YAĞMUR
Gökyüzü delinmişti adeta. Şiddetle yağan yağmur rüzgarın da eşliğinde tüm şehri teslim almıştı. Yollarda yürümek ne mümkündü.
Trafiğin felç olduğu şehirde eve dönüş gerçekten bir karabasan gibiydi. Anayollar su deryasıydı, hele ki ara sokaklarda yürümek neredeyse imkânsızdı. Aniden bir minibüs durdu etrafına sular sıçratarak. Genç bir kadın indi minibüsten. Acelesi var gibiydi. Her ne kadar acele etse de yürüyebilmek için aşırı bir güç harcaması gerekiyordu. Oysa o koşmaya başladı, bir an tökezledi, yine koştu ve bir anda kendini yerde buldu, zorlukla yerden kalktı. Üstü başı çamur içindeydi, buna aldırmadı bile. Acele etmekte haklıydı çünkü onu evinde bekleyen bir sürpriz vardı. Görmek istemeyeceği adını bile telaffuzda zorlandığı gerçek geçmişten çıkıp gelmişti; gün bugündü. Gözünden yaşlar süzülmeye başladı. Akan yaşlarına yağmur karışmıştı, aldırmadı bile. Sonunda evine vardı; içerden gelen sesler kapını eşiğinden rahatlıkla duyulabiliyordu. Eşikte kımıldamadan durdu, artık her şeye hazırdı…
Sessizdi, korkuyordu; nefesini tutmuş olacakları önceden bilircisine el yordamıyla ışığı açmak için düğmeye bastı. Işık yanmadı. Karanlıkta öylece kalakaldı. Aniden çıkan gürültüyle irkildi. Sehpaya çarpmış ve cam vazoyu düşürmüştü. Duyduğu tek ses bu değildi; bir anda beliren ayak sesi adrenalin seviyesini maksimuma çıkarmıştı. Bayılmamalıyım diye geçirdi içinden, bayılmayacaktı da, buna mecburdu, aksi takdirde bu onun sonu olurdu.
Çakan şimşeğin aydınlattığı odada en sonunda gördü onu: Tam karşısında duruyordu, geçmişe gömdüğü her şey, unutmak istedikleri ve korkuları adeta bir alay halinde onu selamlıyordu. Bu mümkün müydü, yıllarca esaretinde kaldığı tüm korkuları ve geçmişte kalan kötü hatıraları bir anda geri gelmişti. Burnunun dibindeydi kaçmak istediği her şey.
‘’Tanrım’’, dedi; ‘’yeniden başlıyor işte’’.
Bir anda fark etti ki pardösüsünün altı kan içindeydi.’’ Ne yaptım ben’’.
O sinsi varlık kakalarla gülmeye başlamıştı. Ansızın yerdeki bıçağı fark etti. Karanlık odada dehşet içinde kalakalmıştı. Varlık çok tanıdıktı ama bunu bir türlü kendine itiraf edemiyordu. ‘’Işığın yansıması bu, başka bir şey olamaz dedi’’. Ve yeniden çakınca şimşek gerçek tüm çıplaklığıyla ortaya çıktı, gördüğü, yıllarca kaçtığı ve kurtulduğunu sandığı kendisinden başkası değildi, tek fark ise onun ezici üstünlüğüydü. Sekiz yaşından beri benliğinin yarısını ele geçiren diğer kişilik ona yıllarca çok zulmetmiş ve her defasında kazanan da o olmuştu. Kurtulduğunu sandığı ve asla tam manasıyla kaçamadığı kirli geçmişi yine gelip bulmuştu onu.
Kafası inanılmaz derecede bulanıktı ve geçirdiği son iki saati asla hatırlamıyordu. Yine olan olmuş ve kendini bir süreliğine kaybetmiş ve bilincini yitirmişti.’’ Bunun hesabını vereceksin’’ diye haykırmaya başladı aniden. Tekrar o deliğe dönmek sonu olurdu. Onun yüzünden yıllarca içerde tıkılıp kalmıştı. İşlediği suçların vebali öylesine ağır olmuştu ki, son on yılı hapishane ve hastane arasında gidip gelmekle geçmişti. Tedavisi uzun sürmüştü, doktorları başta olmak üzere kendisi de inanmıştı iyileştiğine. İyi olduğuna öylesine kendini inandırmıştı ki. Sağlık heyetinin verdiği lehinde kararla yeni bir hayata yelken açmıştı ve sadece altı ay süren bir rüya görmüştü.
Odanın tam ortasında durdu-durdular. Hala bilinci bulanıktı ama acı gerçeği fark edecek kadar da kendindeydi. Yerdeki bıçağa baktı bir an, kimin kanıydı bu,’’ yinelenmesine izin vermeyeceğim’’ dedi. Bıçağı yerden alıp her şeye son vermesi sadece bir saniyesini aldı.
Gecenin sessizliği bir yorgan gibi örttü üstünü. Başkalarının yaşaması için gerekli olanı yapmıştı. Kazanmak her zaman mümkün değildir hayatta, bazen kaybetmek ve bunu kabullenmek de bir erdemdir. Önemli olan ne kazandığın değil neyi kaybetmediğindir.