hep bir meleğin kanadı kırılır
o an gamze goncalaşır
kul denir her değdiğine
hatırlar mısın
doğumunda delerek dünyanın
göbeğine açtığın çukurun
derinliğini
doldur dediler
amelin neyse doldur
iyisiyle kötüsüyle
yeter ki kalmasın çukur
veya
elma ısır onun yerine
sürgün ondan sonra başlar
sür sürebildiğin yere
dilsiz kuşlar bile bak geldi
dile
yalnız bende değil bu büyü hali
yaprak da tutuklu kaldı dalına
acayip bulutun gözleri bile
ağladı ağlayacak
çukurlaştı iyiden iyiye
sağ çıkamayacaksın belli
mecburi rüzgarım ve yağmurum
kader denir derdine
çarpa çarpa kırıp
dağıtırken karamsarlığı
olağan üstü hal say
sonuna geldiğimizde
atar damarlarında
yumru yürekler gibi atan
o küçük çukurun
atışlarını helal say
ağzının
çukurundaki o iri yağlı yılanın
dışarıya
fırlattığı kelimelerin manalarına
tısladı: tükürükle
birlikte huzme huzme
yüzümü yıkadı
zavallı çukurunda
kalan kalbim
kıpırdayamadı
kendine mutlu bir son
aradı
ayağımın teki de olsa
da çukurda
gönül ferman dinlemiyor
kimsenin çoğrafyasını bilmediği,
kimsenin yüz sürmediği
çenesinde derin
çukurlu yılansız topraklar arıyor,arıyor