Her zaman ki saatte, işe gitmek için yola koyulmuştum. Sonbaharın hafif serinliğinde, saatler gece yarısına yaklaşırken, sokaklar tenhalaşmış, evlerde ışıklar teker teker sönmeye başlamıştı. Mahalleden yeni çıkmış, kanal boyu kavak ağaçlarıyla sıralanmış şose bir yolda ilerliyordum. Gece mesaisine başlayalı birkaç hafta olmuştu. Yolun asfalta uzanan köşesinde, yalnız başına dikilmiş bir sokak lambası, adeta kaderine terk edilmiş bir vaziyette duruyordu. Işığı varla yok arasındaydı ve ben her gece o lambanın altında birlikte mesai yaptığımız arkadaşımın arabasıyla gelip beni almasını bekliyordum. Yolun bir kaç metrelik mesafesi kalmıştı. Uzaktan görünen araba farları arkadaşımın da gelmek üzere olduğunu gösteriyordu. 

Köşe başına gelmiştim ki, araba bir anda farlarını söndürüp hemen önümde durdu.  İçeriden bir el uzanıp arka kapıyı mandalından açtı. Şaşırmıştım doğrusu. Her zaman ön tarafa oturur, kapıyı da kendim açardım. Arkadaşımın bu alışılmadık tavrı ilginçti. Gerçi onun bu tarz tavırları nadirde olsa olurdu. Şaşırtan ve hayrete düşüren.

Selam verdim ve arka koltuğa oturdum. Başıyla selamıma karşılık verdi.
- Ne var ne yok dedim
Boğuk bir ses tonuyla; iyi deyip sustu...

Başında siyah bir bere, direksiyonu kaplayan ellerinde, parmakları açıkta bir eldiven vardı. Dikiz aynasından fark edilen gözleriyle her zaman ki karamsar surat ifadesi fark ediliyordu. Üzerinde çok durmaya değmezdi.

Normal bir hızda seyreden arabada arkama yaslanmış ve yaklaşık yirmi dakika sürecek yolculukta konuşmaya pek meyilli olmayan arkadaşımın yüz ifadesinden sıyrılmış bir vaziyette telefonumu kurcalıyordum. Son zamanlarda sosyal medyada çokça oynanan bir oyuna birkaç gündür merak sarmıştım. Bu süre içerisinde onu oynasam hiç fena olmayacaktı.

Oyunu açmış, oynamaya başlamıştım ki, -aradan beş altı dakika kadar bir süre geçmişti-, oyunu bölen çağrı sesiyle irkildim. Bilinmeyen bir numaradan bir arama gözüküyordu. Arkadaşım merakla dikiz aynasından beni gözlüyordu. Telefonu açtım. Duyduklarım beni tamamen ürkütmüştü. Telefondaki ses:

-Semih nerede kaldın kardeşim? On dakikadır yolun ağzında seni bekliyorum diyordu.

Telefondaki ses arkadaşımındı. Peki, gözlerinden tanıdığım arabadaki adam kimdi?

2. Bölüm

Vücudum buz kesilmişti. Telefon elimden düşmek üzereydi. Kulaklarım da arkadaşımın sesi çınlıyordu. Gözlerim ise arabayı süren adamdaydı. Duyduklarım hayal miydi acaba. Kendime gelmek adına telefonu kulağıma götürüp;
- Serkan orada mısın? diye seslendim.
-Bekliyorum diye bir ses duydum ve telefon kapandı.

Çıldırmak üzereydim. Ani bir hamleyle öndeki adamın omzundan kavradım. Adeta bir kemik yığınından ibaret bir canlıya dokunuyor gibiydim. Benim bu hamlemle beraber, adam bir anda arkasına döndü. Gözleri kan çanağı, vahşi bir hayvanın siluetine benzer yüzüyle biri bana bakıyordu.  Yaşadıklarım rüya olamazdı. Avurtları içine çökmüş, yanağının hemen yanında küçük bir beniyle arkadaşımdı bu. Tek farkı kan çanağı gözleriydi.

Serkan diye seslendim. Tepki vermiyordu. Sesimi yükselttim. Hiçbir tepki yoktu. Arkadaşımın yüzü içerisinde lanetlenmiş bir iblisle konuşuyordum adeta. Bu sırada araba hızlanmaya başlamıştı. Uçar gibi gidiyorduk.

Bir şeyler yapmalıydım. Gecenin karanlığında, hızla seyreden bir arabada meçhule doğru gidiyorduk. Tanıdık bir yüz içerisinde, sahipsiz bir beden var gibiydi.

