliyor.  Diğer  Avrupa  ülkelerinde de  teşkilatlandılar. Sembolleri  Mısır  tapınaklarında  kullanılan  sembollerdir.  Piramitin en  üstünde mason  ilahının  gözü  vardır. Hayalet  dediğimiz  görünmeyen  yöneticiler  bölümünde  300’ler, 33’ler, 13’ler ve en  üst  kademe  yöneticiler  basamaklar  halinde  gidiyor. Daha  altındaki  localarda  yöneticiler  kısmen  görünüyor, yani  ucu  açık  deniyor  buna. Örneğin  komünizm  locası  kurucusu  bellidir, asıl  emirlerin  nereden  geldiği  halka  aleni  değildir.  Bu  kademenin  altında  lionslar, rotaryler, mavi  localar, önlüksüz  masonlar   ise sadece  üstlerin  emirlerini  uygulayıcıdırlar. Halkın  içindedirler.
     Her  alanda  ve  sahada  içimizde  ve  karşımızdalar. Ünlü  pop  sanatçıların kliplerinde  bunların  sembollerini  görüyoruz. Para  resimlerine  kadar  sembollerini yerleştirmişlerdir  ve  hayatlarında  semboller  büyük  yer tutar. İmzaya  çok  önem  verirler  ve  bu  sembol  ve  işaretler  onların  imzalarıdır. Bu örgütün  planlarını  ortaya koyan  alttaki  alıntı  yazıyı  okuduğumuzda  amaçlarını  biraz  daha  anlamış  oluyoruz.
 

 

İllüminati toplantısından

(alıntı bir yazı, değişiklik yapmadan aynen eklendi)

CFR ve Bilderberg toplantılarda Illuminati yöneticiler ve üyeler’in basına sızdıran söyledikleri birçok kişiye fantezi ürünü olarak gelebilir ama, gerçek çoğu kez kurgudan daha çarpıcıdır. Türkiye hakkındaki şaşırtıcı açıklamaları duyunca şaşıracaksınız. Bu söylediklerini doğru olup olmamak amacıyla yaptığım araştırmalardan hayal ürünü olmadığını anlayınca sürekli düşünmeye başladığımı itiraf ediyorum.

Illuminati’nin yöneticiler ve üyelerinin nerede, nasıl ve ne zaman konuştuklarını gizlemek zorundayım. Yoksa beni yaşatmazlar. Sadece onların “italik” söylediklerini sizlerle paylaşabilirim. “İtalik” olmayan yazılarım bana aittir. Yani kendim yazdım. Bu arada aşağıda göreceğiniz “(…)”’ler, çevrili hatalı yüzünden bozuk konuşmalar bu konudan çıkarılmıştır.

Bizi ve Türkiye’yi ilgilendiren konuşmalarını ele alarak başlıyoruz.. Yorumlarınızı da bekliyoruz.

Rockefeller açılış konuşmasını yaparak;

“Sayın üyeler, hepinizi saygıyla selamlıyor ve açılış konuşmamı sunuyorum. her şeyden evvel, yüce liderimiz Lucifer’in örgütün başkanı olarak bizim için seçtiği ve bize yönlendirdiği onüçüncü üyemizin yakında bize katılacağının haberini almış bulunuyorum. Eski başkanımız Siyonizm’in destekçilerinden değerli bilim adamı Albert Einstein’in ölümüyle boşalan başkanlık koltuğu bir sonraki toplantımızdan önce sahibini bulacaktır. Kendilerinin bu göreve layık çok değerli bir bilim adamı olduğunu biliyorsunuz.”

