.
ARANAN ?
“Babacıım!..” sevinç çığlığı
atarak koştu küçük kız. Günlerce yolunu gözlediği, gelmeyince yoluna düştüğü babasını
görebilmişti nihayet...
***
Her Allah’ın günü, “Babam niye
gelmiyor anne?” diye soruyordu annesine. Annesinden; “Okulu izin vermiyor. Biz
babana gideceğiz,” yanıtı alınca sevinçten havalara zıplıyordu. Her gün, “Hadi
babama gidelim anne. Babamı çok özledim…Babam da beni özlemiştir…” deyip, elinden
tuttuğu annesini götürmek istiyordu babasına...
Baba sevgi ve şefkatini özümsemiş bir çocuk için baba eksikliği, yeri
doldurulamayacak bir boşluktu…
Babasına gelmişti küçük kız. Tez
canlıydı. Çabucak görmek istiyordu özlemini duyduğu babasını... Açılan kapıdan
babasını gördüğünde sevinçle donanıverdi güzel yüzü…Hiç koşmadığı kadar hızlı
koştu özlemini duyduğu babasına…Bukleli sarı saçları dalgalanıyordu her adım
atışında…Çarçabuk atılmak istiyordu can babasının boynuna…
Koridora açılan kapı önünde
bekletildiği belli olmasın diye üç-dört metre ilerden geliyordu baba. Eğildiği gibi
kucakladı güzel kızını. Babasının boynuna sımsıkı sarılıverdi küçük kız. “Babacıım…Babacıım…”
deyip deyip öpüyordu yanaklarını... Baba açlığını enfes bir lezzetle gideriyordu
her öpüşünde… “Canım…Güzel kızım benim,” derken öpüp koklayan babasına doyamıyordu…
Baba susuzluğunu gideren can suyu gibi geliyordu babasının her öpücüğü…Dünyalar
kadar sevdiği babasına kavuşmanın sevinciyle ışıl ışıl parlıyordu ıslak
gözleri…
İçeriye girdiği kapının
kapatıldığını bilmiyordu küçük kız. İki askerin kapı yanında niye durduklarını
da bilmiyordu. Kim bilir, daha da iç burkan karşılaşmalar gördükleri halde
duyguları körelmeyen iki askerin başlarını niye öne eğdiklerini de bilmiyordu. Babasının
kucağında giderken annesini, anneannesini, teyzelerini ve büyük teyzesinin
kocasını aradı ıslak gözleri.
“Babacıım, annemler
nerde?” diye sordu.
“Bizim yalnız olmamızı
istediler. Az sonra gelirler,” dedi babası. Onların, birkaç demir kapıdan
geçerek görüşme salonuna geleceklerini söyleyemedi…
Küçük çocuklar, demir kapılardan geçerek burasının bir hapishane
olduğunu bilmeyeceklermiş. Bilirlerse psikolojileri bozulurmuş. Çakma
suçlamayla hapis yatan babadan ayrı kalan çocukların psikolojileri bozulmaz mı
peki? Sevgisine, şefkatine ve kollamasına
özlem duyduğunda babasını yanında göremeyen çocuğun psikolojisi önemli değil
mi?
Görüşme odasına gidene
kadar,“Seni çok seviyorum babacıım…Seni çok…çok özlüyorum babacıım…”diyordu küçük
kız. Kocaman öpücükler konduruyordu babasının yanağına. “Ben de seni çok seviyorum canım kızım…” diyen
baba, güzel kızının tatlı yanaklarından süzülen gözyaşlarını alma bahanesiyle
oyalanıyordu. Sevgili karısı ve yakınları görüşme salonuna varsınlar diye.
İçeriye girdiklerinde, “Aa, annenler bahçeden gelmişler,” dedi kızına. Yalana
başvurduğu için içinde bir eziklik hissetti ama, elden ne gelirdi ki?..
Küçük kız, babasının tek koluyla
annesini sarıp öpmesine pek sevindi. Boştaki kolunu doladı annesinin boynuna.
