Sevgili şiir dostları, şiir sevdalıları,

Bilmem takip ettiniz mi?

Ümraniye Belediyesi, geleneksel hale getirdiği ve 6.sını düzenlediği şiir yarışmasında, İstanbul 2010 Kültür Başkenti münasebetiyle bu yıl “Medeniyetlerin ve İmparatorlukların Buluştuğu Kent: İstanbul” konusunu belirlemiş, alanında bir marka haline getirilen şiir yarışması 8 Mart’ta başlayıp 23 Nisan’da son bulmuştu. Bu güzel organizasyonda edebiyat alanında Türkiye’nin en otorite şahsiyetleri, en tanınmış şair ve yazarları da jüri üyesi olarak görev almıştı.
Prof. Dr. İskender PALA (Edebiyatçı, Şair), Prof. Dr. Nurullah GENÇ (Akademisyen, Şair), Prof. Dr. Turan KARATAŞ (Akademisyen, Edebiyatçı) ,Yrd. Doç. Dr. A. Kerim DİNÇ (Akademisyen, Edebiyatçı), Yrd. Doç. Dr. Abdulhakim KOÇİN (Akademisyen, Şair), Beşir AYVAZOĞLU (Şair ve Yazar), A. Vahap AKBAŞ (Şair), Hüseyin ERDOĞDU (Ümraniye Belediyesi Başkan Yardımcısı), Tuba KIZILTAN (Kültür ve Sosyal İşler Müdürü)

Konu “İstanbul” olunca yarışmaya ilgi de İstanbul’un şanına yakışır bir şekilde olmuş, yaklaşık beş bin şiir katılmıştı. 23 Nisan’da son bulan başvurular 24 Mayıs’a kadar jüri tarafından değerlendirildi. Yaklaşık üç aya yakın bir süre katılımcılıların kafasını bu yarışma meşgul etti. Bu zaman zarfında genç şairler her zamankinden daha fazla şiirle haşır-neşir oldular, şiirle yattılar şiirle kalktılar. Buraya kadar Türk şiiri adına her şey güzeldi. Sonuçlar açıklandığında ise beş bin şair ve diğer şiir sevdalıları 24 Mayıs günü şiir yarışmasının düzenlendiği sitede şöyle bir haberle karşılaştılar: Jüri üyeleri yapılan değerlendirme sonucunda yarışmaya gönderilen şiirler arasında1.,2., 3. olmaya değer eser bulunamadığına aşağıda listelenen eserlere mansiyon verilmesine oy birliği ile karar verilmiştir.

Beş bin şiir beş bin şair demek, Türk şiirinin gelişmesi için canla başla çalışan şiir gönüllüsü demek. Belki yirmi beş bin şiir sevdalısı, elli beş bin şiir dostu, yüz beş bin şiir okuru demek. Sadece Türkiye sınırları içerisinden değil dünya coğrafyasının her iklimini, her karış toprağını şiir gülleriyle süsleyen şiir nakkaşları demek. Öte yandan ulusal bir yarışmaya şiirini gönderebilecek kadar şiire emek vermiş, kendine güvenen, medeni cesareti olan şair demek. Ayrıca bu insanların her biri değişik gazetelerde, dergilerde, edebiyat sitelerinde, şiirleri yayınlanan, şiir kitapları olan, şiir üzerine yazılar yazan, hatta bazı radyo ve televizyonlarda Türk şiirini ayakta tutmak adına canla başla çalışan, birçok fedakârlık yaparak şiir programlarını devam ettirmeye uğraşan edebiyatımızın adsız kahramanları demek.

Yukarıda adını saydığımız jüri üyelerinin şiirlerine kendi programlarında sık sık yer veren, derslerinde öğrencilerine bir demet şiir sunarken onların satırlarına can veren, çevresinden birileri kendilerine “Hangi kitabı tavsiye edersiniz?” dediği vakit; jüri üyelerinden birinin kitabını gösterip “Eğer edebiyat adına, Türk dili adına, güzel bir şeyler okumak istersen işte sana kitap…” diyerek onların kitaplarını tanıtan kültür elçileri demektir. Bütün bunlara rağmen Jüri üyesi büyüklerimiz ne yaptı.”Siz birinci, ikinci ve üçüncülüğe layık şiir yazamıyorsunuz, neyse ayıp olmasın bari alın size mansiyon ( hem de oy birliği ile) siz anca buna layıksınız dedi.

Marifet iltifata tabidir sevgili dostlar. Şimdi Türk şiiri adına gülsek mi, ağlasak mı siz söyleyin.

Başlığa dikkatlice baktığımızda “şiir yarışması” olduğunu görüyoruz. Eğer siz birilerini yarıştırıyorsanız üç kişi de katılsa biri birinci, biri ikinci, biri üçüncü olmalıdır. Şiiri yarışma adı altında değerlendiriyorsanız bu böyledir. Değilse renklerle zevkler tartışılmaz misali şiirin güzelliği öznel bir kavramdır. Çünkü kimilerini maziye götüren, kimilerini ağlatan, kimilerinin bir boşluğunu dolduran bir şiir bir başkası için bir anlam ifade etmeyebilir. Askerde oğlu olan ananın yüreğinde bir gurbet türküsünün açtığı yara, diğer bir ana için bir şey ifade etmeyebilir. O yüzden şiir, hoşumuza giden şey değil boşumuza gelen şeydir.