Kim bilim adamıymış?.. Henüz onun kimliğini tespit etmiş değilim!?.. İnşallah tespit edebilirim ama bana göre büyük ihtimalle Stephen Hawking olabilir. Albert Einstein Illuminati’nin başkanı olduğunu duyunca şaşırmıştım. Ama 1950’li yıllarında İsrail Devleti’nin Cumhurbaşkanlığı adaylığını istememişti.. Neyse ki devam edelim

“Şimdi toplantımızın asıl konularına geçiyorum. Bildiğiniz gibi hedefimize adım adım yaklaşıyoruz. Kendimize ana ilke edindiğimiz Novus Ordo Seclorum yönündeki çabalarımız sayesinde, tek bir dünya devleti kurmamıza çok az kalmıştır. Dünyanın çeşitli ülkelerinde ajanlarımız sayesinde çıkarttığımız savaşlar ve karışıklıklar sayesinde hem biz zenginliklerimizi kat kat artırdık, hem de bu işe yaramaz insan sürüsünün bir kısmını yok etmeyi başardık. Gördüğünüz gibi bu yolda tek çözüm felsefemiz olan Ordo Ab Chaos sayesinde bize bilge adamlar, insanlığın efendileri olmaya devam edeceğiz.”

 

Şimdi burada anlamadığımız yabancı kelimelerini bizim dilimize çevirelim.

Novus Ordo Seclorum : Yeni bir Dünya Düzeni.

Ordo Ab Chaos : Kaostan kaynaklanan Düzen

Türkiye, Irak, Iran, Güney Amerika, Afrika, Gürcistan, Ukranya gibi pek çok ülkelerde darbeler ve karışıkların arkasında Illuminati’ye hizmet eden CIA ajanları olduğunu da biliyoruz!! Kaostan kaynaklanan Düzen felsefesi şimdiye kadar duyduğum ve duyacağınız en korkunç ve kanlı felsefesidir.

“Dünya New York’taki ikiz kulelere terörist saldırısı hikayesiyle planladığı üzere bir kaosa doğru sürüklenmiştir. Avrupa ve Amerikan halkları teröre karşı bütün destekleriyle yanımızdadırlar. Ortadoğu’da amacımız doğrultusunda ve Eski Ahit’te Tanrı’nın emrettiği şekilde, Irak işgal edilmiş ve sıra Büyük İsrail Devleti’nin toprakları üzerindeki diğer işgalci ülkelere gelmiştir. Irak’ta bir Kürt devletinin kurulması için önümüzde çok az engel kalmıştır. Bu durumda Büyük Ortadoğu Projesi’nin asıl amacının son aşamasına gelmiş bulunuyoruz.”

İkiz kulelere terörist saldırısı arkasında gizli Amerikan hükümet olduğunu zaten biliyorduk. Irak’ta Kürt devleti kurma yolunda adım adım gerçekleşeceğini ve Üç’e bölüneceğini yavaş yavaş acıyla görüyoruz!

“Hepinizin de bildiği gibi önümüzdeki en büyük engel Türkiye idi. Fakat Türkiye önce ülke içindeki provokatörlerimiz tarafından çıkarılan terör olaylarıyla ve daha sonra da yine bizim değerli ajanlarımızın uğraşları sonucu yaratılan *** ile uğraşmak zorunda kalmış ve bu uğurda yüz milyarlarca dolar harcamak zorunda kalmıştır. Bu da ülke ekonomisine büyük bir darbe indirmiştir. Bunun yanında satın aldığımız ülke yönetiminde söz sahibi, özellikle sabetayist kökenli bürokratlar ve işadamları sayesinde ülkede bankalar batırılmış ve ödediğimiz paraların çok daha fazlası bankalardan kaçırılan paralarla ülkemize yatırım olarak geri dönmüştür.”

İyi bildiniz.. İyi analiz etmişsiniz.. PKK, ASALA gibi Masonların bir oyunudur. Ekonomimiz nereye gidiyor!!!