Sakin olmalıydım. Arkama yaslanıp biraz konuşmaya çalışmalıydım.
-Kimsin sen dedim?
Bu soruyu bekler gibi, bir anda arkaya döndü. O sırada araba hızla seyretmeye devam ediyordu.
- Masum bir bedene sahip, suçsuz bir ruh.  Günahlarına kefaret olan bir ölümle seyre çıkıp, geri dönmeye hazırlanan. Hatırla her insan çift yaratılırmış. Ruhlar da çift ve her bir ruh, ikizini bulmaya döner geriye…

Söylediklerini bir fısıltı halinde dillendiriyordu. Anlam veremediğim cümleler, zihnimde bir film şeridi gibi geçiyordu. Ruhlar çift yaratılır ve geri dönmeye hazırlanan bir ruh...

Hızla seyreden araba viraja girerken uçuruma doğru gidiyordu. Işık hızında bir hamleyle bir yerlere tutunmaya çalışıyordum. Çünkü az önce, yanımda taşıdığım bıçakla öndeki adamın boğazını, şah damarından kesmiştim…

Bölüm 3

Gözlerimi aralamaya çalışıyordum. Etrafımda bir koşuşturmayı hissediyor ve penceresinden ışık vuran beyaz badanalı bir odada, hareketsiz yatıyordum.

- Kendine geliyor, hasta kendine geliyor diye seslenen biri, doktor beyi çağırın, hasta uyanıyor diyen başka biri ortalığı velveleye veriyordu adeta. Neler oluyordu anlayamıyordum. Gözlerimi açıp, etrafıma bakmaya başladığımda hareketsiz bir halde, tek kişilik bir odada olduğumu fark ettim. Kapının hemen yanında boş bir sandalye, duvarda eski bir saat ve hemen yanı başımda telaşla kapıyı gözleyen bir hemşire.  Burada olmama bir anlam veremiyordum doğrusu.

Biraz sonra odaya; uzuna yakın bir boyda, siyah çerçeveli bir gözlük kullanan ve beyaz önlüğü üzerinde bir doktor girdi.

-Semih Bey, nihayet kendinize geldiniz.  Ben hastane başhekimi Serdar Kahraman. Kötü bir kaza geçirdiniz. Yirmi metre uçurumdan ağır yaralı olarak çıkarıldınız. Hatırlıyor musunuz?

Hayal meyal bir şeyler gözümün önünde uçuşmaya başlamıştı. Kırmızı gözler, fısıldayan dudaklar ve şah damarına saplanan bir bıçak.
-Hatırlıyor gibiyim doktor bey… Ve telefon…
Serkan diyebildim. Serkan nerede doktor bey. Hala gelmediğimi görünce beni merak etmiştir? Aramalıyım onu?
- Sakin olun Semih Bey, arkadaşınız iyi… 

Doktorun söyledikleri içimi hiç ferahlatmamıştı. Arkadaşımın aksine bürünen o yüze ne olmuştu? Ölmüş müydü? Neden kimse bir şey söylemiyordu.
-Arabadaki adamı buldunuz mu? diye sordum. Yaraladım onu. Arkadaşıma zarar verecek adamı yaraladım. Hiçbir yere kaçamaz. Şimdi gidip arkadaşımı bulmalıyım!

Doğrulmaya çalıştım ama belden aşağımı hareket ettiremiyordum. Ellerim de her iki yandan yatağa kelepçelenmişti. Neler oluyordu? Bu kelepçelerde neyin nesiydi?

- Doktor diye seslendim. Odanın kapısı aralandı. İçeriye sivil kıyafetli biri girmişti.

-Semih Bey. Ben cinayet büro baş komiseri Zülfikar Gündüz. Kendi söylemleriniz ve araç içerisindeki araştırma ve tetkiklerden elde edilen netice itibariyle maktulü boğazından bıçaklayarak öldürmek eyleminden dolayı tutuklusunuz. Haklarınız size bildirilecek. Tedavi sürecinden sonra mahkemeye çıkarılacağınızı bildirmek isterim.
- Arabadaki adam bizden değil diye haykırmaya başlamıştım. Geriye dönmeye hazırlanan bir ruh. İkizini bulmaya gelen. Telefon kayıtlarıma bakın. Arkadaşım Serkan aradı ve bekliyorum dedi. O zaman anladım. Arabadaki Serkan’a benzeyen eşiydi. Gelmek üzereydi.
- Semih Bey, yakınlarınızdan alınan teyitle söylüyorum ki, üç aydır telefon kullanmıyordunuz ve gece vakti evinizden nasıl çıktığınız ve maktulün arabasını nasıl durdurduğunuz bilinmiyor.

Komiser Zülfikar Gündüz neler söylüyordu anlamıyordum. Ama bildiğim bir şey vardı o da arkadaşımın yerine geçmeye çalışan bir ruhun varlığından emin oluşumdu.

Devam Edecek.. 

( Geçmişinden Ne Getirdin? başlıklı yazı Süvari İzci tarafından 6.06.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu