Otuz beş yaşındayken ihtiyat askeri olarak
savaşa katılıyor. 8 Ağustos 1915 günü, Arıburnu’ndaki siper savaşında baldırından
yaranıyor. Yarasını umursamıyor. Kötüleşince Gelibolu’daki hastaneye
gönderiliyor. Çok ağır yaralılar geldiği için bakılmaya sıra gelmeyen ayağı
kangrene dönüşüyor.
Aralık 1918
“İki-üç ayda bir İstanbul’a mal almaya gittiği için memlekette olup bitenlerden haberdar olan birisiydi Cafer. Dükkanında otururken olup bitenlere kahrediyordu. Onun anlattığına göre büyük savaşta biz, Almanların dümeninde giden devlet yöneticileri yüzünden yenilmişiz... Karakışa yenilmişiz…Bedevilerin ihanetine uğrayarak çöllere yenilmişiz... Galiçya bataklıklarına yenilmişiz... Bunca yıl beslediğimiz içimizdeki hainlerin kurbanı olmuşuz...Dünyanın en güçlü ordularını Çanakkale’de ve başka yerlerde dize getirdiğimiz halde müttefikimiz Almanya yenilince biz de yenik sayılmışız. Bunları öğrenince çok içerledim. Çanakkale’de, boşuna mı kan döküp binlerce can verdik?.. Hastanedeki o ağır yaralıları boşuna mı inlettik?.. Aydınlı Mustafa gibi ayva tüylü kınalı gençleri boşuna mı kurban ettik?.. Mekteplerini bırakıp savaşan askerlerimize omuz veren talebeleri yok yere mi heder eyledik?..Hastane bodrumunda gördüğüm o ölü askerleri boş yere mi kokuttuk? Bacağım bir hiç uğruna mı kesilecekti?.. Demek, onca fedakârlıklar ve çekilen sıkıntılar boşunaydı ha?.. Anaların, belki de bir daha göremeyeceği gözbebeği evlatlarını, kınalayarak askere göndermelerinin özverisi böyle mi olmalıydı?..Bitip tükenmeyen aylar boyunca çekilen açlık, susuzluk ve çekilen acı çileler neye yaradı?.. ”Allah!. Allah!..”diyerek ölüme atılmanın değeri bu muydu?..Savaşlar boyunca ölen, yüz binlerce kahraman vatan evladının, kendilerini feda etmeleri boşuna mıydı? Gepegenç delikanlılarımız bunun için mi devrilmişlerdi? Onca ölüm, sakat, dul ve yetim kalmaların bedeli bu mu olmalıydı?...
Çok dertlendim çook…
Çanakkale’de dize
getirdiğimiz düşmanlara yenik sayılmamız pek fena ağrıma gitti. Savaşın
acımasızlığını yaşayan birisi olarak bunları duyunca, keşke ölseydim de bunları
duymamış, görmemiş olsaydım diyor insan... Savaşın türlü sıkıntı ve acısını
yaşayan, ölümden kıl payı kurtulan birisi için gelinen sonuç insana daha çok koyuyordu…”
31 Ağustos 1922
Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nde yenilen Yunan ordusunun, başlarında başkomutanları General Trikopis’in bulunduğu on beş bine yakın bir gücü gecenin karanlığından yararlanarak Murat Dağı eteklerindeki bir vadiden batıya kaçıyor. Çeteler, önlerini keserek çıkmaz bir dere yoluna yöneltiyorlar. Öğleden sonra da, Yunan ordusunu uzaktan takiple görevli bir bölük kadar süvari birliği ile bir boğazı tutuyorlar. Yunan ordusu, Murat Dağı’na yöneliyor. Daha sonraları Gavur Yatağı diye adlandırılan orman içinde bir alanda geceliyorlar. Dağı aşamayacaklarını anlayınca dik bir yoldan Gediz nehrinin ana kolunu oluşturan vadiye iniyorlar. Çete başı olan kahraman gazi ve beş arkadaşı, Yunan ordunu takip ederlerken diğer çeteler vadinin yamaçlarına gidiyorlar.
Genç Yunan askeri, Çanakkale’deki Aydınlı Mustafa’yı hatırlattı bana. Ben, kınalı Mustafa için ölüme atılmıştım. Buradaki gençten Yunan askeri ölüme bırakılmış ve ölmüştü… Aydınlı Mustafa’ya acıdığım gibi genç Yunan askerine de acıdım… Vatan savunulması için Aydınlı ana kuzucuğu Mustafa’yı anası; vatana, millete kurban olsun diye kınalayıp göndermişti asker ocağına… Çünkü, kutsal bir savunma savaşı vardı. Yurdunu istila etmek isteyen düşmanlara karşı evlat kurban edilirdi…Ana, kınalı kuzusunun kurban olduğunu duyduğunda,“Vatan sağ olsun…” derdi. Ama, Yunanlı bir ana için bu o kadar kolay olmayabilirdi. Bu kız gibi oğlanın anası,güzel oğlunu, Türklerle savaşsın, Anadolu’yu işgal etsin diye göndermemiştir herhalde… O istemese de başkaları istediği için buralara gönderilmişti oğulcuğu. Öldüğünü bildiğinde kim bilir ne kadar yanardı… Hele hele, ordusunun onu ölüme terk ettiğini bilseydi var ya,kahrından ölürdü o ana…Kart Yunan askerinin anası, karısı, çocukları ve yakınları da öyle olurlardı…
Çanakkale’de savaşarak
geçit vermediğimiz düşmanların sonradan ellerini kollarını sallayarak boğazı geçişlerini
duyduğumda, onca ölüm boşuna mıydı diye yakınmıştım. Tıpkı gömdüğümüz iki Yunan
askerinin ölümü gibi… Yakınmalardan sıyrıldım. Çanakkale’de on binlerce kınalı
kuzu kurban edilmişti… Onların boşuna ölmediklerini, benim ölmemek için
verdiğim mücadelenin boş olmadığını daha iyi anladım. Çanakkale Savaşı yepyeni
bir ruh vermişti millete. Kurtuluş savaşı işte bu ruhun şahlanışıydı… Çanakkale’de
yitirilen canların yeniden dirilişi ve akan kanların çağlayışıydı…”
17 Mart 2013
Yarın, Çanakkale Deniz
Zaferi'nin 98. yıldönümü. Gazi kahramanın Çanakkale’de yitirilen yiğitlerin boş
yere yitirilmediğini kendine göre belirtmiş.
Terör örgütü başının ve yandaşlarının ağzına bakıldığı şu günlerde; yitirilen binlerce cana, sakat kalanlara, terörle mücadele edip ne olduğu belirsiz suçlamalarla zindanlarda yatanlara siz nasıl bir bedel biçerdiniz?..
.