“Bu kaynakları ülkenin önemli medya kuruluşlarının çoğunluk hissesini satın almak için kullanmış bulunuyoruz. Bizden de aldığı parayla çift maaşlı ve hayatlarından oldukça memnun olarak çalışan yazarlar sayesinde ülke insanlarını istediğimiz gibi yönlendirebiliyoruz. Bu ülke insanları yıllardır süren uygulamalarımız sayesinde kendilerini çaresi hissediyorlar ve tek kurtuluş yolunun Avrupa Birliği’ne girmek olduğuna inanıyorlar. Şu an Türkler, ülke ekonomisinin çok iyiye gittiği, Avrupa Birliği’ne mutlaka girmeleri gerektiği ve girecekleri masallarıyla uyutulmaktadır. Ama hiç düşünmüyorlar ki Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletlerden sonra bizim “Tek bir Dünya Devleti” yolunda attığımız büyük bir adımdır. Gerçek şudur ki, basit bir hareketimizle ülke ekonomisi batma noktasındadır ve sadece bizim desteğimiz ile ayakta durmaktadır.”

Tanıdığımız yazarlara lanet olsun. Türklükten utanan batı hayranı yazarlar ve Orhan Pamuk gibiler başımıza bela oluyorlar. Devlet bu hain işbirlikçileri tutuklansın artık!..

Bir mason Rockefeller’a dikerek sordu. “Peki İran konusunda neler yapılıyor?”

Rockefeller cevap veriyor;

“Bir Kürt devleti kurulmasına itiraz eden bir diğer devlet İran’dır; çünkü İran hükümeti kendi ülkesindeki Kürtlerin de ayaklanıp, bu kurulacak olan Kürt devletine katılmak için olay yaratacaklarından korkuyor; fakat İran zaten saldırı planlarımız içinde olduğu için bu bizi fazla endişelendirmiyor. Kürt devleti kurulduktan sonra sıra İran ve Suriye’ye gelecek. Irak hakkında söylenecek bir şey kalmadı, yönetim tamamen elimize geçmiş bulunuyor.”

(…) Yine bir mason “Sayın Mesih(!) Bush bu konuda neler yapıyor” soran Rockefeller hafifçe gülümsedi.

(…) Duvardaki dev bir ekranda, Türkiye’nin güneydoğu bölgesini, Suudi Arabistan, İran ve Mısır’ın bir kısmını, Suudi Arabistan, İran ve Mısır’ın bir kısmını, Suriye, Lübnan, Kuveyt, Filistin ve Ürdün’ün tamamını içeren Büyük İsrail Devleti’nin olduğu bir Orta Doğu haritası görünüyordu. Rockefeller bir çubukla haritada konuyla ilgili bölgeleri işaret ederek konuşmasını sürdürüyor:

 

“Sayın George Bush ile dün görüştüm ve talimatlarımız doğrultusunda savaşın İsrail’in İran’a füze saldırısı şekilde yapılacak; önce İsrail İran’ın nükleer tesislerini vuracak. Bu durumda büyük bir olasılıkla İran karşı füze bize saldırısı yapacaktır. Böylece biz yine İsrail’in yanında yerimizi alacağız ve İran’a karşı bir karalama kampanyasının ardından bu ülkeye büyük bir saldırı başlatacağız. Bu arada, Suriye sıranın kendisine geleceğini bildiği için İran’ın yer alacaktır. Biz İran’a saldırılarımızı yoğunlaştırırken İsrail Suriye’yi İngiliz Ordusu ile beraber işgal edecektir.”

Rockefeller! Senin söylediklerin birer birer gerçek oluyor!.. İran kolay bir lokma olmadığınız hepimiz biliyoruz. Bakalım İran’ı nasıl yapacağınızı göreceğiz. Suriye konusunda bildiğimiz bir şey yok.

“Kafatası ve Kemikler Tarikatı’na ve dolayısıyla Yale Üniversitesi’ne biz George Bush gibi itaatkar ve becerikli insanlar yetiştirdikleri için teşekkür borçluyuz” diye ekledi Rotschild.