Bir sevgi yumağı oldular. Bir süre öyle kaldılar bakan gözlerin yaşardığını
bilmeden. Babasının, öbür yakınlarıyla da tek kolla sarılmasına gülümsedi küçük
kız. Bir masa etrafına oturulduğunda da inmedi babasının kucağından.
Hal hatır sormalardan sıkıldı
küçük kız.
“Babacıım, evimize
gidelim,” dedi ağlamaklı. Masadakiler taş kesiliverdiler. Boğazına yumruk gibi
bir şey saplanmış olacak ki yutkundu baba.
“Okuldaki görevim daha
bitmedi,”diyebildi.
Beş yaşındaki küçük kız, babasının okulda olduğunu biliyordu. Annesi
öyle dediği için. “Babam niye hiç gelmiyor?” diye sorduğunda, “Okulu izin
vermiyor,” diyordu anne. “Sen yedi aylık iken baban uzak bir ülkeye askeri
ateşe olarak gitmişti. Hep beraber üç sene orada kalmıştık. Aynen uzak ülkede
kaldığımız gibi baban da bir süreliğinde okulda kalacak,” diyerek kızına
söylediği yalana kılıf bulmuştu bir keresinde. Kızının, “Babam gelemiyorsa biz
babamla kalalım,” demesine de, “Askeri okulda kadın ve çocukların kalmasına
izin verilmiyor,” diyerek bir başka yalana sığınmıştı.
“Bana
ne! Bana ne! Evimize gidelim babacığım..,” diyen küçük, hıçkırarak ağlamaya
başladı.
“Sen ağlama,
dayanamam…” (1)
Görüşmelerde seslerin yan taraftakilere ulaşmaması için masalar
dağınıktı. Köşe bir yerdeki masada tek bir adam oturuyordu. Tutuklu bir kurmay
albay. “Ziyaretçin gelecek” diye bir
bilgi verilmemişti kendisine. Ziyaretçi beklediği de yoktu zaten. Haksız bir
suçlamayla dört yıldır tutuklu olarak hapiste yatıyordu. Her yönden saçmalık
kabul ettiği bir darbe suçlamasıyla darbe yemişken asıl “Balyoz Darbesi”ni
en yakınından
yemişti. İyi gününde olduğu gibi kötü gününde de yanında olması gerekirken defterinden
sildirmişti kendini. O yüzden uzun zamandan beri görmemişti on yaşındaki oğlunu.
Çok, çok özlemişti oğlunu…Koyu Beşiktaşlıydı oğlu. Küçük kızla gelen adam, meslekten
arkadaşıydı. Ona, oğlunu Beşiktaş-Galatasaray maçına götürmesi için ricada
bulunmaya gelmişti. “Ne olursa olsun ağlayıp gözyaşı dökmeyeceğim,” diye
kendine söz vermişti darbeler yedikçe. Yediği iki darbede de ağlamadığı gibi
gözyaşı da dökmemişti. Ama, babacı küçük kızın, “Evimize gidelim babacıım…”
demesiyle duygularını daha fazla bastıramamıştı. Süzülen gözyaşlarını ve
titreyen çenesini gizlemek için eliyle yüzünü kapatırken “Sen ağlama” şarkısı, kendisinin
duyabileceği bir sesle dökülüvermişti dilinden…
“Ağlama
gözbebeğim sana kıyamam…”
“Okulumu
gör babacıım…Arkadaşlarımın babaları geliyor, sen gelmiyorsun…
Seni çok üzülüyorum…” diyordu küçük kız, iç çekişli ağlayışla.
“Al yüreğim senin
olsun, yüreğim bende kalırsa yaşayamam…”
Ağlayınca biraz sakinleşti küçük
kız.
“Annem hasta olunca
ben bakıyorum babacıım…” dedi, yanaklarında güller açtırarak. “İlaçlarını
içiriyom…Meyve veriyom…”
“Aferin meleğim…”
diyen baba öpücükle süsledi övgüsünü. “Kocaman kız oldun artık sen. Annene
yardımcı olacağını bildiğim için burada huzur içinde (!)kalıyorum.
