Geçenlerde Zekeriya Efiloğlu
kardeşimin şiir üzerine bir yazısını okudum. Oldukça güzel ve emek verilmiş bir
yazıydı. Geçmişte zamanına mühür vurmuş ustalardan alıntılar yaparak yazısını
süslemişti. Bu yazısına tamamen katılıyorum.
Bir gün İstanbul’a seyahat için
gittiğimde günümüz yazarlardan Muhterem Yüceyılmaz hanımefendiyle
karşılaşmıştım ve bana şunu demişti: “ Ömer bey, şiir bambaşka bir ülkedir. Oraya
giden yollar apayrı bir özellik taşır. Normal yollar otobansa, o patika yoldur.
Ya da tam tersidir. “ Verdiği misal dikkatimi çekmişti.
Gerçekten de kendisine yürekten
hak vermiştim. Şiirle haşır neşir olmadığım zamanlarda ( gerçi öyle bir zamanım
yok ama… ) bakıyorum bütün yollar bana çok çok rahat ve kolay görünüyor. Şiirin
içine girdiğimde ise oldukça meşakkatli ve de zorluk derecesi çok yüksek bir
atmosferle karşı karşıya kalıyorum. Ya da tam tersi şiirin dışındakiler bana
çok çileli görünmekle birlikte, şiire yöneldiğimde rahat bir nefes alıyorum.
Evet dostlar,
Şiir başka bir ülke. Vatan
toprağı gibi onun da sınırları var. Biz, onu korumaya ve de kollamaya
çalışırız. Üzerine titizlikle eğiliriz.
Korumaya ve de kollamaya
çalışırız diyorum çünkü gafilce davranıp da şiir denen ülkeyi yıkmaya çalışanlar
her an bulunabilir ve de saldırıya uğrayabilir de ondan.
Evet ne diyorduk? Şiir bir
başka ülke…
Peki bu ülkenin huzurunu temin
eden kanunlar mevcut olmayacak mı? Olacak elbette. Şiir denen ülkede insanlar,
şiirin anayasasını hazırlamazlarsa şiir nasıl soluk alacak?
Elbette soluk alamaz. Nitekim,
bu ülkenin anayasası da mevcuttur. Onun temel ilkelerinden bir tanesi ve en
vazgeçilmez olanı: GÖNÜL’dür.
Gönül tezgah kurar ve kelimeler
oraya gelir. Bu ülkenin insanları da, tezgâhtaki kelimeleri nakış nakış
işlerler. Usanmadan yollarına devam ederler. Onların en büyük dayanakları sabır
ve istikrardır. Sabırla dokurlar mısralarını…
İç seslerini yansıtırken
hislidirler, hassastırlar. Tezgahına hep iyiyi,doğruyu, güzeli aktarmaya
çalışırlar. Çoğu zaman toplumdan dışlanırlar, küçümsenirler, alaya alınırlar. Yaptıkları
işi, iş olarak benimsemeyenler çoğunluktadır. Ancak onlar sabırla yollarına
devam ederler. Çünkü aktardıkları değerler saygı,sevgi,hoşgörü,tevazu gibi
üstün değerlerdir. İbreleri hiç şaşmaz. Kimi zaman deryanın içinde yalnız
kaldıklarını hissetseler de aldıkları ilhamla, milletine moral aşılamaya
çalışırlar.
İşte şiir yazan böyledir
dostlar. Bunların tersini yapan şairler çıkar mı bilemiyorum ama bir şair hangi
kaynaktan beslenirse beslensin ibresi şaşmaz.
Peki hal böyleyken şimdi
yazımın başlığına dönelim: HERKES ŞAİR OLUR MU? Ben diyorum ki;olamaz, olmaya
çalışır. Çünkü her şairin yepyeni söyleyeceği bir söz vardır. Tükenmesi de
mümkün değildir.
Ama teorik olarak söyleyecek
olursak, şiirin alt yapısını sağlam bir şekilde oluşturan ve bunu uygulamaya
çalışan her gönül insanı şiir için kalem oynatabilir.
Değerli Dostlarım,
Her alanda olduğu gibi şiirin
de vazgeçilmezi DİSİPLİN/ÇALIŞMA/İSTİKRAR’dır. Merak duygusuyla yeteneğimizi
birleştirdiğimizde, biz de pekâlâ iyi ya da kötü mısralar kaleme alabiliriz.
Ancak şunu da unutmamak gerekir. Yaptıklarımızı
yeterli görüp “ Ben oldum dememeliyiz. “ Yapacağınız çok şeyler olduğunu
unutmayınız. Yoksa deryanın içinde yaşarsınız ama deryanın farkına varmadan
göçüp gidersiniz.