Rockefeller başıyla onaylayarak konuşmasını sürdürüyor:

 

“Türk hükümetinin her hangi bir müdahalede bulunacağını sanmıyorum. Suriye’nin ortadan kaldırılması ve İran halkının vaat edilmiş toprakların dışında kalan topraklara sürülmesi ve orada kendilerine bağımsız bir Şii devleti kurulmasına razı olacaklardır. Sonra sıra Kürt devletinin İsrail’e ilhak edilmesine gelecek. Bu noktada sanırım Kürtler biraz baş ağrısı yapabilirler ama Barzani bildiğiniz gibi bir Kürt Yahudi sidir  ve bizim tarafımızda yer alacaktır. Ayrıca Barzani babasının başına gelenleri çok iyi hatırlıyordur ve Emperyalist bir devletin dostların her zaman Emperyalizme hizmet etmesi gerektiğini bildiğini ve kaderlerine razı olacaklarını umuyorum.”

Zavallı devletimizcik.. Bu konularda bir şey yapsın artık Devlet duyun bizi!.. Devlet İran ve Irak’ta olanlara hiç göz yummayınız..

“En son olarak Sina Yarımadası ve Suudi Arabistan’ın kuzey kısımları işgal edilecek. Ürdün ve Lübnan ise işin en kolay kısmıdır. Suudi ve Ürdün kralları Amerikan bankalarında yatan paralarına dokunmadığımız sürece istediğimiz kadar toprak alabileceğimiz konusunda bize kesin teminat verdiler. Diğer Araplar ise kendilerine dokunulmazsa Amerika Birleşik Devletleri’nde daha fazla yatırım taahhüdünde bulunuyorlar.”

Hz. Muhammed’e hakaret eden karikatürler Arapları bile etkilediğini göremiyoruz!.. Buna rağmen Araplar ABD’de yatırım yapmaya devam ediyorlar.

Başka bir mason soruyor:

“Türkiye’nin doğu bölgesini nasıl ele geçirmeyi düşünüyorsunuz, biliyorsunuz ki Fırat ve Dicle nehirlerinin bulunduğu bölgeler hem vaat edilmiş toprakların önemli bir bölgesi olarak, hem de yakın bir gelecekte baş gösterecek olan su sıkıntısını gidermede en kritik alan olarak karşımıza çıkıyor. Türkiye ile savaşmayı göze aldınız mı? “

Rockefeller de cevaplıyor;

“Daha önce belirttiğim gibi Türk hükümeti şu anda bizim verdiğimiz borçlarla ayakta duruyor, sanırım bizimle savaşmayı göze alamazlar. Ama biz yine de bir “B” planı yaptık. Türkiye’nin zorluk çıkarması durumunda, Türkiye’nin doğu bölgesinde hak iddia etmelerini, böylece çıkacak bir savaşta kesinlikle Kürtlerin arkasında olacağımızı Barzani’ye ilettik. Bizim desteğimizle Kürtler o bölgedeki provokatörlerin ve misyonerlerin kışkırtacağı Kürt asıllı insanlarla birleşerek Türk ordusuna karşı isyan çıkaracaklar. Osmanlı İmparatorluğu’na karşı uygulanan planın aynısı, böylece Türkler iki ateş arasında kalmış olacak. Ne demişler, tarih tekerrürden ibarettir. Tabii bunları Kürdistan İsrail’e ilhak ettirilmeden önce yapacağız. Böylece bir taşla iki kuş birden vuracağız. Hem Türkiye bir oldu bitti karşısında kalacak, hem de bu bölgeyi Kürtler sayesinde elde etmiş olacağız. Zaten Amerika Birleşik Devletleri Lozan Antlaşması’nı tanıyan imzayı atmamış ve dolayısıyla Türkiye’nin sahibi olduğu toprakları hiçbir zaman kabul etmemiştir ve bizim için Sevr  Antlaşması hala geçerlidir.”

Hiçbir zaman kabul etmediğimiz Sevr antlaşmasını diriltecek bir şey olmayacak! Sevr umudu boş ve hayaldir. Biz tarih’ten ders almadığımız ne kadar doğruluğunu Rockefeller tarafından kanıtlıyor. Vay halimize! Tarihten ders alamayacak aptalız.

“Türk ordusunu pek hafife almayın, Türklerin ne kadar iyi bir savaşçı millet olduğunu unutuyorsunuz.” Bunları söyleyen Habsburg, Viyana kuşatmalarını hatırlayarak acı acı gülümsedi.

