Geçtiğimiz sohbetimizde “ Nasıl Yazmalı? “ sorusuna cevap/cevaplar bulabilmek için nelerin olması gerektiği üzerinde durmuştum. Bugün kaldığım yerden devam ediyorum.

Değerli Gönül Dostlarım,

İlk önce “Okumak” daha sonra “Duyduklarımız ve Gördüklerimiz” , “ Hayaller ve Düşlerimiz “ demiştik. Şimdi duygularımızdan bahsedeceğim.

DUYGULARIMIZ: Yazıyı yazmadan önce alt yapıyı oluşturmada duygularımız da son derece önemlidir. Nasıl bir cansız madde – konuşma yeteneği olmadığı için – kendini ifade etmekten yoksunsa, yazan da yazısına duygularını katmıyorsa yazdıkları cansızlaşır. Yazıya can veren duygulardır. Duygular yüklenilerek kalem oynatılır. Akıl, mantık yoluyla düşünceler üretir, duygular da mantığı canlandırır ve işletir.

Bir an duygu olmayan şiir ya da yazı düşünelim. Gerçi böyle bir şeyi tasavvur etmek dahi zordur ama varsayalım. Kelimeler düzensiz yığınlar halinde beyaz sayfalara akar durur. Anlatamayız ve de anlaşılamayız.

KULLANACAĞIMIZ TEKNİK VE KURALLAR BÜTÜNÜ:  Yaşadığımız müddetçe neyle meşgul olursak olalım ya kendimiz kurallar koyarız ya da başkaları bize birtakım kurallar koyar ve o kurallar çerçevesi içinde hayatımızı sürdürürüz. Her ne kadar bağımsızlığımıza düşkün olsak da, başkalarının bağımsızlığını zedeliyorsak, orada kendimize bir sınır koymalıyız. Nitekim Rabbimiz de “ Biz insanoğlunu boşu boşuna yaratmadık. “ diye belirtiyor. Hal böyleyken bizim sorumsuz ve kuralsız yaşamamız mümkün değildir.

Peki o zaman yazmada kurallar nedir? Bunun üzerinde durmaya çalışayım. Mesela şiirde insan ruhunda güzel duygular uyandırılmasına dikkat edilmelidir. Dolayısıyla şiir, resme ve musikiye yaklaştırılmalıdır. Ya da makale iddia ve ispat yazıları olduğu için birtakım belgeler ışığında derinlikli yazılmalıdır.

Bütün bunları daha sonraki yazılarımda detaylı olarak anlatmaya çalışacağım. Ben sadece misal vermek için belirttim. Çünkü her edebi türün kendine has birtakım kuralları vardır.

Benim burada esas üzerinde duracağım konu DİL’dir.

Yazımın başına dönecek olursak, orada olmazsa olmaz şart olarak OKUMA’yı belirtmiştim. Ama sadece okumak yetmiyor. Okuduklarımızdan algıladığımız dili kullanma becerisini biz de yazılarımızda kullanmalıyız. Bu kullanma gerçekleşirken, hem anlaşılır olmayı hem de geleneksel dokuyu bozmamayı göz önünde bulundurmalıyız. Yani cümle ve mısralarımızı manayı bulandırmadan, anlatım bozukluklarına yol açmadan gerekiyorsa “ Osmanlıca “ kelimelerle de örmeliyiz. Şurasını unutmayın ki şair ya da yazar, altın işleyen kuyumcu gibidir. Elindeki malzemeyi istediği gibi işler. Ama yine de anlattığım gibi sorumsuz ve başıboş bir şekilde yazısını vücuda getiremez.

Yine kuyumcu misaline dönelim. Kuyumcu elbette altını istediği gibi işlemek de serbesttir. Ona kimse karışamaz. Ancak sergilediği mallar, müşterisinin göz zevkine hitap etmiyorsa, işleme işini yapamadı demektir. Öyleyse yazar ya da şair, malzemesi olan kelimeleri iyi işlemek zorundadır.

Değerli Gönül Dostlarım,

Sizlere nasıl yazmamız gerektiğini kısa ve öz de olsa anlatmaya çalıştım. Alt yapımızda nelerin bulunması gerektiği üzerinde durdum. Bundan sonraki sohbetimde, hemen hemen her an karşılaştığım bir soruyu cevaplandırmaya çalışacağım. “ Ne Yazmalı ?

Allah’a emanet olun. Hayırlı ramazanlar diliyorum. Selam ve sevgilerimle. Ömer Öner   

 

( Nasıl Yazmalı ? ( 2 ) başlıklı yazı pervane tarafından 16.08.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.