Acaba hiç düşündük mü nedir bu eskiye özlem? Yoksa bayramlara, günlere , mevsimler değil de elimizden kayıp giden gençliğe mi özlem duyuyoruz? Şakaklarımıza yağan kara müdahale edemediğimize mi yanıyoruz? Ömür nakdimizin ağır ağır tükenmesine bir şey yapamadığımızın için, beyhude geçen günlerin mi arkasından ağlıyoruz? Yaşadığımız anı iyi değerlendiremediğimiz için keşke hanemize bir çentik daha attığımıza mı üzülüyoruz?

“Nerde o eski bayramlar.” cümlesini içimizde duymayan yoktur sanırım. Çocukken, otuzunu geçen herkesten duymuşuzdur bu cümleyi... Şimdi de belkide bizler kullanıyoruz. Dönüp baktığımda şairinde dediği gibi “yaş otuz beş yolun yarısı” geride kalmış. Ama ömrün ortasında mıyız onu bilemiyorum. Farzet ki ortasındayız. Ne yapmışız bu ana kadar?

Doğmuşuz, bir elimizden annemiz tutmuş, bir elimizden babamız onların desteğiyle büyümüşüz. Sütü anamızdan tüketmişiz, harçlığı babamızdan almışız, paylaşmayı ablamızdan ya da ağabeyimizden görmüşüz. Kıskançlığı kardeşimizden, tarihi dedemizden, yaşlılığı ebemizden öğrenmişiz. Bilgiyi öğretmenimizden, adabı hocamızdan, vermeyi hacımızdan, korumayı dayımızdan ya da emmimizden, fedakarlığı teyzemizden görmüş, bayramlığı halamızdan, ateşi yakın komşudan külü uzak komşudan almışız.

Bereket yüklü yağmurlar beklemişiz güz mevsiminde, kışın bize gülen sıcacık bir güneş istemişiz kuytularda; bahar rüzgarlarıyla rengarenk çiçeklerin kokusunu çekmişiz içimize doya doya; yaz geldi mi koyu bir gölgede buz gibi bir ayranı dikmişiz tepemize. Dönüp baktığımızda da gördüğümüz şey tepe tepe kullanılmış yirmi otuz yıl kalmış elimizde.

Almışız, görmüşüz, öğrenmişiz, yemişiz, içmişiz, koklamışız; velhasılı kelam tüketmişiz, tüketmişiz, tüketmişiz… Şimdi bir kez daha acaba diyorum, bizler vermeden almayı, emeksiz yemeği, koymadan tüketmeyi mi özlüyoruz eskiyi özlerken.

Evet sevgili dostlar.
Dedik ya yolun yarısına geldik. Artık bir anne, bir baba olarak, keşkelerimiz çoğalmadan, kendi çocuğumuzun elinden tutup, cebine harçlığını koyma zamanı. Bayramlıklarını giydirerek, şehrin en güzel parklarını gezme zamanı. O her şeyden çok sevdiğimiz şeker yavrularımıza; elma şekeri, horoz şekeri, pamuk şekeri alma zamanı. Büy6üklerin ellerinden küçüklerin gözlerinden öpme zamanı. Giydirme, yedirme, içirme, zamanı. Bu kadar aldıktan sonra şimdi verme zamanı.
Herkim hangi mesleği yapıyorsa en iyisini yapma zamanı. Ya bir eser yazma ya da hakkında bir eser yazılacak bir eser yapma zamanı. Maziye takılıp kalma değil istikbale bakma zamanı.
Ardımızda hoş bir sadâ bırakma zamanı.

Mustafa İsmet KESKİN
Sadâ: Ses. Avaz. Savt. Yankı.
( Hoş Bir Sadâ başlıklı yazı şaircesevmek tarafından 20.09.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.