Yaşlı herif! Türk korkusu var sende!

(…)

Rockefeller cevaplıyor:

“Avrupa’dan herhangi bir itiraz gelmeyeceğini umuyorum. Sayın üyelerimiz, umarım kendi hükümetleri ile gereken anlaşmaları yapıyorlardır.”

(…)

“Vatikan ise tamamen avucumuzun içindedir. Ambrosiano Bankası skandalından sonra Papa uslu bir çocuk gibi ne söylenirse yapıyor. Aksi takdirde, Vatkian’ın önde gelen şimdiki Kardinallerinin ve eski bazı Papaların birer Mason veya Ateist oldukları, Vatikan’ın uyuşturucu mafyası ile olan ilişkileri, Vatikan Bankası’nın mafyanın kara parasını aklama operasyonları ve karşılığında aldığı komisyonlar, eski Papa II. Jean Paul’ün bir zamanlar Almanya’da Yahudi katliamlarında kullanılmak üzere zehirli gaz üreten bir fabrikada çalıştığı ve Nazilere bu gazları sattığı, en önemlisi ise İsa’nın soyundan gelen neslinin kimler olduğu gibi bilgiler örgütümüzün medya ordusu ile bütün dünyaya ilan edilirse, ortada Vatikan diye bir kurum kalmayabilir. Zaten daha önce de Vatikan’ı bu pisliklerden temizlemek isteyen Papa I. Jean Paul’ün ortadan kaldırılması işini, her şeyin eskisi gibi sürdürülmesi için Vatikan piskoposlarının isteğiyle, Illuminati halletmişti. Papa’yı, Vatikan’ın Katolik üzerindeki nüfuzundan yararlanmak için elimizde tutmamız gerekiyor.”

Helal olsun. Vatikan'ın gerçekleri bilmiyorduk senin sayesinde öğrendik. Sapık ve eşcinsellerin yuvası Vatikan bitsin..

“Sanırım her şey bu konuştuğumuz senaryoya göre giderse, vaat edilmiş toprakların ele geçirilmesiyle Büyük İsrail Devleti kurulacak; daha sonra Kudüs’teki Kubbet-üs Sahra ve Mescid-i Aksa Camisi’nin yıkılmaları ve yerine Süleyman Tapınağı’nın tekrar yapılması ilk hedefimiz olacaktır. Yalnız burada bir sorumuz var. Bu yapılar Müslümanlarca çok kutsal sayılıyor. Bu sebeple bunu şu şekilde yapmayı planlıyoruz; Cami yakınlarında bir yerde arkeolojik kazı bahanesiyle bir çalışma başlattık ve buradan kazılan tünellerle binaların temellerine kadar ulaştık. Bu binaları yıkmak için bütün yapmamız gereken deprem tetikleyici radyo dalgaları göndermek ve dört ya da beş bir sarsıntı sadece temelleri zayıflatılmış bu yapıların kolayca yıkılmasını sağlayacak, diğer yerleşim birimleri fazla zarar görmeyecek.”

Bizim için Süleyman Tapınağı hiç iyi değil!.. Fanatik hahamlar Mescid-i Aksa’yı bombalamaya çalıştıklarını da biliyoruz. Bizden başka kimse bundan haberi yok…

Yukarıdaki Rockefellerin sözünde Illuminati ve Yahudilerin en büyük hedeflerden biridir. Kubbet-üs Sahra ve Mescid-i Aksa Camiyi yıkıp yerine ne gibi binayı inşa edeceklerini aşağıda görebilirsiniz.

