Masallar Ve Gerçekler 1
Her
masalın gerçek bir yanı varmış...
Zehri
yüzüklerinde taşırmış padişahlar. En görkemli saltanatın kulesinde
otururlarken, uzatırlarmış ellerini kölelerine.. Bilmeden dudakların değdiği o şatafatın
baş dönmesinde, saklı nice gerçekler dururmuş
ta, haberimiz yokmuş...
Ne zaman ki, hayale dalar insan o zaman
kuvvetten düşer. Bazen düşünmek, zamanın zembereğine mağlup olmaktır. Geçmişin kuvvetsizliğinde,
geleceğin belirsizliğinde savrulurken beden, elde edilebilecek tek hakikat, yaşadığın
anın kıymetidir.
Yaşıyordu çocuklar masumluğun zirvesinde ve analar, babalar ışığıyla yüklenmişlerdi
hayatı. Yaptıkları her şey kayıt altındayken, huzur yoktu belki hayatlarında. Ama
yaşamak her ne olursa olsun güzeldi.. Güneş doğuyordu ya ve yağmur zaman zaman
çiseliyordu üstlerine.. Tüm renkler vardı kainat sarayında, siyah belirgin bile
olsa...
Halepçeli Ömer, şefkatle baktı yavrusuna. Gözünün nuru, gönül aydınlığı biricik
evladı Ali uyku mahmurluğu içerisinde bir köşede kıvrılmıştı da, hanımının ikazıyla
onu kucaklayıp yatağına yatırmak için odasına yönelmişti.
Tam o sırada, Ali gözlerini araladı. Babacığım ben uyumuyorum ki deyip
huysuzlanmaya başladı. Ömer biliyordu evladının huyunu. Usulca yatağına yatırdı.
Komedinin üzerinde duran masal kitaplarından birine uzandı.
Bir musikiyi andıran sesiyle masal kitabının sayfalarını araladı ve kaldığı
yerden okumaya başladı.
Pamuk Prenses, evinin kapısını çalan bu yaşlı ve çirkin ihtiyar kadına acımıştı.
Ona bir parça ekmek ve bir bardak su getirdi. Yaşlı kadın suyunu içtikten
sonra, benim güzel kızım dedi ve çantasından çıkardığı kıpkırmızı bir elmayı prensese
uzattı. Hadi ye kızım dedi.. Prenses ömründe hiç bu kadar kırmızı bir elma
görmemişti.
Ömerin şefkatli bakışları evladının üzerine yöneldi. Yavrusu mışıl mışıl bir
uykuya dalmıştı. Masal bir elmanın kırmızılığında kalmış, prensesin onu yiyip
yemeyeceği meçhule uzanmıştı. Ama hayat tüm gerçekliğiyle fermanını duyuruyordu.
O sabah Ali ve annesi hatta tüm Halepçe çok güzel bir elma kokusuna uyandılar. Ali
koşarak mutfağın yolunu tuttu. Koku burdan gelmiyordu. Annesi de meraklanmıştı
doğrusu. Fatıma feracesini sırtına geçirdi. Koşar adım sokağa çıktılar. Hayret komşuları
da sokaktaydı. Herkes bu kokunun kaynağını arıyordu. Tüm şehir ordan oraya
koştular, durdular. Belki de kıpkırmızı bir elmanın, kokusunu aradılar.
Bir zaman sonra vücutlarında bir yanma hissetmeye başlamışlardı. Fatıma sağa
sola koşturmalarına yordu. Gözleri Aliyi arıyordu. Bir an önce evlerine
dönmenin telaşesi sarmıştı. Aliyi kaptığı gibi evinin yolunu tuttu. Ali, anne
ben yanıyorum, her tarafım yanıyor diye haykırıyordu.
Eve girdi ve doğruca banyonun yolunu tuttu. Bu harareti kaynak sularından
başkası dindiremezdi ama yapacak bir şey yoktu. Suyu üzerlerine boca etmeye
başladığı an, alevsiz ve dumansız bir işkencenin tam ortasına düştüklerini
anladılar. Vücutları acıyla büzüştü ve çığlıklarla koyun koyuna sarılarak orda
can verdiler.
Kitap, masum bir hikayenin özgürlüğünde geleceğe uzanırken, yüzüklerinde zehir
saklı akbabalar, bir elmanın kırmızılığında, unutulmadık bir zaferi
kutluyorlardı. Bir şehir uykuya dalmıştı..
(
Masallar Ve Gerçekler 1 başlıklı yazı
Süvari İzci tarafından
24.04.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.