Değerli Meslektaşlarım,

Millet Mektepleri’nin açılışı ve Atatürk’ün Başöğretmenliği kabul tarihi olan 24 Kasım günü, 1981 yılından beri “Öğretmenler Günü” olarak kutlanmaktadır. Başta, Başöğretmenimiz Atatürk olmak üzere, ebediyete intikal etmiş, bu uğurda canlarını vermiş, şehit öğretmenlerimizi rahmetle yâd ederken, hayatta olan tüm öğretmenlerimizi de; saygı, şükran ve minnetle anıyoruz. Bu vesile ile onların da öğretmenler gününü kutlayarak sözlerime başlamak istiyorum.

Şimdi gözlerinizi kapatıp, sizleri bir hayal yolculuğuna çıkarmak istiyorum. Yıl 2040’lar. Aylardan kasım. Bir sahil kasabasında, elinizde oltanız, ömür nakdini ağır ağır tüketirken, Anadolu’nun her köşesinde, bozkırlarda, kurak topraklarda yetiştirmeye çalıştığınız gülleriniz aklınıza geliyor.

O güllere yıllarca emek verirsiniz, bir gün toplayıp gittiniz mi valizinizi, her şey geride kalır sanırsınız ama yanılırsınız. Çünkü bozkırlarda açan bir güldür öğrenci. Ve yıllar sonra soğuk bir kasım sabahında çalan bir telefon, unutturur bütün yorgunlukları, yeniden damarlarınıza kan yürür, canınıza can gelir: “Öğretmenin, ben Karacadağ Köyü’den, Gül Çağlayan, sizin yolunuzdan gittim öğretmenim, kendi köyüme öğretmen oldum.” Dolan göz pınarlarınızdan süzülürken iki damla yaşla dinlersiniz telefondaki sesi, o size heyecanla anlatmaya devam eder: “Şimdi sizin masanızda ben oturuyorum, diktiğiniz fidanlar ağaç oldu öğretmenim, dallarında kuşlar ötüyor, altında çocuklarımız cıvıl cıvıl, bilmezlerdi düne kadar öğretmenim, bu ağaçları yıllar önce köyümüze gelen bir öğretmenin, sizin diktiğinizi. Dün anlattım onlara, sizin ne kadar çalışkan olduğunuzu, köyümüze yeni bir yüz, yeni bir soluk getirdiğinizi. Artık biliyorlar ki, işte bütün bu bahçe sizin, bu ağaçlar sizin, benim gibi “Güller” sizin eseriniz öğretmenim.

Belki de içinizden birinizin bir başka kasım sabahı çalar ziliniz, elinde kırmızı karanfillerle; şık giyimli bir bey vardır kapıda, yanında güzeller güzeli bir bayan, elinden tutuğu dört beş yaşlarında bir çocukla mutlu bir aile tablosudur karşınızdaki duran. Buyur edersiniz içeriye, dizlerinizde kalan son dermanla. “ Ben” der, “öğretmenim ben Barış Öztürk, iş adamı oldum, şirketlerim var, işyerlerimde binlerce insan çalışıyor, bütün bu şirketler, bu mallar sizin eseriniz öğretmenim, çünkü sizin şu sözünüzü hiç unutmadım ‘inanıyorum ki bu sınıftan öğretmenler, doktorlar, iş adamları, bakanlar, hatta başbakan bile çıkabilir, kendiniz hiçbir zaman küçük görmeyin, bu günün başbakanları da bundan otuz-kırk yıl önce işte bu sıralarda oturuyorlardı.’ Ve ardından eklediğiniz şu cümle hala kulaklarımda diye devam eder: ‘Ama asıl unutmamanız gereken bir şey var ki; o da hangi makam ve mevkide olursanız olun, size emek verenleri unutmayın, işinizi sevin, en güzel şekilde yapmaya çalışın ve asla dürüstlükten taviz vermeyin.’ İşte ben dürüstlükten asla sapmadım ve hayatta hep kazandım öğretmenim.” Diye bitirirken sözlerini ve ellerinizden hürmetle öpüyor.

Değerli meslektaşlarım,

Şimdi diyorum ki Dünya’nın yedi harikasının mimarlarının böyle bir hayal kurma şansları var mıdır? Onların eserlerinin mimarlarına teşekkür etme gibi bir yetenekleri var mıdır? Elbette her meslekte olduğu gibi pek çok sıkıntılarımız var; ama bu kadar cefakâr bir meslek sadece bu hayaller için bile yapılmaz mı? İşte bize her zorluğu aşma gücü veren mesleğimizin bu manevi hazzıdır. Çünkü bizler hammaddesi de, ürünü de insan olan bir mesleği icra ediyoruz. Hammadde seçme şansımız olmadığı gibi, ürünü beğenmediğimiz zaman imha etme lüksümüz de yoktur. O yüzden bıkmadan, usanmadan, dönmeden, yanılmadan emin adımlarla bu yolda ilerlemeliyiz. Önce kendimiz pişmeliyiz, sonra da söndükçe pişiren bir ocak gibi öğrencilerimiz pişirmeliyiz. Çünkü bizler öğrencilerin karanlık dünyalarına doğan bir güneş gibiyiz ve aramızdaki ilişki de dünya güneş arasındaki dengeye benzer. Eğer biraz fazla yaklaşırsak onların dünyalarını yakar yok ederiz, eğer uzak durursak da onları karanlık dünyalarıyla baş başa bırakırız. Bu seferde karanlıkta, soğukta donarak yok olurlar. Bu hassas dengeyi bir mizan terazisi gibi tutmalı, atanın emaneti olan geçleri iyi yetiştirmeliyiz.

Sözlerimin sonunda, bir eğitim ordusu olan ailemdeki öğretmenlerin (beş öğretmen kardeşiz) öğretmenler gününü ve bütün meslektaşlarımın öğretmenler gününü kutluyor saygılar sunuyorum.

Mustafa İsmet KESKİN
Türkçe Öğretmeni


( Hayallerim Güllerde Saklı başlıklı yazı şaircesevmek tarafından 22.11.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.