Yapılan şey bir yarışma değil, bir dergide, gazetede yayımlanmak amacıyla şiirler istenmiş olsaydı, denilebilirdi ki: “Şiirleriniz dergimizde yayımlanabilecek kalitede değil, Çağdaş Türk Şiiri’nin ulaşmış olduğu dil ve imge zenginliğine tam olarak ulaşamadığından dolayı…” gibi bir açıklama ve uygun bir üslupla reddedilebilirdi. Madem şiiri diğer spor ve sanat dallarındaki gibi yarıştıracaksan o zaman da bir birincisi bir ikincisi bir de üçüncüsü mutlaka olmalıdır. Değilse bu olimpiyatlarda 100 metreyi 10 saniyenin altında koşan olmadı bu yıl ödül veremiyoruz demek gibi ya da güncel olduğu için örnek veriyorum. 120 ülkeden 750 öğrencinin katılımıyla gerçekleşen “Türkçe Olimpiyatları’nda “sevgili öğrenciler o kadar yolu boşuna geldiniz, içinizde bu yıl hiç kimse anadili gibi Türkçe konuşamadığı için size ödül veremiyoruz gibi trajik-komik bir durum ortaya çıkar.

Görüştüğüm pek çok arkadaşın da bu ve benzeri düşüncelerde olduğunu görünce böyle bir yazı yazmaya karar verdim. Ümit ederim ki bütün bu söylediklerim Türk şiiri adına bir çığlık olur.

Eleştirmek marifet, eleştiriyi kabul etmek erdemdir.

Saygılarımla…
 SEYR-İ   İSTANBUL
Başka isim yakışmazdı, cihanda ismiyle tek.
Onun ismi İstanbul’dur, ezelden ebede dek.
Bozantin, Kostantin ve Âsitân… bilirler onu.
Tarihin her sayfasından, seyreyle İstanbul’u…

On bin yıllık tarih çıkar, İstanbul’un altından.
Üstünde Sultanahmet, değer biçilmez altından.
Saraylar, hanlar, hamamlar… Sanat eseri dolu.
Seyreder Sultan Ahmet, tahtından İstanbul’u…

Cihan sultanı ondadır, gönül sultanı onda.
Akşemseddin, Kanuni ve Eyüp Sultanlar onda.
Haykırdı Sultan Fatih, budur zaferin yolu:
“Ya İstanbul beni alır, ya da ben İstanbul’u!..”

Koca Sinan âşık olur da Mihrimah Sultan’a,
Güneş ve ay inmek ister İstanbul’da cihana.
Mevsimlerden bahardır, şimdi nisanın onu.
Beyazıt Meydanı’ndan, seyreyle İstanbul’u…

Nedim: “Şu şehr-i Sitanbul ki bî-mislü behâdır.”
Der: “Bir sengine yek pare Acem mülkü fedâdır.”
Başka diyarın yakutudur, İstanbul’un bir pulu.
Benliğine değer katar, yaşayan İstanbul’u…

Bir gözü Avrupa’ya, bir gözü Asya’ya dalar.
Gerdanında benleri var, zannetme ki adalar.
Ruhunu almış Avrupa’dan, bedeni Anadolu.
Adalardan görürsün, mehtapta İstanbul’u…

Ayasofya mâbeddir, hangi dinden bakarsan.
Cihanın özü İstanbul, bir pınardan akarsan.
Camileri rahmet dolu, minareleri ulu.
Mahya ışıklarından sereyle İstanbul’u…

Haydarpaşa Garı’nda seni bekler dururdum.
Sana yan bakanın alnından ben vururdum.
Galata Rıhtımı’nda biter, bu aşkın sonu.
Artık aşkım İstanbul, severim İstanbul’u…

Kulak ver Kızkulesi’ne, dalgaların sesine,
Vurulursun Üsküdar’da bir “ney”in nefesine.
Mumlar yanıyor şamdanda, “Lale Devri “ kokulu.
Bir kamış “elif”e döner, sevince İstanbul’u…

Emirgan Koruluğu’nda baharda renk cümbüşü,
Kanlıca’ya götürür bir bülbülün ötüşü,
Erguvanlar arasından ne hoş görürsün onu,
Bir kuşun kanadından, seyreyle İstanbul’u…

Nice anılarla dolu Halim Paşa yalısı.
Salonunda çiğnenendir bir Hereke halısı.
Her nakışı bin hatıra, her ilmeği sır dolu.
Boğaz gümüşten aynadır, yansıtır İstanbul’u…

Kadını Saraylıdır, bazen de köylü kızı.
Her dem senden önde gider, modanın hızı.
Üstat Necip Fazıl’ın dilinde: “Moda kurumlu,”
Zaman akıp gidiyor, tutsana İstanbul’u…

“Altın Boynuz”a bakan, Pierre Loti tepesi,
Adı öyle kalacaktır, hoşgörünün simgesi.
Bir fincan kahve içersin, kırk yıl hatırla dolu.
Falında bir göz çıktı, seyreyle İstanbul’u…


Tanrıdan dileğim ki; canımı burada alsın.
Bir kuşun kanadında, ruhum asılı kalsın.
Bulutların üstünden ben seyrederken onu,
Martıların ağıdında, dinlersin İstanbul’u

İstanbul’um bir çiçektir, kokar sümbül İstanbul.
İstanbul’um bir kuş derim, belki bülbül İstanbul.
İstanbul’um bir gelindir, başında tül İstanbul.
İstanbul’um bir şiirdir, gönlüme gül İstanbul.
Başkentlerin başkentidir, cennettendir İstanbul.


Mustafa İsmet KESKİN

( Türk Şiirine Büyük Darbe başlıklı yazı şaircesevmek tarafından 27.05.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.