Biraz izin verirsen, annen ve yakınlarımızla konuşmak istiyorum.”
“Konuş babacıım.”
Kızının yanağına teşekkür öpücüğü konduran baba, boynuna sarılmış
kızını kucağına oturttu.
“'Balyoz' ve 'Suga' planlarını basından duydum.. Dava konusu 5-7 Mart 2003 yılındaki 1. Ordu Komutanlığı'nda düzenlenen seminere katılmadım. Öncelikli ve Özellikli Görevlendirme listesi ve 'EK-Tevrik.doc' isimli dijital verilerde adım geçtiği için suçlanıyorum. Suga Harekat Planı kapsamında sıkıyönetim öncesi dönemin Hücumbot Filo Komutanı'nın tutukluluk işlemlerinde görevlendirildiğim ve bu kapsamda bana MP5 makineli tabanca verildiği ve yemin ettirildiğim suçlamalarını reddediyorum. Suç isnat edilen tarihlerde kanser tedavisi gördüm. 3 Ocak 2003 tarihinde Kasımpaşa Deniz Hastanesi'nde yapılan tetkikler neticesinde şahsıma kanser teşhisi konulmuştur. 6 Ocak 2003 yılında ise ameliyat oldum. Yaklaşık 6 aylık tedavinin ardından ilk 5 yılı çok sık olmakla beraber periyodik kontrol ve muayene sürecim başlamış oldu. Tümörün çok tehlikeli olmasının ardından kanser tedavisi konusunda daha geniş imkanlara sahip GATA Haydarpaşa Hastanesi'ne sevk edildim. 26 Mart 2003 tarihinde ikinci bir ameliyat oldum. Adımın geçtiği dijital verilerin iddia edilen oluşturulma ve son kaydedilme tarihleri benim ölümcül hastalıkla mücadele ettiğim Ocak-Mayıs 2003 zaman aralığında yer almaktadır. Henüz yaşayıp yaşamayacağım bile belli değilken Hücumbot Filo Komutanımın tevkifi ile görevlendirilmemin mümkün olmayacağı aşikardır. Ayrıca adı geçen komutanım ameliyat sabahı hastaneye gelerek bana moral veren, destek olan kişidir. 2003 yılına ait kanser tedavisi gördüğüme dair sağlık raporları delil olarak mahkemeye sunulmuştur. Demokrasiye ve hukuk kurallarına bağlı birisiyim. İkametimin, İzmir'deki bir askeri birliğin konutlarında olması nedeniyle duruşmalardan vareste tutulmamı talep ediyorum.” (2)
KARAR:
Deniz Kurmay Albay …’ın on altı yıl ağır
hapsine ve yakalanarak tutuklanmasına…
Küçük
kız, babasının kucağından yere indi. Elinden tuttuğu babasını ayağa kaldırdı.
“Babacıım, hadi evimize gidelim…”
***
Diyojen: (M.Ö. 323- M.Ö. 404) Yunanistan’daki Korint şehrinde, elindeki
yanmakta olan lambasıyla gündüz vakti sokakta dolaşırken “ne aradığını”
soranlara, “Dürüst bir adam arıyorum,”
diye yanıt veriyor. Sinoplu Diyojen, bugün ülkemizde yaşamış olsaydı eğer ne
aradığı soranlara kesinkes “HUKUK ve ADALET” arıyorum derdi.
HUKUK ve ADALET; hava, su ve ekmek gibi yaşamın temel kaynaklarındandır.
“Bana dokunmayan yılan bin
yaşasın.”
Bu zihniyette olan bilmelidir ki, dokunacak kimseyi bulamayan yılan ona
da dokunacaktır.
HUKUK ve ADALET, bir gün mutlaka size de lazım olabilir…
Not:
İsimler bende saklıdır.
(1): “Sen
ağlama” şarkısı: Söz: Aysel Gürel-Sezen Aksu
Müzik: Onno Tunç
(2): Savunma
ve karar: İnternetten alınmadır.
TC
Veysel Başer
.