“Bu noktadan sonra artık hiçbir şey bizi kutsal hedefimize ulaşma yolunda önümüzde engel olamayacak. Eski Ahit’te belirtildiği gibi, dünyadaki bütün Yahudiler Büyük İsrail Devleti’nin kurulmasıyla anavatanına göç edecek ve binlerce yıl bekledikten sonra Süleyman Tapınağı’na tekrar ibadet etmeye başlayacaklardır. Böylece İsrail dünyanın en güçlü devleti olacaktır.”  (alıntı sonu)

 

Bu  çalışmalarda  hedef  aldığım  kitle Musevi vatandaşlar  değil, doğmatik ve şeytani emirlerle hareket eden Siyonist Yahudiler ve onların tabi oldukları insanlık düşmanı canice hazırlanmış komutlar, kurmuş oldukları gizli örgütler ve faaliyetlerini  araştırmaktır  hedefim.

 

  İllüminati  büyük  ölçüde  görevini  tamamlamıştır  ve  yerine  daha  güçlü  bir  örgüt  yerleştiriliyor.  Tavistock örgütü…  Bu  örgütün  uygulama  alanı  sahalarda  değil.  Yani görünür  bir  savaş  ile  değil  eylemleri.  Daha  çok  psikolojik  çalışmalar  ve  bilgi  bombardımanı  ile  saldırılar  planlanıyor.  Tavistock görünürde bir düşünce üretme merkezi, bir klinikleri de var, burada özellikle Freud’un beyin yıkama yöntemleri üzerine çalışıyorlar ve bu yöntemlerin kitleler üzerine nasıl kullanılacağını araştırıyorlar. Ve sonunda dünyanın her bölgesindeki farklı kültürlere ve farklı siyasi iklimlere yönelik yöntemleri çıkarıyorlar.

 

  Ben  bir   faraza  ile  açıklayayım.

Bütün   Dünya  medyasını  ellerinde  tuttuklarını  kendileri  söylemişlerdi. Bunu  biliyoruz. Yazılı  ve  görsel  bütün  medya  ile  sizin  beyninize  UFO  safsatasını  yerleştirebilirler  örneğin. Kitlesel  olarak  bir  bilinç  yönlendirmesidir  bu.  Daha  sonra   bir  bölgeye  diyelim ki  roket  attılar.  Rahatlıkla  ‘’ Uzaylılar  yaptı’’  diye  bütün  dünya  medyasına  bunu  söyletebilirler.  Çünkü   medya ellerinde  ve  görüntüler de  uydurabilirler.  Bütün  ülkelerin   yöneticileri de  yalnızca  onların  görevde  kalmasına  izin  verdikleri  kişiler  olduğu  için,  ülkelerin  başkanları da  bu  bilgiyi  bu  şekilde  onaylayabilir,  insanları  böyle  bir  yanılmaya  sürükleyebilirler. 

   Benim  örneğim  onlar  için  çok  basit  ve  kolay  bir  örnek.  Onlar  kliniklerinde  çok  daha  gelişmiş  deneyler  yapıyorlar.  Örneğin  havadan  püskürtülen  bir  gaz  ile  insanları  toplu  hipnoz altına  almaları  da  bir  proje  olabilir.

