Ana Bayram
Yakın
tarihimizi az çok araştırarak okudum, yeri geldikçe okuyorum. Olayları, olabildiğinde nesnel değerlendirmeye
yönelirim. Üstelik, Kurtuluş Savaşı süresince yaşanan acıları, çekilen
zulümleri, beliren umutları ve duyulan gururları, bizzat onları yaşayanlardan
dinleyerek büyüdüm. Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nin yapıldığı yerleri gören
biriyim. Köylerimizi yakarak kaçan, içlerinden başkomutanları Trikopis’in
bulunduğu on binden fazla toplu, makineli tüfekli Yunan askerine; çeteler,
gönüllü cengaverler ve uzaktan takiple görevlendirilen bir bölük dağ toplu
süvari birliğince geçit verilmeyip, tam bir gün oyaladıkları yerlerde savaşın kanıtlarına
tanık oldum. Kaya yarığı içinde bulduğumuz insan kemiklerini, ölmüş Yunan
askerinin kemikleri sanarak tuz buz ederek çocuksu aklımızca öç alanlardan
birisi de bendim.
Kurtuluş
Savaşı, aklı erenler için dünyada emsali görülmemiş milli bir mücadeledir.
Kendimi, hali hazırda aklı erenlerden biri kabul ettiğim için, Kurtuluş
Savaşı’nı kesin bir zaferle taçlandıran Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nin değeri
ve bunun; 30 Ağustos Zafer Bayramı
olarak kutlanması benim nazarımda daha farklı.
Kurtuluş
Savaşı olmasaydı eğer, Fatih’in ve İstanbul’un alınmasının önemi olmazdı.
İstanbul adında bir vilayet olmazdı. Bir zamanlar Osmanlının başkenti olan bu
şehre pasaportla girmeye çalışılırdı. Adına İstanbul, İslambol değil,
Konstantinopolis denirdi. Camileri bilemem ama Ayasofya kesinkes kilise olurdu.
Gelibolu, bize bırakılmadığı için
Çanakkale Deniz ve Kara zaferleri, kimsenin umurunda olmazdı. Trakya Ovası,
Vardar Ovası gibi ellerin bereket kaynağı olurdu.
Alpaslan ve
Malazgirt de önemsenmezdi. Oraları Ermenilere ait olurdu. Malazgirt’te tören
yapmayı bırakın, oraları gezip görmeye bile izin verilmezdi.
Elini kolunu
sallayarak gidilmezdi Bursa’ya, İzmir’e, Aydın ve Muğla’ya. Bodrumda, Marmaris’te
yazlık yatırmak mı? Hadi canım sende. Çadır bile kurdurmazlardı…
Sevr’de sana verilmediği, padişah ve hükümeti buna eyvallah dediği Antalya’ya, Mersin’e, Adana’da gidemezdin. Antep, Ayıntep kalırdı. Gazilik göremezdi. Urfa, Şanlı olamazdı. Maraş, Kahraman’ lığıyla anılmaz, dondurmasıyla anılırdı, belki…
Diyarbakır, Van, Erzurum’a, Iğdır ve Kars’a uzaktan el sallanırdı.
Doğu Karadeniz’deki şehirlerden
Trabzon, kesinkes Pontus devletinin başşehri olurdu.
Buralarda kalan Türkler, ikinci sınıf
vatandaş olurlardı.
Kurtuluş Savaşı’yla bu şehirler
yabancıların olmadı. Türklerin ve Türkiye Cumhuriyet’inin yiğit birer şehri
oldular.
Ha; Kurtuluş Savaşı olmasaydı eğer, 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı da olmazdı. Keza, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı da yapılmazdı. Hele hele 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nın esamesi bile okunmazdı.
Bütün bunlar gösteriyor ki, bizim
resmi en büyük bayramımız, yani ana bayramımız 30 Ağustos Zafer Bayramı…
Millet olarak biz bu büyük bayramı
Yüce Allah’ın, Türk Milletine bir nimeti bildiğim Atatürk’ün önderliğinde
kazandık. Atatürk olmasaydı eğer, 30 Ağustos da olmazdı…
30 Ağustos Zafer Bayramı kutlu olsun…
Not: Şehit Sancaktar anıtında her sene 30 Ağustos günü tören
yapılır. Dilerim bu sene de Şehit Sancaktar bu törenden mahrum kalmaz… Buradaki
törene ilk gidişim, bin dokuz yüz elli sekiz yılıydı.
Veysel Başer.