     Deccal   deccal  diye  hâlâ  bekleyen  Müslümanlar da  zamanımızdaki  deccaller  arası  yarışmaları  göremiyorlar.   Yaşadığımız  bu  zamanın  tasvirlerini   peygamberimizin  sözlerinde  rastlıyoruz. Peygamberimiz  zamanında  döne  döne  Allah  bulmak  diye  bir  şey  yoktu,  tarikat  yoktu. Tarikatlar  Mısır’a İslamiyet’in  girmesi  ile  başlıyor. Mısır  rahipleri  Müslümanlığı  inceleyince  kendi  ritüellerine  entegre  ediyorlar. Yani  basamak basamak  ruhun  yücelişi, sırlara  erişmesi,  maddeye  hükmetmesi  filan. Bunlar  hep  cinlerle  irtibatta  oldukları  için  bazı  bilgiler  alabiliyorlardı. Bunlara da  keramet  deyip  sunuyorlardı. Keramet  dedikleri  aslında  simya  ilmine   vakıf  olmaları. Yani  bu  bilgiye  ulaşan  herkes  bunları  yapabiliyor  çünkü  yabancı  ülkelerde  de  böyle  cinleri  olan  kehanetçiler  olmuştur. Malum  cinler  başka  boyutta  olduğu  için  yapıları  ve  ömürleri  farklıdır.  Fakat  cinlerin  Müslüman  olanları asla  Allah’ın  emrine  karşı  gelmeyeceği  için  bu  kişilerin   irtibatta  oldukları  cinler, cinlerin  iblisleriydi  hep. Ruhani  olgunlaşma  diye  kendi  uygulamalarını  İslamiyet’e  entegre  etmişler  ve  hayatlarını koruması  anlamında  Hz. Ali  ile  sözleşmişlerdir  Mısır’da.      Hz. Ali  asla  onların  dini  ritüellerinde  bulunmamıştır. Kendisi  bizzat   peygamberimiz  ahlakı  ile  yetiştirilmiştir. İblislerin  tarikatlarıyla  ilişkisi  sadece  hayatlarını  koruma  anlamındadır  ve  savaş  sözleşmesi  şeklindedir.  Kendilerini  korumaya  aldığı  için  ayrıca  sevmişlerdir  onu.  Hz. Ali’ye  tarikat  içinde  bulunduğu  iftirasını  atanlar  bu  vebali  nasıl  kaldırabilirler  bilemiyorum.  İslam’ın  emrettiği zekat, hac,  namaz, oruç, kelimeyi şahadet.  Kelimeyi şahadet  getiren  biri  diğerlerini  maddi  ya  da  bedeni  gücü  yetiyorsa  yapar. Namaz  ise  hasta  iken  göz  ile  kılınabilir  denmiş  ve  namazdan  taviz  verilmemiştir.  Peygamberimiz  zamanında  hiçbir  sahabe, halife ve  diğer  Müslümanlar da    tarikata  dahil    olmamış,  daha  sonraki  yıllarda  bu  tarikatlar  siyasi  cezbe  merkezi  haline  geldikçe  katılanları  çoğalmıştır.

    Tarikatlar, Freud’un beyin yıkama yöntemlerini  aşmış  durumdadır. Dinin,  insanların  ve  toplumların  hayatında  çok  önemli  yer  ettiği  gerçeği  ile  yüzleşip,  çocuklar  ve  gençlere  doğru  kanallardan  dini  eğitim  verilmedikçe  tarikatlar  içinde  genç beyinler   eriyeceklerdir.

     Medya da  bir  beyin  yıkama  modeli  olarak  kullanılıyor. Örneğin  bir  star  yaratıyor,  yarattığı  o  isme  gençleri  köle  edecek  kadar  bağlayabiliyor. Tarafsız  bir  gözle  incelediğinizde  bu  isimlerin  hiçbir  yeteneği  olmadığını, sadece  şişirildiğini  görebilirsiniz  aslında. Çok  medyatik  olan  isimler  hakkında  bazı  araştırmalar  yapıldığında  gerçekler  ortaya  çıkıyor. Ülkemiz  aleyhine  kim  söylem  ve  eylemde  bulunduysa  o  zatlar  dışarıda  ödül  alıyor.   Önümüze  konulan  yemeklerde  seçici  olmamız  gerekiyor,  yemeklerin  içine  bilerek  tatsız  tuzsuz  katkılar  konuyor.  Medya  birini  pompalıyorsa   mutlaka  sebepleri  vardır.   

    Deccal,   birçok  yalan   söz  söyleyecek,  inanmayan  çok  az  olacaktır. Kitleleri  inandıracaktır. Başlayan  psikolojik   savaşta  verilen  yanlış  bilgi  tuzaklarına   düşmeyen  azınlık  içinde  olmanız  dileğimle.  Azınlık  olacağımız  kesindir. 

     Umutsuz  bitirmemek  adına  şunu da  eklemeliyim ki,  daha  sonra  bütün  güçlerini  kaybedecekler,  gerçekler  ebediyen  saklı  kalmaz. 

 

2011

Müjgân  Akyüz

 

 

( Gerçeğe Ne Kadar Hazırız başlıklı yazı MüjganAKYÜZ tarafından 15.11.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu